Nuh!

Nuh!

“Derken onları açıkça çağırdım

Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum.

«Gelin, dedim, Rabbinizin sizi bağışlamasını isteyin. Çünkü o çok bağışlayıcıdır.»”

Nuh Suresi 8,9,10


Bugünlerde Nuh’un fırtınası Kuzey Amerika’yı sallıyor ve tüm dünya bu fırtınanın güçlü rüzgarlarının etkisi altında. Paramount’ın iddialı, epik macera filmi hakkında daha piyasaya sürülmeden önce başlayan tartışmalar yükselerek sürererken şimdilerde film, kutsal sanatsal lisans almak için ateş altında.

Birçok kişi, özellikle Hıristiyan gruplar, İncil’de Nuh hakkında yazılanları çok fazla değiştirdiği için yönetmen Darren Aronofsky’nin üç kutsal kitapta geçen sel hikayesinin karanlık, psikolojik yorumuna mesafeli kaldı. Birçoğu görsel olarak çok etkilenmiş olsalar da, yine de bu tartışmalı filmi “tuhaf” veya “kafa karıştırıcı” olarak yorumluyor.

Bu arada, bir peygamberin canlandırılması ve gösterilmesi dolayısıla bir çok  Müslüman ülkede yasaklanan film hakkında Papa Francis’in görüşü önem kazanmıştı. Ancak, filmin yıldızı Russell Crowe ve yönetmen Aronofsky’nin Roma’da Papa Francis’i ziyareti sonrasında, Papa’nın görüş bildirmemesinin yanı sıra henüz filmi izlemediğini de açıklaması dindar Hıristiyanlar arasında film hakkındaki olumsuz görüşlerin yükselmesine sebep oldu.

Öte yandan, Aronofsky ve senaryonun diğer yazarı Ari Handel, metnin temelinde Nuh’un hikayesinin Tevrat’ta anlatıldığı şekli ve diğer birçok Musevi kıssa ile bilimsel yorumun etkili olduğunu bir kaç kez açıkladılar.

Aslında, Nuh peygamber ve kavminin başına gelenler Kuran Kerim’de de oldukça geniş yer buluyor. Hatta Nuh peygabere ismiyle bütün bir sure ayrılmış. İkinci Adem olarak kabul edilen Nuh hakkında Kuran’daki referanslara bakacak olursak onun ömrünü, insanları doğruya ve hayra davet etmek; kötüden uzaklaştırmak çabasıyla geçirdiğini görüyoruz. İşte benim film hakkındaki hayal kırıklığım tam da bu noktada başlıyor.

 

139 dakikalık film boyunca, Russell Crowe’un insanları kötülüklerden uzaklaştırmak ve iyiliğe davet etmek adına herhangi merhametli bir çabasına bir kez  bile tanık olmadık. Aslında filmde genel olarak insanlığını kaybetmiş barbar bir toplum var ve bu vahşi yaratıklarla medeni bir şekilde iletişim kurmak gerçekten imkansız. Yine de, izleyicilerin önce Allah’ın şefkat, sevgi ve bağışlayıcılık dolu mesajlarını görmesi; ardından insanların ihanetini ve buna cevap olarak gelen cezayı görmesi filmi daha anlamlı kılardı. İnsanlık adına Nuh peygaberin dinler tarihindeki yerinin ve mesajının daha iyi anlaşılmasını sağlardı…

Öte yandan, Aronofsky bu dini hikayeyi humanist ve çevreci bir şekilde ele almış. Nuh peygamberi ilk çevreci insan olarak resmetmiş. Hatta filmi izlemeye başladıktan bir süre sonra Nuh’un ekolojik denge dışında hiç bir şeyi takmadığı hissine bile kapılabilirsiniz! Küresel ısınmanın yaşandığı, mevsim dengelerin alt üst olduğu, çevre kirliliğinin kol gezdiği günümüzde, çevreci yaklaşımı ile bu dini sel hikayesine yeni bir yorum getiren Aronofsky’nin insanların doğayı nasıl düşüncesizce ve duyarsızca katlederek kendi sonunu hazırladığını anlatması, adeta yeni bir tefsir yapması  ve vejeteryanlığa da bu mesaj içinde seçkin bir yer ayırması dikkate değer. Ama bu yorumun hikayenin orjinal mesajıyla ne kadar örtüştüğü daha uzunca zaman tartışılır!

Öte yandan, Nuh’un hem bir ölümlü ve hem de Allah’ın sadık kulu olarak yaşadığı ahlaki ikilem tüm filmi kaplayıcı bir güçte ve filmi sürükleyen en önemli öğe. Aronofsky, bir torun, koca, baba ve gelecekteki torunların dedesi olarak sunduğu Nuh’un Allah’ın elçisi mi yoksa aklını kaçırmış bir çılgın mı olduğu sorusunun cevabını seyirciye bırakıyor. Kendi güçlü mesajını ise Crowe’un harika oyunculuğu kanalıyla veriyor.

Ama ne yalan söyleyeyim ben Nuh hakkında hiç bir bilgim olmasa bu filmin sonunda Nuh’un bir deli olduğuna inanırdım. Zira, film boyunca Nuh’un peygamber olabileceğine ilişkin pek bir emareye tanık olmadık. Onu rüyalarının dışında Allah ile iletişim halinde de hiç görmedik. İlahi bir elçi olarak Nuh’un şefkatli tarafına da aşina olamadık. İşin kötüsü Yaradan’ın sevgisine, bağışlayıcılığına ve merhametine de hiç mi hiç rast gelemedik. Aronofsky bu açıdan bir hayli ihmalkar davaranarak selin asıl sebebini anlatmayı unutmuş ve Nuh’u diğerlerini yargılayan bir aşırı dinci olarak çizmiş. Kendi öz torunlarını öldürmeyi düşünen “peygamber” ile günümüzdeki intihar bombacılarının ne farkı var?

İlk olarak Tevrat’ta sonra İncil’de ve daha sonra Kuran’da karşımıza çıkan Nuh’un ibret verici öyküsü ne Musavilere ne Hıristiyanlara ne de Müslümanlara ait. Bu hikaye tüm insanlığın ortak hikayesi. Dolayısıyla ondan faydalanmak için herhangi bir dine mensup olmak hatta dindar olmak bile gerekmiyor. Ancak bu hikayelerin yansıttığı evrensel değerlerin altını çizerken sanatçıların duyarlı olması; dini motiflere ve esas mesaja bağlı kalarak tüm insanlığı sevgi ve birlik içinde kucaklaması gerekir.

Vejeteryan ve çevreci Aronofsky, insanlığın ikinci şansını, farklı bir açıdan anlatma fırsatını daha iyi değerlendirebilirdi!…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.