‘O’

O’nu hakkıyla tanıdığımı söyleyemem. O’nu tanımak kolay iş de değildir zaten. Ama O’nunla tanıdıklarım ve tanıştıklarım benim ebedi hayat sermayem olmuştur.

Kendi gönül aynamda hangi renk ve desene dönüştüğü ayrıdır. Zaten herkesin kendi aynasında parlattığı veya kirlettiği bir ebedi hayat sermayesi yok mudur?

İşte ben de O’nunla tanıdığım şeylere bir ebedi hayat sermayesi nazarıyla bakıyorum. Kırık-dökük, isli-paslı aynamın kabiliyetine göre, bu sermayenin hangi donuk renkleri aldığı O’nunla değil biraz da benimle ilgilidir.

Bu benim hikayem de değildir sadece.

Aslında bu benim ve emsalim binlerin belki yüzbinlerin hikayesidir.

Doğrusu bizler dine ait pek çok şeyi hakkıyla ondan öğrendik. Allah’a imanın mücessem temsilcisiydi sanki.

Bu devirde pek az örneği olan gerçek inanan ve inancını en hassas şekilde yaşayan bir zirve kahramandı.

O’nda gördük Efendiler Efendisi’ne (SAV) karşı edebi, hürmeti.

Sahabe onun gönlünden diline akan muhteşem menkibelerle hayatımıza girdi.

Ağlamayı O’dan öğrendik. “Erkekler de ağlar mı?” diyenlere; haliyle “Erkek oğlu erkekler ağlar.” cevabını O verdi hepimiz adına.

Hasılı; bu asrın, pek çok değerden yetim kalmış evladı olarak O’nun Anadolu çapındaki rahle-i tedrisine oturup dini ve diyaneti, vatan ve millet sevgisini, ecdada hürmeti, ve daha pek çok yitik değeri O’ndan öğrendik.

Elbette bizim de kendimize göre aldığımız bir dini terbiye –ona da terbiye denilirse- vardı.

Okullarımızda din kültürü ve ahlak bilgisi kitaplarının, sözlü ve yazılılardan bir gece önce açılan tozlu sayfalarına gömülmüş kronolojik bilgiler yığınıydı öğrenmeye çalıştığımız şey.

Veya bizim çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızın siyah beyaz TRT ekranlarında her perşembe akşamı mat bir zemin önünde Yunus’tan anlatılan hikayelerle dağarcığını dolduranlar da oldu bu arada.

Ya da her yaz gittiğimiz ama ertesi yaz elif cüzünün ilk sayfasından tekrar başladığımız Kur’an kurslarında, cüzler koltuğumuzun altında, önüne oturduğumuz ve elindeki 3-4 metrelik sopasını yerinden kalkmaya bile gerek görmeden kafamıza vurarak bizi uyaran hocalarımızdan öğrendiklerimizi de buraya ekleyelim. (Allah onlardan ebeden razı olsun, onlar da nihayet aldıkları eğitim ve kendilerine gösterilenler seviyesinde bizlere birşeyler vermeye çalışıyorlardı.)

Ama hikayemiz burada bitmemişti. O günlerde beraber olduğumuz arkadaşlarımızın şimdi nerede olduğuna bakınca, keşke onlar da benim tanıdığımı tanımış olsaydı diyorum.

Daima çocuksu tebessümleri ile hatırlayacağım bir candan arkadaşım vardı ki; bir terör örgütü elemanı olarak girdiği hapishaneden çıkar çıkmaz, yine bir çatışma meydanında öldürülmüştü.

Onlardan bazılarını da dünyanın nasıl yutup tükettiğini, bohemliğin dibine nasıl vurduklarını acıyla seyretmiştim maalesef.

Muhtemelen eğer Güney Doğu’da yaşıyor olsaydım bazı arkadaşlarımın dağa çıktığına şahit olacaktım…

Bütün bunlar maalesef herbirimizin hayatında pek çok örneği olan hadiselerdendir.

Bir gün o arkadaşlarımı da yazmak istedim ama elim bir türlü varmadı. Onlara da uzanacak ellerim olmalı değil miydi diye kendimi sorguladım, sonra korktum işin doğrusu. Korktum hesabından..

