Özeleştiri

Bugünlerde sureti haktan görünen bir kısım kalemler ve öteden beri samimiyetine bir türlü inanamadığımız bazı zatlar sanki ağız birliği etmiş gibi aynı şeyleri söylüyorlar:

– “Cemaat de özeleştiri yapmalı.”

Artık bu özeleştiri davetleri moda oldu bile diyebiliriz.

Pekala ‘Cemaat’ özeleştiri yapmıyor mu?

Ya da değiştirip şöyle soralım; ‘Cemaat’ kadar özeleştiri yapan başkaca bir sivil toplum hareketi, cemaat, tarikat, siyasi parti v.s. var mı?

Bir kere en başta Hocaefendi neredeyse her sohbetinde kendisini yerden yere vuruyor ve adeta bizlere tevazuu dersi (O bunu ders niyeti ile değil gerçekten inandığı için yapıyor) verirken, hala “Cemaat de artık biraz özeleştiri yapmalı” diyenin nesine itibar edelim ve nasıl samimiyetine inanalım?

Sonra, özellikle bu süreçte kaç kere yine bizzat Hocaefendi’den özeleştiri duyduk. “Gayr-i meşru muhabbetin cezasını çektik” diyen de O idi, siyasileri ilgilendiren –mesela referandumda kanaat belirtmek gibi- konularda, “bir daha tövbe” diyen de O’ydu.

Aslına bakılırsa başta Hocaefendi olmak üzere hizmet erleri bu hususlarda çok rahattırlar. Rahatlıkla hatalarını kabul ederler ve gerektiğinde geriye dönmesini bilirler.

Fakat özeleştiri denen şey adı üzerinde öze ait eleştiridir. Bunu illa ki ulu orta yapmak gerekmez. Bu hususta önemli olan varsa hatalardan ders çıkarmak ve gelecek adına yapılan planlamalarda daha dikkatli olmaktır.

Bu bir muhasebedir. Muhasebe evvela fert planında olur. Sonra da ortak akla müracaat edilerek geçmişe ait eksikler, kusurlar ve hatalardan elde edilen tecrübelerle istikbalin daha parlak olması adına ilgililer yeni stratejiler geliştirir.

Her zaman hariçten gazel okuyup hayatlarında inşa adına ortaya birşey koyamayanlar, pratik hayata geçmesi mümkün olmayan güya sözüm ona “ufuklar ötesi” –ama gerçekte uçuk- fikirler ortaya atıp, “Cemaat neden bunları da yapmıyor veya yapamıyor”, “Bu iş öyle değil böyle olur”, “Ooo bak bu Cemaat burada hata ediyor aslında şöyle olmalı” falan gibi bir sürü tenkid ve teklifleri sıralayıp sonra da “Bak biz görüyoruz bu Cemaat göremiyor” gibi gerçekliği olmayan tenkitler ortaya atıyorlar.

Veya bir başka zaviyeden bakalım. Adam sadece teorik olarak fikirlerde aleminde. Hayatın pratiğini hiç yaşamamış, sanki kendi düşüncesi dünyanın en değerli düşüncesiymiş gibi ortaya atılıyor, bu iş öyle değil böyle yapılır diyor. Söyledikleri uygulanmadığı –aslında uygulanabilir olmadığı- için, “Cemaatin fikirlere değer vermediğini” üfürüyor.

Bir kere senin gibi binlerce kafadan binlerce fikir çıkıyor.

Sonra o beğenmediğin “Cemaat”, hayata geçirdiği fikirler üzerine inşaalar ortaya koyuyor, sen ise ey gariban, pratiği olmayan fikirlerine değer vermediğini iddia ettiğin “Cemaat”in, ortaya pratiğini de koyduğu fikirlerini hiçe saymakla kendini zavallı bir hale düşürüyorsun .

Pek çok misal ile meseleyi izah etmek mümkün ancak müsaadenizle bir tanesine değineceğim.

Mesela bir kibir isnadı var ki akıllara ziyan. En başta ifade ettiğim gibi Hocaefendi’nin tevazuu dillere destan. Yazdıkları ve konuştukları aleme malum. Eğer bu iddia ile “Cemaat” adına bir enaniyet payı –siz buna cemaat enaniyeti de diyebilirsiniz- çıkarmak isteyenler kastediliyorsa, ferdi hatalar bir tarafa, yine en başta Hocaefendi, “-Ben değil, biz de değil sadece O demeliyiz” diyor. Sevenlerinin bu hususta sağdan hizaya geçmeleri ve “İnsanın kendisini sıfırlaması adına sağlam bir cehd ve gayret ortaya koymasının gerekliliği” üzerine çok net ifadeleri yıllardır hemen her sohbetinde kullanıyor.

“Cemaat kibriyle diğer cemaatleri itip kakıyor. Onlara alan bırakmıyor” diyenler bir tek misalini veremezler. Bırakın itip kakmayı, Hocaefendiyi tanıyanlar iyi bilir, mesela; bir başka cemaat veya tarikatın cami hizmeti olan yerde başka camii açılmasının ikilik çıkarma ihtimaline binaen, sevenlerinin camii açmamalarını başka alanlarda hizmet etmelerini salıklar.

Hizmet edilecek alanlarda boşluk bırakmamak adına gayret edip pek çok hizmet alanında, Allah’ın inayeti ile önde olmak başkasının alanını daraltmak değil bilakis kimsenin girmediği hizmet alanları oluşturup oraları doldurmakla ilgilidir. Sonradan aynı alanlarda hizmet etmek isteyen cemaatler de aynı yoldan giderlerse bu sadece hizmet gönüllülerinin sevabını ve memnuniyetini artırır. Hiç bir hareketin önünü bu hususta kesmek de kimsenin hem haddi değildir hem de bu mümkün değildir.

Ama sonradan gelip belli alanlarda hizmet erlerini görerek, “Cemaat boşluk bırakmamış” demek haset ve çekememe adına söylenmiş nefsin mırıltılarıdır.

Daha ötesi, o alanlarda bu “Cemaat”in hizmetleri olmasaydı da biz başlatsaydık diye temenni edenler aslında, ‘İslami hizmetler adına keşke o alanlar boş kalsaydı’ diyerek daha da mesuliyetli bir temennide bulunuyorlar demektir.

Halbuki yeryüzünde hizmet alanları çok geniştir. Herkese ve her cemaate yeter de artar bile.

Aslında pek çok husus yazılabilir ama malum yerimiz dar.

Sadece şöyle diyerek bitireyim; değil özeleştiri ve hatta eleştiri, söyleyin Allah aşkına, “Cemaat” kadar hakaret, iftira, yalan, gıybet, baskı, cadı avı türünden bir muameleye tabi tutulan bir başka oluşum var mıdır? Bunu her ehli insafın insafına havale ediyorum..

Meraklısına not: “Cemaat”in devlette kadrolaşması ile ilgili, Tamer Çetin’in Zaman gazetesinde yayınlanan 20 Ağustos 2014 tarihli “Hükümet ve Cemaat: Gerçekte kim, ne yaptı?” yazısını hararetle tavsiye ederim.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.