‘Su içsem yarıyor’ demeyenlerle bir hasbihâl

“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler; karın büyüklüğü (göbek bağlamak), çok uyku, tembellik ve yakin (iman) azlığıdır.” Hadis

O, “köylü bir adam” dedi; ben ‘Sanki Osmanlı’da Enderun terbiyesi almış, nezaket ve nezahet abidesi gibi birisi’ diyeceğim.’ O, “İşte bu köylü adamın söylediği söz beni bu hale getirdi” dedi; ben, ‘Enderun terbiyesine mazhar o Zat’ın, mermeleri bile delecek candanlığı, içtenliği, samimiyeti seni bu hale getirdi’ diyeceğim. Zaten sözün gücü buradan gelmekte değil midir? Evet, samimiyettir söze güç veren, candanlıktır ona kuvvet kazandıran, içtenliktir yaptırım gücünü artıran.

Yaş-kilo-boy arasında tam bir denge görünüyordu arkadaşımın bedeninde. Hani ‘fit’ diyorlar ya şimdilerde, ‘fit’ bir vücuda sahipti. Belki bir yılı aşkın bir süredir ilk defa görüyorum. Bir yıl önce oldukça şişmandı. Kiloları almış başını gidiyordu. Dikkatimi çekmemesi mümkün değildi. Nitekim başkalarının da çok dikkatini çekiyormuş. Hemen herkes ‘nasıl başarıyorsun bunu’ diyormuş. Ben de aynı soruyu sordum. Verdiği cevap, girişini yukarıda yaptığım cümlesi ile başladı: “Köylü bir adamın söylediği söz beni bu hale getirdi.”

Ne demişti ki pekala bu Enderun terbiyesini almış adam? Onu kilolu haliyle görünce demiş ki: “Sen ne yapıyorsun. İnsan bir az kendine çeki-düzen verir. Sizler toplumun önünde, nazarları sürekli üzerinizde olan insanlarsınız. Sizi boye görünce benim gibi köylülerin bakışı şu olur: “Boğazına hakim olamayan, h…n gibi önüne her geleni yiyen insan. Aman ha! Bulunduğunuz konuma zarar vermeyin. İnsanların hakkınızda böyle düşünmelerine fırsat vermeyin.”. “İşte” diyor arkadaşım, “adeta bir tokat gibi suratıma indi bu sözler. Ve o gün bugün yiyeceğime dikkat ediyorum. Gündelik sporumu yapıyorum. Az kaldı, 2 kilo daha fazlam var. Onu da vereceğim inşaallah.” İnşaallah,  o kadar kiloyu veren, geriye kalanı da verir. Daha önemlisi, bundan sonra böylesi bir yaşam, onun için tarz olur, hayat felsefesi olur.

Bir başka misal vereceğim. Yıllar önceydi. Şimdi rahmetli olmuş Türk kamuoyunun çok yakından tanıdığı bir sima Hocaefendi’ye nezaket ziyareti yapmıştı. Ben de bulundum o görüşmede. İlk karşılaşmaları ve tanışmaları olacaktı. ‘Hoşgeldin’, ‘merhaba’ muhabbetlerinden sonra Hocaefendi; “Televizyon ekranlarında görüldüğü gibi değilsiniz. Gerçek hayatta daha genç, daha dinamik gösteriyorsunuz” dedi. O zat, cevaben “Tahmin edin ben kaç yaşındayım” diye sordu. Tahmin edilen yaş ile hakiki yaş arasında yaklaşım 10 yaş vardı. Şaşırdı Hocaefendi ve sordu: “Nasıl başarıyorsunuz?” “Birincisi, yediğime içtiğime dikkat ediyor, dengeli besleniyor, ihtiyacım kadar kalori alıyorum. İkincisi ise hergün yüzme ve yürüme sporları yapıyorum” diye cevap verdi misafir.

Buraya kadar normal ama o gün bugün unutamadığım ve hatırladığım her an zihnime bir kıymık gibi batan şu cümleleri de oldu o zatın. Dedi ki: “Hocam! Ben şahsıma, aileme, çalışanlarıma ve dinime karşı sorumluluğu olan bir insanım. O sorumluluklarımı yerine getirmek için bedenen sağlıklı olmak zorundayım. Önüne her geleni yiyecek şekilde kendimi salamam.”. Çarpıcı; çarpıcı olduğu kadar da hayatta kendine yer bulmuş bir hakikat. Hatta ilave bir şey daha söyledi. Onu da unutamam. Bir çok fabrikası olan o sanayici iş adamı “Benim fabrikalarımda şu kadar çalışanım var. Her insanı 2 çocuklu farz etsek, 4 kişi demektir. Toplam şu kadar eder. Demek bu kadar insan benim sağladığım iş imkânları ile hayatını idame ettiriyor.”

