Sebahattin Ali’den esir gazetecilere

21 gazeteci için tahliye kararı verilmişti! 8 aylık esaret bitecekti! Aileler, akşam saatlerinde Silivri’nin yolunu tuttu! Çocuklar babalarına kavuşacaktı! Ancak tetikçiler araya girdi, mahkemeye tehditler yağdırıldı! Gece yarısı hapishanenin önünden bir çığlık yükseldi; “Neler oluyor? Yardım edin! Bir bilgisi olan var mı?”

Yazar Murat Aksoy’un eşinin yardım edin, çağrısı cevapsız kaldı! Karar değişmiş, sabah tahliye edilenler cezaevinden çıkarken tekrar gözaltına alınmıştı! Dünyanın gözü önünde bir linç gösterisiydi bu! Şehriban Aksoy ve baba özlemi ile yanıp tutuşan küçük Zehra Duru Aksoy ile bütün mazlum yakınları boyunlarını büküp evlerine döndüler!

2017, AKP Türkiye’sindeki bu korkunç hukuk cinayeti beni Tek Parti dönemindeki başka bir cinayete götürdü. 2 Nisan 1948’de Bulgaristan sınırında cesedi bulunan  Sabahattin Ali ve küçük kızı Filiz Ali de benzer acılar yaşamıştı!

Ünlü yazar, tek adam döneminde; “Hain” diye damgalanmıştı! Artık ona su bile yoktu! Kitapları yasaklanmış, işsiz kalmıştı. Cezaevine girip bir afla çıkmıştı. Ama hakkında yeni davalar açıldı, “Benimle çok uğraşıyorlar” diyordu!  En verimli yaşlarındaydı. Tutuklama kararı çıkınca cezaevine tekrar girmek istemedi! Bir plan yaptı; yurtdışına çıkacak, ailesini de yanına alıp özgürce yaşayacaktı!

Ancak milli emniyet peşindeydi! O’nu Bulgaristan sınırına götürecek kişiye “yolda infaz et” emri verildi! Eşine son mektubunu yazdı, ölüme yürüdüğünü bilmiyordu! Sınırda kahpece arkadan vuruldu. 5, 6 ay sonra cesedi bulundu! Evine ateş düşmüştü.

Kemiklerini ailesine göstermediler. Hacizli diye özel eşyalarını da vermediler. Polis, ailenin de peşindeydi! Korkudan kimse kapılarını çalamadı! Küçük kızı Filiz, “Benim babam Sabahattin Alidir” diyemedi. Anne Aliye Hanım, dikiş nakışla kızını okutabildi.

Katil, eski astsubay ( Ali Ertekin), zavallı bir tetikçiydi. Milli istihbarata çalıştığı açığa çıktı. Sultanahmet Cezaevi’nde yatan solcularla ahbaplık kurması için hapishaneye sokulduğunu belirtti. Milli duyguları kabarmış, cinayeti işlemişti!  Mahkeme, gizli bir celsede MİT mensuplarını dinledi. Kararını verdi! Katil bir süre yattı, afla çıktı. Cinayetin üzeri örtüldü. Sonradan, bir istihbarat müdürü, Filiz Ali’ye, “babanın öldürülmesini engelleyemedik” deyecekti! Ünlü yazarın öldürüleceği önceden biliniyordu. 

( Hrank Dink cinayeti ile benzerlikler çok şaşırtıcı değil mi? )

Tam 45 yıl babasının öldüğüne inanmadı Filiz Ali. Nihayet, Kırklareli’ye gitti! Babasının cesedini bulan çoban ile konuştu. Dere yatağının yakınındaki düzlükte arkasını Istıranca Ormanlarına dayamış bir kayanın üzerine, bir mermer parçası gömdü ve mermerin üstüne babasının şu dizelerini yazdı: “Başım dağ / Saçlarım kardır / Benim meskenim dağlardır.”  Prof. Filiz Ali, duygularını şöyle anlatacaktı: 

“Babamın sözünü tuttum ve uzun zaman hiç üzülmemiş gibi yaptım. Yıllar boyu onun öldüğüne inanmadım. Geri gelecek diye bekledim. Kalabalıklarda ona benzettim insanları, yabancı ülkelerde beyaz saçlı, kısa boylu, tombulca adamları takip ettim, odur diye. Rüyalarıma girdi sık sık, hiç konuşmadan, gözlerini hafif kısarak, gülümseyerek baktı bana rüyalarımda, ben hep peşinden koşup onu yakalamak istedim ama hiç başaramadım. Babam için uzun yıllar hiç gözyaşı dökmedim, çünkü o ‘Filiz hiç üzülmesin’ demişti.”

Şimdilerde herkes Sabahattin Ali’ye mersiyeler yazıyor. Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan romanları baskı rekorları kırıyor. Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya ve Sırça Köşk öyküleri derslerde okutuluyor. Sayısız şiiri bestelendi ve dillerden düşmüyor! Bunların içinde büyük yazar ve şaire, “hain” diyenler de var! Ne iki yüzlülük değil mi? 

Diğer yandan yeni bir tek parti dönemine doğru dolu dizgin gidiliyor! 200’e yakın gazeteci ve yazar delilsiz, iddianamesiz cezaevlerinde! Bir o kadarı hakkında davalar açılmış! Tetikçiler, sanal alemde, yargısız infazlar yapıyor! Ali Ertekinlerin yerini başkaları almış! Sınırda değil mahkeme salonları, cezaevi önlerinde linç ayinleri düzenleniyor!

Daha ne zamana kadar sürecek bu zulüm ve iki yüzlülük? Tetikçilerinizi sokaklardan hiç toplamayacak mısınız? Tek adamın peşine takılan koca koca kurumlar, hukukçular, barolar yarın nasıl hesap vereceksiniz? Cezaevlerinde yaşananlar kitaplara, belgesellere konu olmayacak mı?  Nasıl bakacaksınız insanların yüzüne? Küçük Zehra’nın şu satırlarından hiç mi utanmayacaksınız?

KARNE

Aldım karnemi

Büyük bir sevinçle

Gösteremedim canım babama

Çok çalıştım

Başarım yüksek olsun diye

Ama boşuna

Gösteremedim canım babama

Olsun üzülme

Belki bir dahaki sefere

Yine aynı başarıyla

El ele tutuşup

Kutlayacağız canım babamla

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.