ZAMAN bir sevdadır benim için

Şu sıralar kayyım, internet ortamında en çok tıklanan kelimeymiş.

Sebebi malum; paranoya derecesini çoktan aşan bir yaklaşımla sözde ‘terör örgütü üyesi’ iddiasına muhatap olan masum insanların kurdukları eğitim, sağlık ve basın yayın kuruluşlarına kayyım atanmasından dolayı. Ne yazık ki ZAMAN Gazetesi de işgal kuvvetleri görüntüsü andıran manzaralarla kayyımın gelip çöktüğü kurumlardan bir oldu. 1992 yılından beri yazdığım gazete/m, artık kayyımların kararıyla yazılarımı yayınlamıyor. Geçtiğimiz hafta yayınlamadı, bu hafta da yayınlayacağını sanmam. Dolayısıyla okumakta olduğunuz yazı benim yayınlanmayacağını bilerek yazdığım ilk yazı. Olsun. Her şeyin bir ilki vardır derler.

ZAMAN benim için ne ifade ediyor? Bu soruya cevap vermek için ZAMAN’la olan yolculuğumun başına götürmem ve bugüne getirmem lazım sizleri. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yanına ilahiyat mezunu bir talebe olarak gelmiş, başlangıcı itibariyle lisans, ortası ve sonu itibariyle master ve doktora seviyesine tekabül eden dersler alıyordum.

Tarih 3 Kasım 1986. Talebe halkasına oturuşumuzun üzerinden yaklaşık bir yıl geçmiş. ZAMAN Gazetesi’nin ilk nüshası geldi kaldığımız yere. O güne kadar sıkı bir gazete okuyucusu değildim. Çocukluğumda rahmetli dedem demirci dükkânımızın tam karşısındaki Efkar Hasan’ın kahvesinde Tercüman okuttururdu bana. Hem de her gün. Arkadaşları da olurdu genellikle. Babam Son Havadis gazetesi okurdu. Ben de gençliğimde haftalık yayınlanan Fenerbahçe spor gazetesini okudum. İlahiyat tahsilim için Ankara’ya gittiğimde hepsi geride kaldı. Dolayısıyla gazete okumak benim için olmazsa olmaz bir iş değildi. Zaten fıkıh, hadis, tefsir, tasavvuf dersleri zamanımızın tümünü alıyordu. Bazen “Gün neden 24 saat?” dediğimiz bile oluyordu arkadaşlarımla. Zaman yetmiyordu derslere çalışmak için.

Günler ilerledi. Kaldığımız yere 3-4 tane ZAMAN gelirdi. Aynı odayı paylaştığım arkadaşım her gün gazetesini alır ve kaldığımız odaya getirirdi. Zamanla ZAMAN benim gündelik hayatımın bir parçası haline geldi. Artık ZAMAN okumadığım gün yoktu. Gecenin ilerleyen saatlerinde bile olsa mutlaka gazetemi okur ve öyle yatardım. Dikkat edin gazetem diyorum; çünkü artık o benimle bütünleşmişti.

Yalnız itiraf edeyim, birinci sayfasından başka her yerini didik didik okurdum gazetenin. Birinci sayfa siyasi haberlerle doluydu ve ben belki de çocuk yaşlarda Tercüman Gazetesi ile siyasi haber açısından doyuma ulaştığım için ilgi duymuyordum. Genelde manşet haberi ve spotlarını okuyarak birinci sayfayı geçer, takipçisi olduğum köşe yazılarına, yorum ve kültür sayfasına dalardım. O zamanlar İlahiyat mezunu olmama rağmen anlamıyor ve anlam veremiyordum birinci sayfanın siyasi haberlerle doldurulmasına. Sonraları anladım. Türkiye gibi, hayatı siyaset üzerinden okuyanların çoğunlukta olduğu bir ülkede günlük gazete demek siyaset demekti. ZAMAN okuyucuları da bundan müstağni değildi, rekabet ortamı vardı ve “Mal müşteriye satılır” fehvasınca ZAMAN da birinci sayfasını buna göre şekillendiriyordu.

Yıllar geçti. Hocaefendi’nin yanından ayrılıp Diyanet İşleri’nde vaiz olarak çalışmaya başladım. Gazetem ile bağım hiç kopmadı. Hala o günlerden kesip sakladığım arşivimde yer alan yüzlerce sayfa vardır. Vaizlik görevim devam ederken fıkhi meselelerin ele alınacağı köşe yazıları yazma teklifi aldım bir gün gazetemden. Hikayesini Fıkıh Dünyamız adlı kitabımın önsözünde yazdığım için tekrar etmeyeceğim.

ZAMAN’da ilk köşe yazımın yayınlandığı yıl 1992. O gün bugün, kısa fasılalar hariç hep yazdım, hiç terk etmedim, hiç izin kullanmadım. Tatil, yurt içi veya yurt dışı seyahatler beni köşemden ve okurlarımdan hiç ayırmadı. Onların bizi bırakmadığı gibi, ben de onları hiç bırakmadım.

Yıl 1995. Vaizlikten istifa edip gazetemde çalışmaya başladım. Her biri sahasında devasa konuma sahip olan Elmalılı Tefsiri, Kütüb-ü Sitte ve ‘4 Mezhebe göre Fıkıh’ kitaplarının ZAMAN baskısı editini yapmakla görevlendirildim. O zamanlar gazeteler okuyucularına kuponlar karşılığında hediyeler veriyordu. Küçümsemek için değil ama öyle nitelendirildiği için tekrar edeyim, çanak-çömlekti verdikleri. Demek ki toplumda karşılığı vardı ve ticari zeka bunu değerlendiriyordu. Halbuki ZAMAN, çanak-çömlek yerine okuyucusuna bu eserleri kazandırıyordu. Aslında bu bile ZAMAN okuyucusunun farkını göstermeye yeten tarihi bir örnektir.

