Spor ve Eğitim

Ülkemizde çoğu benim jenerasyonumda sıkça görülen hikayeler vardır. ‘Aslında çok iyi futbol oynardım ama üniversite eğitimini seçtim’, ‘aslında ortaokul ve lise takımlarında voleybol oynamıştım. Sakatlanmasaydım büyük oyuncu olurdum’, ‘Enes Kanter çok şanslı. Onun imkânları bende olsa daha iyi olurdum’ gibi.

Bu hikayelerin çoğalmasının sebebi ülkemizde halen eğitim ve sporu beraber götürecek bir sistemin kurulamamış olmasıdır. Eğitimsiz yeteneklerden maalesef çok az sayıda ve sınırlı üst düzey sporcu yetişebiliyor. Eğitimsiz sporcular aktif spor hayatları bitince, popülarite kaybolunca, ciddi bunalımlara düştükleri gibi elde ettikleri büyük tecrübeleri gelecek nesillere nasıl aktaracakları konusunda da sıkıntı yaşamaktadırlar.

Ülkemizde olimpiyat madalyası almış sporcularımızın çok az kesimi üniversite mezunu iken, master ve doktora yapan ise neredeyse hiç yok. Sürdürebilir başarı bu sebeplerden oldukça düşük.

Şu an görev yaptığım Güney California Üniversitesi’nden (USC) Olimpiyat tarihi boyunca 28 branşta 587 sporcu olimpiyatlarda Amerika’yi temsil edip toplam 135 altın, 87 gümüş, 65 bronz madalya kazanmış. Türkiye ise ülke olarak sadece 6 branşta madalya çıkarmayı başarıp toplam 39 altın 25 gümüş 23 bronz madalya kazanabilmiş. Bu madalyaların 58 tanesinin güreşe ait olduğunu düşünürseniz nerdeyse sporcumuz yok denilecek kadar az.

Takım sporlarında katılma başarısını bile gösteremiyoruz. Son olimpiyatlarda bayanlarımız voleybol ve basketbolda katılma başarısı gösterebilmişler. Ülkemizde spor yapan nüfus USC’de spor yapan nüfusun 1000 katı. Ülkemizin spor bütçesi ise USC’nin spor bütçesinden hesaplayamadığım kadar kat kat yüksek.

O halde farklı olan nedir? Bir yanda spor ve eğitimi beraber götüren çok iyi bir üniversite sistemi. Diğer yanda spor veya eğitimden birini seçmek zorunda kaldığınız bir ülke sistemi. Kısaca açarsak; Amerika kanunlarına göre üniversite öğrencilerinin belli oranlarda okul takımlarında ve kulüp takımlarında spor yapma zorunluluğu. Bu zorunluluğa ulaşmak için üniversitelerin zorunlu bütçe ayırmaları. Bu takımlarda spor yapan öğrencilerin not ortalamalarının belli bir derecenin üstünde olması aksi takdirde burslarının kesilip takımlardan atılmaları. Bu kurallar tavizsiz uygulanınca üniversiteye girişlerde spor yapan öğrencilerin kabul alma ihtimalinin yükselmesi.

Çok kapsamlı ve derin bir mevzu olan NCAA sistemi hem üniversitelere gerekli spor bütçeleri oluşturmalarına kolaylık sağlıyor hem de ülke halkının üniversitelerden mezun olduktan sonra Alumni (mezun öğrenci) olarak okullarını takip etmelerini sağlıyor. Bunun bilincinde olan Amerikalı aileler çocuklarını bir hatta bir kaç branşta spor yapmaları konusunda zorluyor.

Artık hemen hemen her spor branşının sağladığı inanılmaz derecede zihinsel ve bedensel faydalar bilinmekte. Buna rağmen çocuklarımızı spordan uzak tutmak gerek yaşadıkları topluma adaptasyon, gerekse sosyalleşme sorunu adına onlara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Sabır, irade, pes etmeme,disiplin, paylaşma,özgüven, dikkat gibi günümüz gençlik hastalıklarına şifa olan spor kültürünü eğitim ile beraber bir an önce kazandırmamız gerekiyor.

Amerika’nın bugüne kadar olimpiyatlarda 2400 madalya aldığını düşünürsek 87 madalya ile ülkemizin spora bakışı zaten ortada. Bir sporcumuzun Amerika’da üniversite okumasını engellemek için özel mektup yazan kulübe sahip olan, sırf siyasi görüşü sebebiyle milli takıma oyuncu almayan bir ülkeye sahip olan yine biz. Hiç olmazsa Amerika’da yaşayan Türk ailelerin daha duyarlı olup çocuklarının spor yapmalarına destek olmaları gerekmekte. Bizim jenerasyon sportif açıdan kaybolmuş olabilir ancak çocuklarımızın önünü tıkamayalım lütfen.

Write a comment

1 Comment

  1. Osman February 10, 14:51

    Cok dusundurucu bir yazi kaleme almissiniz, bir o kadar da aci tabi.

Only registered users can comment.