ABD ile yalancı bahar

Türk ve Amerikan jetleri Suriye’de IŞİD’e karşı ortak operasyonlar düzenliyor, iki ülkenin orduları tekrar kaynaşıyor, hükümet sözcüleri birbirleri hakkındaki sözcüklerini daha bir özenle seçiyor…

Gören de Türk-Amerikan ilişkilerinde yeni bir bahar var sanır. Ama kazın ayağı hiç de öyle değil.

Durum şu teşbihtekine benziyor: Hasta, semptomları ilaçlarla bastırdığından, ateş, tansiyon gibi ölçümler normal gibi çıkıyor. Ama derinlemesine tahlil raporları, tablonun gerçekte hiç de iç açıcı olmadığını gösteriyor. Kendimizi hiç kandırmayalım, ortada hastalıklı bir durum var. Neden mi?

Bir kere ABD ile son dönemdeki zahirî yakınlaşma ve artan işbirliği, özellikle Ankara açısından stratejik sebeplerden ziyade taktik amaçlara dayalı. Şu anda cebr ve hile ile adeta Türkiye’nin üzerine çökmeye çalışan ekibin temel ideolojisi ABD’den çok IŞİD’e yakın. Taparcasına sevdikleri liderleri için yoluna taş döşedikleri ‘hilafet’ pozisyonunu ABD ile birlikte tasarlamıyor olsalar gerek. Washington, Batı’nın 20. yüzyılın başında yıktığı hilafeti kendi eliyle diriltecek değil.

Türkiye’deki nevzuhur oligarşik elit, kurmak isteği din istismarına dayalı neo-teokratik, kleptokratik ve otokratik düzene herkesi ikna etse bile, ABD’ye sittin sene kabul ettiremeyeceğini çok iyi biliyor. Bu da uluslararası meşruiyeti rüyalarında görmeleri demek. Ama sınır tanımayan pragmatizmleri ve makyevalistlikleri orada da kendini gösteriyor.

ABD’NİN AĞZINA BAL SÜRME TAKTİĞİ

Şimdiye dek önlerine çıkan tüm köprüleri geçmek için ayıya dayı dediler. Nefret ettikleriyle bile gerekirse işbirliği yaptılar. Rüşvetin her türünü devreye soktular. Kendi rejimlerini kurmaya engel teşkil edebilecek önde gelen uluslararası güçlerden ABD’nin de ağzına bir parmak bal süre süre zaman kazanmaya çalışıyorlar. Doğrusu bunda genelde başarılı da oldular. Amerika Türkiye’den istediklerini bir bir alırken, yöneticilerinin çılgın projelerine yüksek perdeden ses çıkarmadı. Ancak bu ilelebet böyle süremez. Zira Türkiye’ye hükmeden kadronun nihai emellerini Washington’da görmeyen ve rahatsız olmayan yok.

Obama yönetimi, bazı taktik kazanımlar uğruna ahlakî niteliği düşük ve aynı zamanda tehlikeli bir oyun oynuyor. Ankara’nın gücü sadece kendi vatandaşına yeten kodamanlarını ‘ne istersen veririm abi, yeter ki içeride yaptıklarıma karışma’ modunda yakalamışken, kopardıkça koparmak istiyor. O nedenle rahatsızlıklarını fazla dışarı vurmuyor. Ama Beyaz Saray’la göbek bağı olmayanlardan ve karşı siyasi cephede bulunanlardan çıkan itiraz giderek artıyor. Muhafazakâr dış politika camiasının önemli beyinlerinden ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın geçen hafta New York Times’ta çıkan makalesi bunun son örneği.

Ankara, ideolojik açıdan oldukça farklı kutuplardaki New York Times ile Büyükelçi Edelman’ı Türkiye konusunda birbirine nasıl bu denli yakınlaştırabildiğiyle övünebilir! Edelman’ın Obama yönetimini eleştirmesi sürpriz değil. Sürpriz olan, liberal Demokrat Parti geleneğine yakın bir gazetenin, Türkiye’yi yönetenler konusunda Cumhuriyetçi muhafazakâr bir aydının çizgisine gelmiş olması. Hem de bir zamanlar AKP hükümetlerini desteklemiş olduğu halde…

‘AMERİKA’NIN TÜRKİYE İLE TEHLİKELİ PAZARLIĞI’

Edelman, “Amerika’nın Türkiye ile tehlikeli pazarlığı” başlıklı yazısında “Türk hükümetinin İncirlik Üssü’nü Amerika’ya açma konusunda yakın geçmişteki fikir değişikliği ve ani istekliliğinin altında Suriye stratejisinde temelli bir yeniden düşünüşten ziyade iç siyasi hesaplar yatıyor.” tezini işliyor. Özetle amacın seçimi kazanmak için Kürtlerle kavgaya tutuşmak olduğunu savunuyor. Ve Ankara’nın Kürtlerin üzerine gitmesinin IŞİD’le mücadeleyi de sekteye uğratacağını vurguluyor.

Edelman’ın ifade ettikleri, ABD medyasının üç büyükleri New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal’ın yayın politikalarında da tezahürleri görülen şu görüşü yansıtıyor: “Uzun vadede Türkiye’nin istikrarsızlaşması tehlikesi ve (IŞİD’ci) militanlarla savaşta yükün büyüğünü taşıyan Kürt güçlerinin demoralize olması, (İncirlik’in kullanımıyla gelen) kısa vadeli operasyonel kolaylığa değmez.”

Bu yönde kanaatler aslında Washington’dan çoklarınca paylaşılıyor. Ancak herkes tarafından aynı açıklıkta dillendirilmiyor. Edelman, Amerikan yönetiminde hâlâ ‘Türkiye üzerinde manivelamız yok, ne yapabiliriz ki?’ tarzı mazeretler öne sürenlere ise şöyle katılmıyor: “Türk yetkililer Washington’daki muhataplarının onayına fena halde muhtaç.” Makalede Türkiye’nin “başarısız Suriye politikası ve Sayın Erdoğan’ın inatçı mutlak siyasi güç arayışı ile oluşan girdaba kapılmaması” için liderlere baskı yapma, hatta hükümete bazı diplomatik ve finansal kısıtlamalar uygulama tavsiyesinde de bulunuluyor.

MEDYA SUSTURULURSA, ABD’NİN TAVRI DEĞİŞEBİLİR

Bana göre Obama yönetimi henüz bu noktaya gelmiş, yani sabrı büsbütün taşmış değil. Ancak Erdoğan ve ekibinin bölgesel politikalarda ABD’nin ayağına daha fazla dolaşması ve Türkiye’de anti-seküler rejim değişikliği yönünde dramatik hamleler yapması halinde, işin rengi pekala değişebilir. Mesela 1 Kasım seçimleri öncesinde (ya da sonrasında) zaten kuşa çevrilen bağımsız medyayı, sermayeyi ve sivil toplumu tamamen susturma planları devreye sokulursa, AKP rejiminin altındaki halı bir anda çekilebilir.

Türkiye’yi yöneten kadronun özellikle 2013’ten bu yana demokrasi ve hukukun üstünlüğüne vurduğu ağır darbeler, bundan sonra da yapacaklarının teminatı. Yerli ve yabancı tüm demokrasi yanlıları, bu gözü dönmüş ekiptekilerin savurduğu tehditleri ciddiye almalı ve tedbirli olmalı. Özellikle ağırlığı olan ABD gibi müttefiklerin Ankara’daki muhataplarına “gittiğiniz yol yanlış, ülkenizi felakete sürüklüyorsunuz” demesi elzem. Zira testi bir kırılırsa, zor yapıştırılır.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.