Bugün binlerce gencin vebalini düşünmeden ve o vebalin büyüklüğünden korkmadan o gençlerin geleceğini karartmak isteyen, eğitim yuvalarını, dershanlerini kapatmaya çalışan pervasızların korkmamasından, bir endişe duymamalarından da kendi adıma endişe duyduğum gibi korktum.

İşte bu yüzden O’nun yanında yer almak istedim hep.  O’nun durduğu yerin doğruluğuna inandım.

Çünkü O, cemaatini hiç aldatmadı. Hiç başlarını yere eğdirmedi. Beraber olduğu arkadaşlarını satmadı hiç. Hep onları kazanmak ve onların ebedi hayatı kazanmaları için uğraştı.

O’nu satanlar oldu elbette, aldatanlar, aldatmaya çalışanlar oldu. Ama O, hiç kimseyi utandıracak bir şey yapmadı.

O, beraber yürüdüğü arkadaşlarının gözaydınlığıydı. Duruşu ile daima güven vadediyordu.

Herkesin acaba dediği yerde O’nun kararlı ifadeleri rahatlatıyordu insanları. Kafa karışıklıkları, çözülemeyen problemler hep onun işaret ve yol göstermesiyle çözülüyordu..

Hak karşısında duruşu ile insanlara bir abid böyle olur dedirtiyordu.

İbadeti, takvası, gözyaşı ve duası ile Asr-ı Saadet’ten çıkıp gelmiş gibi bir hal taşıyordu sanki. O’na bakanlar Hak karşısında adeta iki büklüm bir kul görüyorlardı.

İlmi ile gerçek bir alim duruşu ortaya koyuyordu sonra. İlmin izzetini çiğnetmeyen bir alim. Hak olanı söylemekten çekinmeyen, burada kaybedeceğini bilse de hakikatten ayrılmayan bir alim.

Kararlılığı ve duruşu ile kendisine gönül verenlere hep itimat telkin ediyordu.

Kitap ve Sünnet ölçülerini kılı kırk yaran bir titizlikle uygulamaya çalışan da o idi.

Biz O’ndan öğrendik dini hassasiyeti. Dinin içini boşaltanlara inat, hayatlarımızı hassas yaşamaya ve kendimizi sıfırlamaya çalışmamız hep ondandır.

Ondandır yaşatmak idealine bağlılığımız. Ondandır binlerce, onbinlerce adanmışın dünyanın dört bir tarafına arkalarına bile bakmadan gidebilmeleri.

Biz hiç O’nunla yanılmadık. Aldanmadık hiç. Bizim başımızı yere eğdirecek birşey yapmadı.

Öteden beri O’nu tenkid edenler nedense sonra onun arkadaşlarına gösterdiği hizmet tarzını yapmaya başladılar.

Biz O’nu kırk seneden fazladır tanıyoruz. Söyledikleri ile, yazdıkları ile ve bir kısmımız itibari ile de bizzat hali ile tanıyoruz. 40-50 yıldır ne halini değiştirdi, ne tavrını, ne duasını değiştirdi, ne ibadetini.

Sadece derinleşti kulluğunda. Alabildiğine derinleşti ve bizleri de aynı derinlikte kulluğa ulaştımak için çırpınıp durdu.

Bugün bize düşen şey yerimizde sağlam durmaktır. Savrulmadan O’nun yanında durmak, durabilmek ve ebedi sermeyemizi harcamadan yola devam etmektir.

Atılan iftiralar O’nun pak damenine değmez de, biz o iftiralara ve hakaretlere tam siper olamadığımıza dertleniriz.

O’nun şahsı ve bu Hizmet kervanı ile ilgili bunca iftira, hakaret, algı çalışması ile bizi bu yoldan koparacaklarını sananlar beyhude yorula dursunlar biz O’nun gösterdiği hedefe ulaşamadığımıza yanarız.

“Bir tebessümüne bütün malımı vermeye razıyım.” diyen kahramanlar kükrerken, bu satırların sahibi ne yazsa beyhude, daha ötesini söylemeye imkan kalmadı…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.