‘Kırmızı’nın tonları

‘Kırmızı’nın tonları

ABD başkanı Barack Obama, Suriye’ye dair meşhur ‘kırmızı çizgi’ ifadesini 20 Ağustos 2012’de, yani krize dair ilk ciddi çıkışını yaptığı ‘Esad gitmeli’ açıklamasından tam bir yıl sonra, o Esad, çoğu kadın ve çocuk 1479 insanı kimyasal silah kullanarak öldürmeden tam bir yıl önce kullandı. O günden bu yana da gerek Amerikan kamuoyunda gerek uluslararası platformlarda ‘Suriye’de kimyasal’ tartışmaları bitmek bilmedi.

Rakamlar ürkütücü, yaşananlar boğucu. Birleşmiş Milletler raporlarına göre bu insanlık dramı, şu ana kadar yüz binin üzerinde cana mal oldu. Sadece ‘kırmızı çizgi’nin  aşıldığı 21 Ağustos 2013 tarihinden bu yana yaklaşık 5 bin insan hayatını kaybetti. Şehirler harap oldu, on binlerce insan evini, yuvasını terk etmek zorunda kaldı. Suriye halkının ertesi gün nasıl bir sabaha uyanacağına dair hiç bir fikri yok.

Bu tip trajediler dünyada pek çok ülke ve lider açısından turnusol kağıdı hükmünde. Liderler, bu tip tarihi vakaların öncesinde ve sonrasında, yaptıkları ve yapmadıklarıyla büyük bir sınav veriyor. ABD başkanı Barack Obama açısından bu sınav çok daha çetin. Zira, ülkeyi içinde bulunduğu iki büyük savaştan kurtarma vaadiyle iş başına gelen bir başkan olarak kendisini yeni bir savaşın kapısında bulmak muhtemelen isteyeceği en son şeydi. Kader… Obama’nın 11 Eylül sonrası ordusunu tüm gücüyle Orta Doğu’ya süren George W. Bush’tan devraldığı finansal enkaz tam tekrar doğrulmaya başlamışken Suriye’de ortaya çıkan bu dram, ABD başkanı için iki ucu keskin, keskin uçları da zehirli bir bıçak. Başkanlık koltuğunu terk etmesine yaklaşık 2 yıllık bir süre kalsa da Obama’nın yanlış bir hareketi halk nazarında pek çok doğrusunu bir kalemde silebilir. Hem iç politika hem de dış politikaya dair bu kadar çok değişkeni bir arada barındıran bir denklem, Columbia ve Harvard gibi üst düzey iki üniversite bitirmiş Obama için bile çok karışık. 

Ülkede hala etkisini sürdüren ekonomik kriz, ‘Savaşa falan bulaşma’ diyor Obama’ya. Partisinin silahlanma karşıtı, sol ağırlıklı liberal tabanı da hemen hemen aynı şeyi fısıldıyor başkanın kulağına. Yapılan anketler Amerikan halkının büyük oranda ülkelerinin Suriye’ye askeri müdahalesine karşı olduğunu söylüyor. Ekonomi tabii ki önemli bir neden ama halkın bu ‘karşı oluş’undaki en mühim etkenlerden biri basının El Kaide vurgusu. Suriye ile ilgili tartışmaların neredeyse tamamı ‘Muhaliflere destek El Kaide’ye destektir’ ekseninde yapılıyor. El Kaide de, pek çoğu itibariyle dış politikayı yalnızca soğuk savaş ve terör kavramları etrafında tanıyan Amerikan halkı için anahtar kelime ve tek başına tartışmanın seyrini değiştirebilecek bir etkiye sahip. 

Denklemin diğer ucundaki İran, Rusya ve Çin’in ABD halkının muhtemel bir müdahaleye bakışındaki etkisi ise biraz karmaşık. Kimileri için, içinde bu ülkelerin bulunduğu böyle bir belaya bulaşmak tamamen yersiz ve gereksiz, Suriye’ye insani yardım kafi. Kimileri içinse Amerika, özellikle İran ve Rusya’ya karşı bu mücadeleyi ne psikolojik ne fiziksel olarak kaybetmemeli. Rusya’ya karşı soğuk savaş döneminden kalan, İran’a karşı da 79’da yaşanan rehine kriziyle başlayıp sürekli büyüyen bir karşıtlık var. Çin’in uzmanlar nazarındaki ‘rakip’ algısının halk içinde o denli yaygın olduğunu söylemek için henüz biraz erken. 

