Osman Can, AK Parti, ‘laiklik karşıtı’ cemaat

Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya AK Parti aleyhine o meşhur kapatma davasını açtığında Washington’da yaşıyordum. Genelkurmay’ın hala ilahi okuyan çocukları irticai tehdit olarak gördüğü, hükümetlerin internet üzerinden de olsa askeri muhtıralara maruz kalabildiği yıllardı. Kapatma davasının gerekçesi muhafazakar kesim için yabancı değildi: ‘Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak’. Tarihi Ergenekon soruşturmasının başladığı, demokratikleşme tartışmalarının alevlendiği, askeri vesayetin belki de ülke tarihinde ilk kez bu kadar ciddi biçimde sorgulanır olduğu bir dönemdi.

Başkent Washington’da da Türkiye’ye duyulan ilgi artıyordu yavaş yavaş. Düşünce kuruluşları birer ikişer yeni Türkiye masaları açıyor, etkili kurumlarda sık sık Türkiye panelleri düzenleniyordu. Farklı seviyelerden insanlar, sık sık ‘AK Parti ve eksen kayması’ temelli sorularla kapımızı çalıyor, Türkiye’de neler olduğunu anlatmamızı istiyordu. Dilimiz döndüğünce Fransız ‘laisite’sini örnek alan, her askeri darbeyle biraz gelişip serpilerek tuhaf bir ultra sekülerizme dönen Türk tipi laiklik anlayışının Amerika’daki sekülerizm algısından farkını anlatmaya çalışıyorduk muhataplarımıza. İnandığı şekilde yaşamaya çalışan insanları hayatın dışına iten bu ultra seküler algı ve onun doğurduğu ‘laiklik karşıtlığı’ argümanının inanan insanlar üzerinde nasıl sallanıp duran bir keskin kılıç olduğunu aktarmaya çabaladık pek çok Amerikalı dostumuza. Türkiye’nin demokrasi yolunda, Avrupa Birliği reformları uyarınca attığı adımların bir takım çevrelerde yapısal bir rahatsızlığa neden olduğunu anlattık. Türkiye’nin Müslümanları ‘laiklik düşmanı olmak’ ithamıyla çok dayak yemişti o güne kadar. Haksız dayaklar yemiş, merhametsiz eziyetlere düçar olmuştu inancını yaşamaya çalışan insanlar.

Yıllar geçti aradan… Ünlü Financial Times gazetesi, AK Partili Osman Can tarafından kaleme alınan ‘tarihi’ bir makale yayınladı. Makaleyi tarihi yapan, Can’ın yaklaşık bir ay kadar önce ortaya çıkan yolsuzluk skandalı nedeniyle büyük bir buhrana sürüklenen Türkiye’yi, yolsuzluk bahsine hiç girmeden anlatmaya çalışma naifliği değil. Yazarın, bir hukuk adamı olarak, yürütme erkinin yargıya en üst perdeden müdahalesini; yargı, emniyet ve medya başta olmak üzere neredeyse hayatın her alanında süregelen cadı avını, haklarında tek bir suçlama olmadan yerlerinden edilen beş binden fazla devlet görevlisini, “Yaptık, ama hele bir sor niye yaptık” şirinliğiyle açıklama çabası da değil. Can’ın yazısını bir sonraki neslin siyaset tarihçileri, sosyologları, hatta psikologları için kıymetli yapan nokta bizi geçmişin karanlık koridorlarından gelip bulan ‘laiklik’ tokadı.

Osman Can, Türkiye’de son bir ayda alt üst edilen hukuk sistemini ve ülkeyi etkisi altına alan cadı avını mantıki herhangi bir argümanla savunmanın mümkün olmadığının bilincinde olsa gerek ki bu eski paslı hançeri çıkarmış küflü sandığından: “Cemaat laiklik karşıtıdır. Türkiye Cumhuriyeti, demokrasisini cemaate karşı korumalı.” Ne kadar tanıdık bir itham değil mi? İtham da ithamın geldiği yer de tanıdık. Daha önce ‘Yıllar önce Türkiye’de neler oluyor?’ diye kapımızı çalan insanlarla dost olduk geçen süre içinde. Osman Can’ın makalesi üzerine gülerek aradı bir kaçı, “Sizin laiklik meselesi hortlamış yine” diyorlar. 

AK Parti bir geleneği temsil ediyor. Bu partinin temsil ettiği gelenek, on yıllarca Türkiye’de ‘laiklik karşıtı olmak’ ithamıyla dayağın her türlüsünü yedi, maddi manevi pek çok eziyetlere maruz kaldı. Sadece onlar değil. Alnı secdeye değen herkesi vurdu bu rastgele savrulan ‘anti-laik’ mızrağı. İşte bu yüzden ‘tarihi’ Osman Can’ın kaleme aldığı bu yazı. Yıllarca haksız, komik, tuhaf ‘laiklik düşmanlığı’ ithamıyla dayak yemiş insanların şimdi dünyanın 140 ülkesinde hoşgörünün bayraktarlığını yapan insanları ‘laiklik karşıtı’ suçlamasıyla batıya dövdürmeye çalışması trajikomik.

Bu yüzden ‘bir sonraki neslin araştırmacıları açısından ibretlik bir vesika değerinde bu yazı’ diyorum. Siyaset tarihçileri, sosyologlar, hatta psikologlar için… Buradaki psikolojiyi anlamak, AK Parti’nin şu an içinde bulunduğu çıkmazın nedenlerini anlamamızı sağlayabilir belki. Bugüne kadar hep vesayete karşı savaşıp, onu yok ettiğini iddia eden hükümetin neden şimdi “aslında her şeyi cemaat yaptı” dediğini, Balyoz ve Ergenekon tutuklularını kurtarmak neden bir zamanlar kendini gazete küpürleriyle kapatmaya çalışan Abdurrahman Yalçınkaya’yla kafa kafaya verdiğini belki anlamlandırabiliriz o zaman. Kısaca, her biri birbirinden hukuksuz onlarca hareketi batılı muhataplarına herhangi bir şekilde açıklama ihtimali olmadığını bilen bir hukuk adamının ‘ya tutarsa’ umuduyla ‘laiklik düşmanlığı’ ipine sarılmaya çalışması, neresinden bakılırsa bakılsın ibretlik… 

Seçimler yakın, umuyorum AK Parti ahlaki tutarlılık adına seçim meydanlarında Osman Can’ın Financial Times makalesinde savunduğu bu argümanın arkasında durabilir. Miting alanlarını dolduran kalabalıklara: “Cemaatle savaşıyoruz çünkü onlar laiklik karşıtı” diye haykırabilir. Yıllarca aynı argümanla ötekileştirilip vebalı muamelesi görmüş insanların bu ithama nasıl tepki vereceğini samimi olarak görmek isterim. 

Keşke ne AK Parti, ne bir zamanların demokrat kalemi Osman Can kendini bu çaresiz duruma düşürmeseydi..

Siyasi ikbal, hukuk izmihlaline hiç neden olmasaydı keşke…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.