Ölümü öldürmek

Sally Ride, 61, uzaya çıkan ilk Amerikalı kadın astronot;
İlhan Mimaroğlu, 86, çok başarılı bir Türk besteci;
Ali Podrimja, 70, Kosova’nın en iyi bilinen etnik Arnavut şair;
Sage Stallon, 36, ünlü aktör Sylvester Stallone’un oğlu;
Stephen R. Covey, 79, dünyaca ünlü yazar;
Veronica Moser, 6, tatlı  küçük bir kız.

Bu insanların ortak noktası ne? Hepsini gözden geçirince bir tane bile benzerlik bulmak mümkün değil gibi görünüyor. Ama var: Ölüm. Hepsi son iki hafta içinde vefaat etti. Hayatlarını kaybetme şekilleri farklıydı fakat ölümleri onları aynı yere götürdü: Ebedi hayata.

Geçen hafta  Colorado’da, bir sinemada son Batman filminin ilk gösterimi sırasında bir gencin kalabalığa ateş açarak 12 ölüme ve 59 yaralanmaya yol açmasının ardından hayatta kalanlarla yapılan röportajı dinlerken tüylerim diken diken bir halde ölümü düşünmeye başladım. Kurtulanlardan birinin ağlayarak anlattığı hikayesinde “O ateş başladığında ‘işte ölüyorum’ diye düşündüm ama bu benim  ölümüm olamazdı. Ben böyle ölemezdim! “demesi beni çok etkiledi. ‘Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz’ hadisini hatırladım. İrkildim. Tıpkı Cemal Sürreyya’nın “Her ölüm erken ölümdür ” dediği gibi nedense ölümün her yerde, her an gelebileceğini unutuyoruz ve her ölüm haberine çok hazırlıksız yakalanıyoruz.

Hayattan zevk alabilmek için ölümü görmezlikten geliyoruz. Ölüm gerçeğini aklımızdan çıkarıyoruz çünkü hayatta sahip olduğumuz her şeyin bir sonu olduğu düsüncesi bizi çaresiz ve savunmasız bırakıyor. Ölümü o denli göz ardı ediyoruz ki, günlük konuşmalarımızda kolaylıkla yorgukluktan ya da meraktan ölebilirken biri öldüğünde vefaat etti, hayata veda etti gibi ifadeler kullanmayı tercih ediyoruz. Kolaylıkla  zaman öldüren ya da gülmekten öldüren biz,  biri öldürüldüğünde konu hakkında konuşmamak için adeta sıkıntıdan ölüyoruz.

Buna karşılık, hiç birimizin bir dakika sonraya çıkma garantisi bile yok. Doğum ve ölüm adlı iki bilinmez arasında gezginler misali dolaşıyoruz. Hepimiz ölümü tadacağız. İronik ama aslında dünyaya beraberimizde getirdiğimiz tek garanti ölüm. Hayatı ciddiye almak lazım çünkü her bir saniyesi israf edilemeyecek kadar kısa ve değerli. Sonunda varlığımızın tartışılmaz anlamını kaçırdığımız için kırgın ayrılmak da var hayattan! Hedefsiz yaşamak gerçekten yaşamak değil. Zaten uğrunda yaşanacak bir şeyi olmayan gönül rahatlığı ile “yaşadım” diyebilir mi ki ağız dolusu?

Colorado’daki bu sadırı beni gerçekten sarstı. Hele 24 yaşındaki zanlı James Holmes’un yetenekli bir doktora öğrencisi olduğunu öğrendiğim zaman adeta dumura uğradım. Holmes’u tanıyanlar ‘akıllı, uslu sessiz ve sorumluluk sahibi biri’ diye tanımlıyor. Onu zihnimde bir türlü sinemada ateş açıp bir dolu masumu öldüren canavarla aynı kaba koyamıyorum!

Doğrusu Holmes’un annesinin yerinde olmak istemezdim! Muhtemelen, bugünlerde kendisine “ben nerede hata yaptım?” diye soruyordur.  İki çocuk annesi olarak hayatta en önemli önceliğim çocuklarıma  en iyi eğitimi sağlayabilmek. Ama bu son olay en  iyi eğitimin ölçüsü hakkında aklımı karıştırmadı değil! Özel okularda dereceler ve üstün başarılarla okuyan Holmes’un hikayesi, hayatta başarılı olmak için sadece iyi bir  akademik müfredat programının yeterli olmadığını açıkça gösteriyor.  Peki çocuklarımızın sağlıklı, sevgi ve huzur dolu bir yaşam inşa etmelerine  yardımcı olmak için ne yapmak lazım? Belki,ölümün hayatın doğal akışı içinde kaçınılmaz bir parça olduğunu ve bu akışı bozmanın hiç de ‘cool’ olmadığını izah ederek işe başlayabiliriz.  Ölümden değil ama anlamsızca yaşanmış bir hayattan korkulması gerektiğini anlatabiliriz belki! Hayatın dijital oyun ve filmlerden  farklı olduğunun farkına varmalarını sağlayabiriz. Zira, belki de dijital ortamda günde yüz kişiyi öldüren Holmes bunu gerçek hayatta da denemek istediği için şu an hapiste olabilir! Bu günlerde silah kontrolü ABD’de en çok tartışılan konu  ve öyle de olmalı. Ancak, kolaylıkla ulaşılabilen  dijital oyun ve filmlerdeki şiddeti kontrol etmek için neler yapılması gerektiğinin de  ciddiyetle tartışılması şart.

Ölümü anlamak iç huzurumuz için de önemli. John Harricharan “Tırtıl kelebeğin doğması için ölür.” diyor. Kim bir kelebek olacağını bilir de tırtıl kalmak ister ki? Ölümün sadece bir odadan diğerine geçmek olduğunun farkına varmak lazım. Üstelik,  iyi haber o ki, orada görülmeyeni görecek ve tüm bilinmeyeni  öğreneceğiz!

Kimse ölümü öldüremez. Gelen gider ama giden gelmez. Gitme sırası her an sıra bize gelebilir. O yüzden zaman konusunda tutumlu olmalı, dalga geçerek hayatı boşa harcamamalıyız. Bir sabah uyanacağız ve yapmak istediğimiz şeyleri yapabilmek için yeterli vaktimiz olmayacak. Ya da bir sabah uyanamayacağız! Hiç yarın yok gibi yaşamalıyız .  Ölüme meydan okumak ve kalıcı olabilmek için yaptığımız işlerde başkalarını da düşünmeliyiz. Zira, kendimiz için yaptığımız her şey bizimle ölüp gidecek!..

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.