İkinci grupta bulunan insanlar açısından Amerika psikolojik savaşta geriye düştü bile. Esad’ın kendi vatandaşlarına karşı kimyasal silah kullandığı kanıtlandıktan sonraki süreçte Obama’nın ipleri Putin’e kaptırdığını düşünmeyen neredeyse yok gibi. ‘The Economist/YouGov’ tarafından yapılan ankete göre ‘Suriye konusunda en etkili lider’ yüzde 49’la açık ara Putin. Ankette Barack Obama ismini tercih edenlerin oranı sadece yüzde 25. ABD başkanının önde olduğu soru farklı: ‘Sizce Suriye’de kimyasal silah krizi sürecindeki en etkisiz dünya lideri kim?’ Yüzde 44: Barack Obama. 

Ülke tarihinin en popüler başkanlarından Bill Clinton’a göre bu psikolojik mağlubiyet Obama’nın aşırı temkinli tavrından kaynaklanıyor. Obama’yı normal şartlarda kamuoyu önünde eleştirmekten dikkatle kaçınan Clinton’a göre bu çekimser tavır doğru değil ve ABD başkanının sürecin sonunda ‘Bir budala gibi görünmesine neden olabilir’. Avrupa’nın orta yerinde yaşanan benzer bir trajediyi, vaktinden geç de olsa, bir müdahaleyle sonlandıran Bill Clinton, Obama’yı artık harekete geçmeye çağırıyor: “Anketlere göre halkın yüzde 80’i buna karşı diyorlar. Bir başkan halkın fikrini boşverip canı nasıl isterse öyle karar versin demiyorum ama eğer harekete geçmez de bir felakete neden olursan en son söyleyeceğin şey, ‘Ama iki sene once bir anket vardı ve yüzde 80’iniz buna karşıydı’ olabilir. İşte o zaman tam bir budala gibi görünürsün”.

Dürüst olmak gerekirse bu temkinli tavır Obama’nın geçmişiyle pek de çelişmiyor. 1983 yılında, Soğuk Savaş’ın tam ortasında Columbia Üniversitesi öğrencisi genç Barack Obama okul dergisine yazdığı makalede ne söylüyorsa, 2013 yılında Beyaz Saray’da kurmaylarıyla Suriye üzerine bir karara varmaya çalışan ABD başkanı Barack Obama da aynı şeyi söylüyor: “Savaş çıkmaz bir sokaktır. Ülkeler silahsızlanmalıdır. Nükleer silahlara hayır”. Bugün söylediği de farklı değil: “Sorunu mümkün olduğunca diplomasiyle çözelim. Esad kimyasal silahlarını teslim etsin ve gitsin.”. Genç Obama’nın da başkan Obama’nın da söyledikleri kimsenin reddemeyeceği güzel sözler. Fakat bahsi geçen makalede genç Obama’nın başka bir vesileyle bahsettiği gibi reel politik her zaman her rüyanın gerçekleşmesine izin vermiyor. Bediüzzaman Said Nursi’nin söylediği gibi, ne yazık ki, “Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihâsını açar. Sonra döner, gelir; tırnağının, hem dişinin kirasını senden ister.” Esad’ın Suriye’de dünyanın gözü önünde gerçekleştirdiği katliamda an itibariyle durum bundan farklı değil. Bugün yaptığı açıklamada Suriye lideri ne ABD’nin ne başka bir ülkenin kendilerine bir şey dikte edemeyeceğini savundu. Bundan dolayı insanlara göre tam bir yıl once kimyasal silah kullanımını kırmızı çizgi olarak niteleyen ABD başkanınının o çizgi aşıldıktan sonraki bocalayan tavrı uluslararası arenada ülkenin yaptırım gücüne ve caydırıcılığına zarar veriyor. 

Peki Birleşmiş Milletler’de durum ne? Hafta başından beri onlarca toplantıya ev sahipliği yapan kurumun hali daha ümit verici değil. Dün Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin Suriye konusunda bir karara vardığı ve Cuma gününe kadar bu kararın diğer 10 geçici üyeye açıklanacağı duyuruldu. Kararın içeriğine dair herhangi bir bilgi yok. Ama bu gelişmenin ülkede yaşanan vahşeti sonlandırabilecek bir adım olacağını dair bir umudu olan da yok. Rusya ve Çin, P5 masasının etrafında oturan iki ülke olduğu sürece BM’den Suriye’ye müdahale kararı çıkmayacağı kuvvetle muhtemel.

Hal bu iken şekli tam net olmasa da bir müdahaleyi savunan ABD, İngiltere ve Fransa’nın diğer iki ülkeyle ne üzerine anlaştığı tartışılıyor Amerika’da. Muhtemelen diğer iki ülkede de tersi tartışılıyordur. Sonu gelmeyen bu tartışmalar sürüp giderken de Suriye’de hemen her dakika birileri ölüyor. Kimi kimyasal silahlar aracılığıyla, kimi babadan kalma usullerle… ki oğul Esad’ın haznesinde o usullerden bolcası mevcut ne yazık ki. 

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.