Orta Doğu’daki kadın için değişen ne?

Yıllar önce dünyadaki ilk üniversiteyi kuranın bir Müslüman kadın olduğunu öğrendiğimde şaşırıp kalmıştım. Evet, yaşayan en eski üniversite olarak Guiness rekorlar kitabına giren Fas’taki El Karavayyin Üniversitesi, 859 yılında Fatıma El Fihri tarafından kurulmuştur ve tüm dünyadan öğrenci kabul eden muhteşem bir üniversite olarak varlığını halen sürdürmektedir.

Gelin görün ki, yüzyıllar sonra bir Müslüman genç kız Nobel Barıs Ödülü kazandığında hepimiz bu sıra dışı başarının sevinciyle yeri göğü inletiyoruz. Daha traji komik olan bu Müslüman genç kızın ödüle layık görülmesinin sebebinin kız çocuklarının öğrenim hakkını savunması! Zaten Nobel Komitesi de Malala’yı kız çocuklarının eğitim hakkı için ‘kahramanca mücadele etmesi’nden dolayı bu ödüle layık gördüğünü açıkladı.

Şimdi burada kareyi durdurup bir düşünmek lazım. 859’dan 2014’ te kadar ne değişti? O zamanın eşi benzeri yokken bir üniversite kurmayı başaran ileri görüşlü eğitimli, zengin Müslüman kadını, yerini hala ileri görüşlü ve cesur olduğu halde nasıl savunmasız ve sefil kadına bıraktı?

11 Ekim, Birleşmiş Milletler Barış Örgütü’nün üç yıl önce Uluslararası Dünya Kız Çocukları Günü ilan edildi. Bu yılın teması da geç kızların güçlendirilmesi ve şiddetin durdurulması. Bu açıdan Nobel Ödülleri’nin açıklanma tarihi çok iyi denk geldi. Malum, Malala Yousafzai ve ödülü paylaştığı Hindistanlı Kailash Satyarthi çocukların eğitimi konusuna yaptıkları katkılar dolayısıyla bu ödüle layık görüldüler.

Time Dergisi’nin 2011’de dünyanın en etkili insanları arasında seçtiği 17 yaşındaki Malala, hatırlarsanız kız çocuklarının okutulması için Pakistan’da kampanya başlatmasının ardından Taliban tarafından başından vurulmuştu.

Diğer taraftan Nijerya’nın Kuzey Doğusu’nda yer alan Chibok kasabasında, 14 Nisan gecesi, 234 kız çocuğunun Boko Haram’ın silahlı kuvvetleri tarafından okulun yurdundaki sıcak yataklarından alınarak silah zoruyla kamyonlara doldurulup kaçırıldığı haberleriyle sarsılmış; “#BringBackOurGirls” diye avaz avaz bağırmıştık ama çabalarımız sonuçsuz kalmıştı. Bu çocuklardan 57’si tutuklu oldukları yerden kaçmayı başardı. Onların sağlık durumu ve son halleri hakkında bilgimiz olmadığı gibi geride kalan 190 kız çocuğunun başına ne geldiğini de hala bilmiyoruz!

Ve….Geçen Cuma Nobel Komitesi çocuklara uygulanan şiddetin nesilden nesile aktarılarak devam ettiğini beyan ettikten sonra herkesi çocuklara ve gençlere saygılı olmaya davet etti. Derken, Malala Yousafzai ve Kailash Satyarthi’nın ödüle layık bulunduğunu açıkladı.

“Elbette, zorluğun yanında bir kolaylık vardır.” Malala kötüden iyiyi çıkarmayı başardı. Uluslarası Kamuoyu tarafından bu çabasının tanınması ve ödüllendirilmesi mutlaka onun daha çok kitlelere ulaşmasının yolunu açacak. Onun cehalet ve zülüm karşısında gösterdiği dayanma gücü ve azmi milyonlarca insana umut ve ilham olacak.

Malala’nın da hatırlattığı gibi en büyük görev babaların. “Babam, [ben]‘dünyaya kızların köle olmadığını anlatma’ hedefime uçarken kanatlarımı kırpmadığı için müteşekkirim” diyordu genç kız ödülünü alırken. Duygu dolu konuşmasını izlerken durup düşündüm. Aklıma Ayşegül Selenga’nın “Umudun Kızları” filmi geldi. Van’daki küçük bir kızın ağbisi izin vermediği için nasıl okuldan alı konulduğunu hatırladım üzülerek!… Erkek egemen toplumlarda onun gibi milyonlarca kız var. Üstelik bu durumun İslam’la bir alakası da yok.

Malala tüm dünyaya terörle mücade için kız çocuklarının okutulması gerçeğini haykırıyor. Batı da bu gerçeği nihayet kavradı. Önce 2011’de insan hakları savunucusu Yemenli gazeteci Tevekkül Karman’a, şimdi ise Malala’ya Nobel vermeleri bir rastlantı olmasa gerek!

Eğer 859 ve 2014 arasında neyin değiştiğine yakından bakarsak İslam toplumlarında kadın hakları açısından bir şeylerin yolunda gitmediğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Kolonizm döneminin ‘kadını kurtarma’ çabalarının işe yaramadığı da kesinlikle ortada. İslam toplumlarında Batılılaşma çabaları beklenen sonucu vermedi. Batı kendi kültür ve geleneğini empoze etmeye çalıştıkça erkekler daha radikalleşti, kadınlar toplumun dışına itildi. 21nci yüzyılda sadece Müslümanları değil tüm dünyayı tehdit eden nur topu gibi bir terim doğdu: “İslamizim.”

Şimdilerde sanki yapılanı telafi çabası var. Anladılar ki, İslam’ın önünü kesmeye çalışmak İslam’ı öldürmüyor ancak kökten dinciliği besliyor. Malala’nın geçen yıl Dünya Kız Çocukları Günü’nde yaptığı konuşmayı hatırlıyorum. Kuran’ın ilk ayetinin “oku” olduğunun altını çizerken “İslam sadece çocuğa okuma hakkı vermez. Çocuğun okutulmasını bir görev ve sorumluluk olarak sunar.” diyordu.

Bugün Orta Doğu’da maalesef hala yüzbinlerce Malala anlamlı bir yenilenme ve yardım bekliyor. Ama görünen o ki, tabandan bir değişim de Müslüman kadınlar tarafından başlatıldı. Bu kadınlar, tanınma ve güçlendirilme haklarının farkına vardıkları kadar kapasitelerini de keşfettiler. Daha da önemlisi mesajları artık tüm dünyada duyuluyor ve anlaşılıyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.