Hatırı olan tek içecek

Hatırı olan tek içecek

Salgın halinde ortalıkta dolaşan grip virüsü beni ziyaret etmeden memleketten ayrılmayacağını tahmin ediyordum. Gereken hazırlıkları yaptım, kapıdan bir selam verip gidecek diye ümitlendim. Amma velakin eve bir girince oturup kalıyor malumunuz. Grip gibi bir misafiriniz varken yazı yazmak da ayıp oluyor. Bendeniz de biraz eskilere uzandım, eskimeyecek gibi duran yazılardan birini, kahve ile alakalı ilk yazımı elime aldım, sağını solunu düzeltip 2014 versiyonu olarak huzurlarınıza getirdim. Okuması sizden, içmesi benden.

Güzel bir sonbahar ikindisinde, batının en batısında, Los Angeles’ ta,  hem normal havası, hem de havası yerinde olan bir kafede buluştuğum dostuma kahveyi nasıl içmek istediğini sormuştum. O da, “çay alayım ben” dedi ve devamını da getirdi: “Buranın kültürüne bu kadar çabuk uymak istemiyorum, direniyorum”.  Kendimi birden ülkesini satan bir vatan haini gibi hissetmiş olarak gayri ihtiyari, “İyi de sallama çay içmenin neresi bizim kültürümüz?” diye söylenmeden edemedim. Dostum Amerika’ ya yeni gelmişti ve buraya her yeni gelen insan gibi ilk anda o koca fincanlarda (cup diyeceğim bundan sonra) kahve içmek garibine gitmişti.

Zaman-ı evvelde, öğrencilik dönemlerimizde kahvenin kendine has bir yeri vardı hayatımızda. Sene içinde yatıp, final dönemi geldiğinde uyanan klasik üniversite öğrencileri gibi “Gerekirse geceleri uyumam, çalışırım” diye düşünürdüm. En tatlı uykuların sınav dönemlerinde gelenler olduğunu o zaman fark etmiştim. Sonra da kendimi bildim bileli küçücük fincanlarda ikram edilen kahvenin modern türevlerinden bir kaç cup içerek ayakta durmaya çalışırdım. Ekşi Sözlük’te okuduğum meşhur kahve tanımlarından birini de o zamanlar yaşayarak öğrenmiştim; “Bir kahvede otururken opsiyonel olarak kullanılan, ders çalışırken fonksiyonel olarak devreye giren uyku düşmanı”. 

Çay genel kullanım olarak ne kadar yaygınsa kahve de özel anlarda o kadar etkilidir. İşte bu özel anlardan birinde, sadece bir fincan içilmesine rağmen şöhretinin zirvesine çıktığı yerde, yani kız istenirken de devrededir kahve. Anadolu toprakları üzerinde yaşayan her gelin adayı, kendisine talip olan damat adayına ve onunla birlikte gelenlere özel bir tepsi içinde sunmakla sorumlu tutulduğu bir merasimden geçmek mecburiyetindedir. Damat adayı önceden hem gelini hem de muhterem babasını bağlamadı ise o anda ne içtiğinin farkında bile değildir. Diğer misafirler ise kahvenin kıvamı, sıcak, soğuk, tuzlu, şekerli gibi sunum tarzına göre kızın bu işte gönlünün olup olmadığına dair çıkarımlar yaparlar. Bu arada kahveyi kızın mı, annesinin mi pişirdiği ise hep bir sır olarak kalır.

Arap yarımadasından çıktığı bilinen, hakkındaki ilk yayının da yine bir Arap fizikçisi (Rhazes) tarafından yapıldığı kahve, tarihte tam anlamı ile bir Doğu içeceğiymiş. Geçmişte kahve içenlere en ağır ceza olarak bir deri çuvala konup canlı olarak denize atılmanın verildiği Batı ise kahveye sonraları ısınmış. Hatta olayı fazla abartan Papa Clement VIII kahveyi vaftiz edip onu bir Hıristiyan içeceği olarak ilan etmiş. Avrupayı gezinti yeri haline getiren ecdadımız sayesinde önce Avusturya’ ya, sonra da bütün Avrupaya yayılmış kahve. Rivayete göre Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana önlerinden çekilirken, geride bırakılan hazinelerin yanında çuvallar dolusu çekilmemiş kahve de bulunuyormuş. Kahve çekirdeklerini gören Viyanalılar, “Türkler meğerse keçi pisliği yermiş” demişler ve kahve çekirdeklerini imha etmeye çalışmışlar. Daha önce Osmanlı topraklarında yaşamış bir Viyanalının kahve çekirdeklerini fark etmesi ve tanelerin ne işe yaradığını anlatması sonucunda Avrupalılar kahveyle tanışmış.

Avrupa’ dan çok sonra kahveyle tanışan Güney Amerika ülkeleri ise şu anda en büyük kahve üreticileri arasında bulunuyor. Romantizm kokan bir söylentiye göre Fransız Guyanası’na yaptığı bir ziyarette valinin eşinin kalbini çalan Brezilyalı bir subay, dönüşte hediye olarak bir buket çiçeğin arasına saklanmış kahve bitkisi alıp ülkesine götürmüş ve bunu takip eden yıllarda da Brezilya dünyanın en büyük kahve üreticisi olmuş.

Güneşin arada bir gözüktüğü, iklim gibi insanların da soğuk durduğu Almanya gibi Avrupa ülkelerine ziyaretlerimde kahvenin yaygın olmasına çok şaşırmamıştım. Ama asıl kahve muhabbetini ‘Yeni Dünya’ya ayak basınca gördüm. Her şeyi büyük ebatlarda, tüketimi en çabuk olacak şekilde yapmaya alışmış Amerikalılar kahve kullanımını da kendi anlayışlarına uygun hale getirmişler. Sabahın 5’inden itibaren kalabalıklaşan o devasa otobanlarda işine gitmeye çalışan hemen herkesin elinde dolu ve büyük bir kahve ‘cup’ ı vardır. Kahveci dükkânları önünde sabahları kuyruklar oluşur. Dünya kahve tüketiminin % 16 sının gerçekleştiği ABD’ de 100 milyondan fazla insan her gün kahve içiyor.

En iyisi ben bir kahve molası vereyim, size de sanal alemden ısmarlamış olayım. 

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.