Prizma’dan Ortadoğu’ya yansıyanlar

Üsame bin Ladin ve terör örgütü El Kaide bir süredir uzak oldukları Amerikan medyasına geçtiğimiz hafta yeniden hızlı bir giriş yaptı. Son bir haftadır özellikle aşırı muhafazakar televizyon kanallarının başlıca konusu uluslararası terör, El Kaide ve ulusal güvenlik.

11 Eylül saldırılarının yıldönümüne henüz bir aydan fazla bir süre varken Amerikan medyasında depreşen bu El Kaide aşkının nedeni ise ABD Dışişleri’nin arka arkaya yaptığı iki açıklama. Bakanlık, önce sürpriz bir kararla pek çok Ortadoğu ülkesinde bulunan elçilik ve konsolosluk binasını geçtiğimiz Pazar günü bir haftalığına kapattı. Ardından Amerikan vatandaşları için örneğine pek sık rastlamadığımız şekilde tüm dünyayı kapsayan bir seyahat uyarısı yayınladı. İki kararın gerekçesi aynı: Güvenlik. 

 

Bakanlığa göre El Kaide bağlantılı gruplar Amerika’ya ya da Amerikalılara yönelik büyük bir saldırı hazırlığı içinde. Üsame bin Ladin’in ölümüyle kolu kanadı kırılan El Kaide’nin yeniden toparlanıp liderlerinin intikamını almak için ABD’ye yeniden saldırıp saldıramayacağı Ortadoğu uzmanlarının ilgi alanı. Beni ilgilendirense, medyanın bu potansiyel terörist saldırıları ele alış şekli.

 

Konuyla ilgili olarak yayınlanan haberlerde, güvenlik güçlerinin saldırı bilgisine El Kaide militanlarının kendi aralarındaki mesajlaşmalarını takip ederek ulaştığı anlatılıyor. Bu haberler, büyük oranda suçluların internet yazışmalarını izlemeye yarayan bilgisayar sistemleri, telefon dinleyen ajan görüntüleri vs. eşliğinde veriliyor. İşte bu noktada dış politikanın, benim zihnimde iç politikaya evrilmemesi mümkün değil.

 

11 Eylül ve uluslararası terörizm, Amerikan halkının yumuşak karnı. İkiz kulelere düzenlenen saldırı, daha önce kendi topraklarında bu denli büyük bir tehditle hiç karşılaşmamış Yeni Kıta halkının kimyasını değiştirdi. Üzerinden 12 yıl geçmesine rağmen Amerikalılar, 11 Eylül’ün patalojik etkisini hala üzerlerinden atamadı.

 

İşte bu toplumsal psikoloji, halihazırda Amerikan halkının en büyük zaafı. Bu noktaya yapılan tüm sosyolojik atışlar hedefini vuruyor. Uluslararası bir terör tehlikesinin varlığı, hala 11 Eylül etkisi altında yaşayan Amerikan halkına normalde karşı çıkacağı pek çok şeyi koşulsuz onaylatabiliyor.

 

Yukarıda ‘bu noktada dış politika, zihnimde iç politikaya evriliyor’ derken bunu kastediyordum. Normalde dış politika ve güvenlik alanlarına konu olması gereken ‘yurtdışı elçilikler’ ve ‘uluslararası terör’ meseleleri, ilgili haberlerde yoğun bir şekilde bilinçaltına pompalanan ‘dijital takip ve onun sayesinde ortaya çıkan terörist saldırı’ iması nedeniyle fena halde iç politika kokuyor.

 

Zira, ABD yönetiminin son bir kaç aydır başını en çok ağrıtan konu, eski bir CIA çalışanı olan Edward Snowden tarafından ortaya çıkarılan tarihin en büyük dijital takip skandalı. Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA)’nın kurduğu Prizma isimli takip ağının açığa çıkması, Obama yönetiminin halk nezdinde itibarını ciddi biçimde sarstı. Bizzat başkan Obama tarafından yapılan açıklamalar dahi özel hayatın gizliliği ilkesine büyük önem veren Amerikalıları tatmin etmedi.

 

Hem Obama’nın hem de NSA başkanının başından beri bu ‘gayri yasal’ sistemi savunmak için kullandığı argüman ise ‘Uluslararası terörizm tehdidi’ ve ‘Ulusal güvenlik’. NSA başkanı Keith Alexander, ABD Senatosu dahil fırsat bulduğu her yerde Prizma sayesinde onlarca terörist saldırıyı önlendiklerini anlattı. Başkan Obama, aynı konuya parmak basarak, Amerikalıların ‘Özel hayat’ ve ‘Güvenlik’ arasında bir tercih yapması gerektiğini söyledi. Buna rağmen halkın büyük bölümü, devletin, tek bir hareketle internet kullanıcılarının tüm kişisel bilgilerine erişebilmesine imkan verdiği öne sürülen bu sistemin gerekliliği konusunda ikna olmadı. Yapılan araştırmalara göre Amerikalılar büyük oranda bu uygulamayı yasadışı, tehlikeli ve rahatsız edici buluyor. 

 

İşte Dışişleri’nin sürpriz elçilik kapatma kararı ve seyahat uyarısı tam bu döneme denk geldi. El Kaide’nin başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri olmak üzere dünyanın herhangi bir yerinde yapmayı planladığı büyük saldırı da güvenlik güçlerinin ‘dijital takibi’ sonucu ortaya çıktı. Amerikan halkı, son bir haftadır haber bültenlerinde 11 Eylül, terör ve Afganistan manzaralarına eşlik eden telefon dinleme, internet izleme görüntülerini izliyor. Bir nevi, NSA başkanının ‘Dijital takip, terörist saldırıları önlemek için şart!’ sözlerini gerçek hayatta uygulamalı olarak tecrübe ediyoruz. Yarın bir anket yapılsa Amerikan halkının ‘Güvenlik-özel hayat’ terazisinin hangi kefesinde duracağını tahmin etmek zor. Bunu, Prizma’dan Ortadoğu’ya yansıyan ışığın insanların gözünü ne kadar aldığı gösterecek. 

 

Tabii tüm bunların, Amerika’nın iç politika tartışmalarına fazlasıyla maruz kalmış bir gazetecinin gereksiz ilişkilendirmeleri olması da mümkün. Dışişleri’nin elçilikler konusundaki aşırı hassasiyetinin nedeni tabii ki yalnızca Mısır’daki son gelişmeler ve ABD’nin askeri darbeye vermediği tepkinin bölgede neden olduğu gerginlik olabilir. Geçtiğimiz yıl Libya’da yaşanan elçilik saldırısı göz önüne alındığında diplomatların bu hassasiyeti oldukça makul.  

 

El Kaide Terör Örgütü’nün saldırı hazırlığının arkasındaki saikinse bu yazıyla herhangi bir ilgisi yok. Eli kanlı terörist bir grubun masum insanları hedef almak için mantıklı bir gerekçeye de ihtiyacı yok zaten. Vicdansız bir kalp ve uyuşmuş bir zihin kafi.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.