Aslında dini perspektiften bir ayetin kapsama alanının genişliğine dikkat çekmek için bilgisayarın başına oturdum. Ayet, Yasin suresinde çoklarımızın ezbere bildiği bir ayet. Buyuruyor ki Allah: “Bugün mühür vuracağız ağızlarına, elleri Bize söyler, ayakları şahitlik eder, kendi yaptıklarına. (Yasin, 65)”. Aynı muhtevayı ifade eden bir başka ayet ise şöyle: “Nihayet oraya vardıklarında kulakları, gözleri ve derileri, yaptıkları işler hakkında aleyhte şahitlik ettiler. Derilerine: ‘Niçin aleyhimizde şahitlik ettiniz?’ deyince onlar: “Bizi konuşturan, her şeyi konuşturan Allah’tır. Zaten sizi ilkin yaratan ve sonunda huzuruna götürüleceğiniz Rabbiniz de O’dur. (Fussilet, 20-21)

 

Bu iki ayetin tefsirlerine baktığımızda genel de mufessirlerin söyledikleri şey; el, ayak, göz ve kulakların başat rol oynadığı haram işlerden örnekler verilir. Söz gelimi; ayakları ile meyhaneye yürümek, el ile içki kadehi kaldırmak, göz ile harama bakmak, kulak ile haram bir şeyi dinlemek ve ardından bu uzuvların aleyhte şehadeti anlatılır. Konumuz zaviyesinden bakınca ben aleyhte şehadet edecek uzuvların ayette zikredilenlerle sınırlı olmadığını ve kalb, karaciğer, akciğer, damar vb… her uzvumuzun dahil edileceği kanaatindeyim. Nitekim ayette ‘deri’nin de zikredilmesi bu yaklaşımı desteklemez mi? Hatta insanın azalari ile yaptığı muhavere, neden aleyhte şahitlik ediyorsunuz diye başlayan muhaveresi, derisi üzerinden anlatılıyor.

Söyleyeceğim şey o ki; hangi uzuv olursa olsun, yaratılışı gayesine muhalif her bir kullanım bizlere emaneten verilmiş olan o uzuvlara yapılmış bir ihanettir. Unutmayalım: “Emanete riayeti olmayanın imanı, ahde vefası olmayanın da dini yoktur.” İşte serazad yaşayarak yaptığımız bu ihanetin maddi cezası hastalıklarla burada görüleceği gibi esas hesaplaşma ahirette olacak ve uzuvlarimiz bize neden diyecektir? Mide, neden bu kadar çok yiyerek? Akciğer, neden sigara icerek? Karaciğer neden içki içerek? Çok yemenin, sigara ve içki içmenin sebebiyet verdiği şeyleri kasten boş bıraktım. Zira hem alanım değil, hem herkesin bildiği şeyler, hem de meramimın anlaşıldığını umuyorum.

Yukarıda aktardığım Fussilet süresindeki ayetleri takiben yer alan ayet, samimi inanca sahip kişileri ciddi düşünce ve muhasebeye sevkedecek derinlikte: “Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin, derilerinizin aleyhinizde şahitlik edecekleri bir günün geleceğine inanmıyor ve ondan sakınmıyordunuz, ayrıca siz yaptıklarınızın çoğunu, Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.” (Fussilet, 22) Evet, o gün mutlaka ama mutlaka gelecek.

“Karın büyüklüğü (göbek bağlamak), çok uyku, tembellik ve yakin (iman) azlığı” yani birbirini tetikleyen, biri diğerinin sebebi, diğeri berikinin sonucu olan bir hadis-i şerif, hayatın içinden bize bakış acısı kazandıran iki hadise ve iki ayetin tefsirdeki kapsama alanı adına bir kanaat.

Kim ne anlarsa anlasın!

Write a comment

2 Comments

  1. mustafa eren January 9, 07:37

    ALLAH RAZI OLSUN ,,COK GUZEL VE COK ONEMLI UYARIDIR BU ,,KENDISINE HAYATi ANLAMDA DEGER VERENE,,HER iKi CiHAN iCiN ,,,,

  2. Murat January 16, 13:40

    The “3 S L” rule: Speak Less, Sleep Less, Snack Less

Only registered users can comment.