Aslında bir ‘Babalar Günü’ yazısı yazmak istemiştim

Şimdi bir ‘Babalar Günü’ yazısı yazmak vardı. Hani İngilizler’in “bir gencin hayata karşı saf cehaleti” dedikleri türden bir naiflikle, “ben de babayım ey kaari” diye başlayıp, “benim de babam var işte” ile biten bir yazı. Ama hayatı ve hadiseleri kaale almayan türden bir naiflik bugünlerin işi değilmiş.

Bir arabesk şarkıda denildiği gibi; “Gel de yaşa dünyada böyle insanlar varken!” Ya da şöyle söyleyelim; “Gel de yaşa dünyada bunca musibet varken.”

Memleketimizin etrafı kuşatılmış, her yer alev alev yanıyor. Çoğrafyamız ateş ve barutla yeniden şekilleniyor. Bizim “irab’da mahallimiz yok”. Kimse sesimizi duymuyor. Kimse sözümüzü dinlemiyor.

Irak bildiğiniz gibi. Maddi manevi bize iyice ırak hale geldi.

Merkezi hükümetlerinden habersiz ve izinsiz satmaya çalıştığımız Kuzey Kürt bölgesinin petrolleri elimizde kaldı. Fas açıklarında gemide bekliyor. Gücün sahipleri satılmasına müsaade etmiyor. Bizim yöneticiler bir iş yaptıklarını zannede dursun bu da bizim hanemize yazılan bir eksi puan daha oldu.

Güney sınırlarımızda fırtınalar kopuyor. “Bizden habersiz Orta Doğuda yaprak kıpırdamaz” diyen adam hiç utanmadan hala bakanlık koltuğunda oturuyor ve daha garibi bir de başbakanlık hayali kuruyor.

“Her türlü tedbiri aldık Musul’da konsolosluğumuz emniyette” açıklamasının üzerinden yirmi dört saat geçmeden konsolosluğumuz basılıyor ve teröristler 49 kişiyi rehin alıyor. Kahramanımız(!) aradan üç gün geçtikten sonra kendine gelmiş olacak ki kriz masası kuruyor. Bu satırları yazarken kriz beşinci gününe girmişti ve henüz yüz güldürücü bir haber hala gelmemişti. (Her şeyi rüşvetle çözmeye alışan-bknz. Gambia v.s.- büyüklerimiz(!) bu işi de para ile çözme peşinde, itibarımız ayaklar altına alınmış hiç umurlarında değil.)

Bizimkilerde tek dert; varsa yoksa paralel. Sabrımızı sınamayın klişeleri mide bulandırmaktan başka işe yaramıyor.

Hele bir de “Irak’ta kaos varmış gibi yansıtılıyor.” demiyor mu, artık aymazlığın bu kadarına diyecek söz bulamıyoruz.

Suriye hala alev alev yanıyor.

“Aylar içinde, hatta haftalar içinde Esad rejimi yıkılacak” diyenler hala gevelemeye devam ediyor.

Aradan neredeyse iki yıl geçti ikiyüzbin civarında masum insan öldü. Milyonlarcası evlerinden barklarından oldular. Orada akan her damla kandan bizi idare edenler de sorumlu. Zira oradaki insanlara olmayacak sözler verdiler.

Suriye’deki rejimi yıkmak için besledikleri terörist gruplar şimdi döndü bizim için tehdit oldu.

Basiretleri bağlı. Her olaydan oy devşirmeye çabalıyorlar. Meydanlarda hamasi nutuklar atmaktan öte yaptıkları bir şey yok. Ölen öldüğü ile kalıyor.

Onların gündemi sadece cadı avı. Paralele verilen arsaların geri alınması muhabbetleri. Gece yarısı vatan evladını sürgüne gönderme işgüzarlıkları.

 

Mısır, “Müslüman Kardeşler’e” mezar oldu ve bu işte de bizim meşhur istihbaratçılar katalizör vazifesi gördüler. Yanlış yönlendirdikleri insanlar kıyıma uğradılar. Bizimkilerin tek bildikleri meydanlarda el işareti. Daha öte söz etmeye cesaret edemiyorlar. Zira Suudi abilerinin kaynaklarını kesme korkuları var.

Sisi cumhurbaşkanı seçildi. “Devletlüler”imiz ne tür bir tavır takınacakları konusunda hala kafa karışıklığı yaşıyor. Başbakan “saygı duymayacağım” diyor. Cumhurbaşkanı tebrik ediyor. Havuzun bir kısmı susuyor. Bir kısmı kem küm ediyor. ‘Aktroller’ çemkiriyor.

Bu nasıl bir devlet idaresi, bu nasıl bir vizyon. Her şey birbirine karışmış vaziyette.

Bu arada Kırım, Rusya tarafından ilhak edildi. Çıt yok!

Türk Dış Politikası, gelecek adına ortaya konan bütün öngörülerinde iflasın eşiğinde.

Diğer yandan, Güney Doğu’da yollar kapalı. ‘Terör Örgütü’, ‘paralel devletinin’ bütün kurumlarını hayata geçirmekle meşgul. Yepyeni bir federe devletin ayak seslerini  duyuyoruz. Gelecek günlerdeki kaosun büyüklüğünü hayal bile edemiyorum.

Başımızdakiler nelerle uğraşıyor insan aklını kaybedecek!

Ülke bölünme tehdidinde, Bizim aymazlar ülke ülke dolaşıyor paralelci avında.

Şimdi gelelim son olaya diyeceğim ama öyle korkuyorum ki; bu satırları yazarken belki de bir başka musibet daha kapımızı çalacak.

Sözün değeri kalmadı, fikir yerlerde sürüm sürüm.

Bir bela ki başımızdaki; Moğol istilasından bu yana böylesi görülmedi.

Ben aslında naif bir “Babalar Günü” yazısı kaleme almak istemiştim. Hayatı kaale almayan bir gencin naifliğinde…

 

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.