Mus’ab Olmanın Bedeli

İlimde, irfanda ve imanda derinleşmek düşüncesiyle bir grup arkadaşımızla toplanmış sohbet ediyorduk.  Efendiler Efendisi’ni daha yakından tanıma ve yörüngesinde daha çok olma düşüncesiyle sohbet mevzu olarak onun yüce ahlakını belirlemiştik.

“O (sav) yaşamış olduğu dönemde kendisini arkadaşlarına anlattı. Arkadaşları da onu dünyaya anlattı. Ama biz onu bu dönemde insanlara anlatamadık. Zira onu sahabe gibi anlayamadık. Bir Hz. Ebu Bekir gibi, bir Hz. Ömer gibi ona talebe olamadık” diyorduk.

Yatsı ezanının okunmasıyla sözlerimize ara verdik. Her ne kadar anlatılan Efendimiz olsa da, yanık sesleriyle onun ismini semaya haykıran müezzin efendilerin şehadetine, konuşan bütün diller lal kesilerek kulaklarını şahit etmeliydi.

Ezanı dinlerken öğretmen arkadaşlarımdan bir tanesi fısıldayarak haberi verdi. Somali’deki okulumuzun servis aracına ateş açmışlar, ikisi öğretmen üçü öğrenci, ikisi de personel olmak üzere yedi kişiyi şehit etmişler, yaralı öğrencilerimiz de varmış, onlar da ameliyattalarmış dedi.

Arkadaşımın verdiği haber yürekleri dağlayacak cinstendi. Öncesinde de yurt dışında görev yapan muhacir öğretmenlerimizden trafik kazası, kalp krizi gibi sebeplerden vefat edenler olmuştu. Ama ilk kez görevi başında, üstelik öğrencileriyle beraber şehit edilen öğretmen arkadaşların haberini alıyorduk.

Ama bu acı olayın ilginç bir yanı da vardı. Arkadaşlarımızın şehadet haberini tam da bizim günümüzde Efendimiz’i sahabe gibi anlayamadık. Bir Hz. Ebu Bekir gibi, bir Hz. Ömer gibi ona talebe olamadık dediğimiz bir anda alıyorduk. Şehit düşen öğretmen arkadaşlar bize lisan-ı halleriyle ‘Sizi bilmeyiz ama biz sahabe gibi Efendimiz’i anladık, bakın ona Hz. Mus’ab gibi talebe olduk.’ demek istiyorlardı.

Hz. Mus’ab, Efendimiz ’in (sav) sınıfının gözde talebelerindendi. Onun uğruna fani dünyanın bütün güzelliklerini elinin tersiyle itmeyi bilmişti. Yaşamış olduğu kısa hayatı en güzel şekilde değerlendirmişti.

İnandığı değerler uğruna önce evinden, sonra Mekke’den kopmuş. Önce Efendimiz’in (sav) “Orada halkına zulmetmeyen adil bir hükümdar var. Orası doğruluk ülkesi, oraya gidin” emriyle Habeşistan’a hicret etmişti.

Sonrasında ise ilk iman eden Medineliler Akabe’ye gelip Efendimiz’e “Bize İslam dinini anlatacak, İslam’ın emirlerini aramızda ikame edip, yayacak birisine ihtiyacımız var” diyerek talepte bulunduklarında Medine’ye öğretmen olarak gönderilme şerefine nail olmuştu.

Medine’ye gittiğinde kapı kapı gezdi. Gençleri bir araya getirip onlara sohbet etti. Kendisine “Neden geldin, anlattıklarınla çocuklarımızı kandırıyorsun, eğer ölmek istemiyorsan hemen burayı terk et!” diyenlere “Benim bir derdim var, gel hele biraz otur, sözümü bir dinle, maksadımı bir anla, beğenirsen kabul edersin, değilse öldürürsün” demişti.

Hz.Mus’ab son nefesini  talebelerini yaşamış oldukları şehirde boğmaya gelen Mekkeli müşriklerden korumaya çalışırken İbn-i Kamie isimli bir bahtsızın eliyle verdi. Hz Mus’ab’ın şehit düştüğü Uhud harbinde katledilen Medine’li ensar efendilerimizin pek çoğu onun rahleyi tedrisinden geçmiş öğrencileriydi. Şehadetinden sonra onun suretinde bir melek akşama kadar Efendimiz‘in önünde harp etti.

Hz. Mus’ab’ın kıssası ile dün şehit verdiğimiz öğretmen arkadaşlarımızın hadisesi ne kadar da çok birbirine benziyor. Onlar da öğretmenlik yapmak için anadan, babadan, yurttan ayrı düştüler. Onlar da hayatlarının baharında dünyanın bütün güzelliklerini ellerinin tersiyle itip uzak diyarlara, insanları eğitmek için göç ettiler. Onlar da talebelerini korumaya çalışırken son nefeslerini talebeleriyle beraber verdiler.

Allah hepsinden razı olsun. Bize hayatlarıyla ve ölümleriyle sahabenin yaşamış olduğu hayatın günümüzde de yaşanabileceğini ispat etmiş oldular. Her biri birer Mus’ab oldular. Kendi Medinelerinin yolunu tuttular, insanlara medeniyet dağıtmak için kapı kapı gezdiler. Gittikleri ülkelerin ve şehirlerin barındırdıkları tehlikelerin elbette farkındaydılar. Mus’ab olmanın bir bedeli vardı onu çok iyi biliyorlardı. Üzerlerine insafsızca kurşun sıkan insanlarla eğer konuşabilselerdi eminim onlara Hz. Mus’ab’ın kendini tehdit eden Medinelilere dediği gibi “Benim bir derdim var, gel hele biraz otur, sözümü bir dinle, maksadımı bir anla, beğenirsen kabul edersin, değilse öldürürsün” derlerdi.

Arkadaşlarımızın sevdası çok büyüktü. Talebeleri kendilerine kurşun sıkan insanlar gibi olmasınlar diye Somali’deydiler. Bu sevda bir kısım cahillere çok geldi. Ama gözleri arkada kalmasın, onlardan sonra da sınıfları boş kalmayacak, melekleşmiş öğretmenlerle misyonları kıyamete kadar devam ettirilecek.

Allah mekânlarını cennet etsin. Kendilerini Hz. Mus’ab’a yoldaş eylesin.

Write a comment

3 Comments

  1. Ebru March 31, 19:50

    Allah razi olsun çok güzel hissedip kaleme dökülmüş. Aynı soruyu, muhasebeyi kendime soruyordum…sıddıkların, farukların, seyyidlerin neresinde duruyoruz? Mübarek temiz öğretmenlerimiz adına çok mutluyum gerçektende ne güzel bir dönüş yaradana, rabbimim razı olduğu işte can vermek… Kendi adıma cevabı bulamasamda bir nebze beni rahatlattı ve mesut etti yazınız Allâh ebeden razı olsun yüreğinize…. Rabbim bizlere ebubekrler, ömerler, osmanlar,Musab bin umeyrler gibi hayırlı işler yapmayı ölüm anına kadar hayırlısıyla nasip etsin İnşallah…
    Selametle

  2. Ahmet April 1, 00:18

    ALLAHc.c RAHMET EYLESİN

  3. Gülfiye Kilichan April 3, 07:30

    Amin. Allah razi olsun. Mekanları cennet olsun.

Only registered users can comment.