Sonra Hocaefendinin sözlü müdevvenatını yazıya döktüğümüz Akademi sayfasında çalışmaya başladım. 2,5 yıl çalıştım o bölümde. Hocaefendi bize hocalık yapmaya devam ediyordu burada. Aslında biz millete bir şeyler verelim düşüncesi ile çıkarıyorduk bu sayfayı ama inanın sayfayı hazırlarken bizler daha çok şeyler öğreniyorduk. Onun için dedim, Hocaefendi hocalık yapmaya devam ediyordu diye.

Ardından Yayın Koordinatörlüğü ve Yayın Danışmanlığı görevlerinde bulundum gazetemde. Takvimler 2000 yılının Mart ayının son günlerini gösterirken okyanus aşırı bir ülkede, Amerika’da hayatıma devam etmek için hem gazetemden hem de ülkemden fiziki olarak ayrıldım. Gönlüm, kalbim  ZAMAN’la birlikte atmaya devam ediyordu ve ben yazılarımı Amerika’dan gönderiyordum.

Uzun sayılacak bu kısa özetten sonra ‘ZAMAN benim için ne ifade ediyor?’ sorusunun cevabını vereyim; ZAMAN medresenin ilmini, tekyenin kalbi ve ruhi hayatını, kışlanın da disiplinini birarada bulduğum, gördüğüm, hissettiğim ve yaşadığım sımsıcak bir yuvaydı benim için. Çalışma hayatımın her günü tıpkı Ankara İlahiyat yıllarında olduğu gibi “Allahümme zidnî ilmen ve fehmen; Allah’ım! İlmimi ve anlayışımı ziyade eyle!” duasını okuyarak adım attım kapısından. İster insani ilişkiler, ister Allah-kul ilişkisi itibariyle ibadet hatta ibadetin de ötesinde ubudiyet ve ubudeti yaşadım yıllar boyunca o hırpani binada. Onun için olsa gerek yaz-kış hiç eksilmeyen Çobançeşme Kalender sokağın çamurları misk-u amber gibi geliyordu bana. Çalışma hayatımı disipline etmeyi ben ZAMAN’da öğrendim. Orada edindiğim alışkanlık ve tecrübenin ekmeğini yiyorum hala.

Çalışma arkadaşlarıma gelince; şu satırları yazarken simaları gözümün önünde belirdi teker teker. Güneşin guruba yaklaştığı şu dakikalarda her biri nurani simasıyla tulu ediyor benim ufkumda. İsimlerini istemeyin benden. Veremem, şimdi söyleyemem. Kıyıma uğrayacakları endişesini yaşarım.

Bitiriyorum. Zaman 30-40 sayfadan mürekkep bir gazete değil, aksine bir sevdadır benim için. Sadece benim için mi? Hayır. İdarecisi, yazarı, çalışanı ve okuyanı ile herkes için bir sevdadır o. Dolayısıyla 30 yıllık emeğin ürünü olan fiziki binalara, marka değerleri olan isimlere, hukuksuz kanunlar aracılığıyla el koyup zapt ve gasp edebilirsiniz ama gönlümüzün derinliklerinde yerini alan o sevdayı çıkarıp alamazsınız, alamadınız ve alamayacaksınız. Neden mi? Nesimi gibi derim; “Bura mahrem makamıdır” ve mahrem makamı haramilere kapalıdır vesselam.

Write a comment

5 Comments

  1. Halit March 16, 22:34

    Allah-u Teala sizlerden razi olsun insallah.Sevdanizi milyonlara duyurup,ulastirdiginiz icin.Karanliklari asmak icin bu guzel sesi baskiyla yok edemezler.

  2. Gülfiye Kilichan March 17, 02:24

    Hocam allah razı olsun. Ne güzel anlatmissiniz. Oğlum sordu zamana kayyum atandigi aksam anne neden ağlıyorsun diye. Cevap veremedim. Çünkü 9 yaşındaki çocuk anlayamazdi.benim dah anlayamadiklarimi.cok şükür ki ben de almamyada yasiyorim ve gazetemiz her gün posta kutumuzda.

  3. Ali Doğanay March 17, 05:43

    Ahmet Hocam ben zamanı yayın hayatına başladığı günden beri okurum günlük makaleleri eğer gününde okuyamamışsam ertesi gün okur öylece günün gazetesine bakarım bu günler geçecek biz yine gazetemizi okumaya devam edeceğiz ALLAH her şeyin hayırlısını nasip etsin ALLAHA emanet olun.

  4. Ahmet March 17, 12:28

    Selamün Aleyküm. Eskiden bir tane ZAMAN okurdum şimdi 11/12tane okuyorum. ZAMAN AMERİKA‚ ALMANYA‚ AZERBAYCAN‚ BELÇİKA‚ FRANSA…VB. ALLAHc.c YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN

  5. Emine March 28, 18:03

    Agabeyim Allah cc sizden ebeden razi olsun. 20 yila yakindir takip ettigim gazetem artik yok. Sizin yazilarinizi burafa gorence dunyalar benim oldu. Diger yazarlarimizda olsa keske. Hergun kapima bakiyorum acaba diye. Ama gazetem yine yok. Ne olur bizi nefessiz birakmayin.

Only registered users can comment.