Sorumluluk ve müdahalede sınır

Anne-babanın reşid evlatlarına veya kardeşlerin -özellikle erkek kardeşin kız kardeşi/lerine- birbirilerine dini yaşam, hayat tarzı eksenindeki sorumluluk ve müdahalelerinde sınır var mıdır?

Bu bana geçenlerde kaleme aldığım Hocaefendi’nin “Bugün halkımız, İslamı, taassub seviyesinde yaşıyor. Taassubun kaynağı ise dinin mantığı ile beslenmeyen gelenektir.” tespitini hatırlattı. Gelenek, çıkış yeri ve zamanı itibarıyla doğru bir zemine oturmuş olabilir ama zaman ve mekânın değişikliği geleneğin dini mantığa göre sorgulanması ve belki de yeniden üretilmesini gerektirir. Aksi halde mevcut, ayniyle tekrar edilir ve din bazen geleneğin gölgesinde kalır.

Bu yaklaşımın baştaki soru ile irtibatını şöyle kurabiliriz: İslam, ferdî hayatta muhasebe ve murakabe, toplumsal hayatta da fertlerin birbirleri ile olan münasebetlerini sorumluluk ekseni üzerine oturtmuştur. Anne-baba, çocuk, kardeş, amca, hala, dayı, teyze, yeğen, kuzen vs. dar daireden insanlık dairesine kadar herkes bu halka içinde yer alır. İyiliği emir, kötüğü nehy, irşad, ıslah, nasihat, veli, vâsi vb. kavramların özünde yatan budur.

Sorumluluğun olduğu yerde yetki de vardır; vardır ama şahsın konumuna göre sorumluluğun da yetkinin de sınırları değişir. Anne-babanın çocuklarına karşı sorumluluk ve yetkisi ile ağabeyin kız/erkek kardeşi üzerindeki sorumluluk ve yetkisi eşit değildir.

Yazının başında özellikle diye başlayıp devam ettiğimiz misal üzerinden gidecek olursak; 30 yaşına gelmiş kız kardeşe ağabeyi ne kadar müdahil olacaktır? Öncelikle 30 yaşına gelmiş bir bayan, her ne kadar ağabeyinin kardeşi olsa da, artık o Allah’a tercihlerinin hesabını verecek müstakil ve bağımsız bir insandır. Daha açık ifadeyle namaz başta O’na karşı yükümlü olduğu vazifeleri yapma veya yapmama kararını da, hesabını da kendisi verecek, mükâfat veya mücazata tek başına muhatap olacaktır.

Burada akrabalık ve toplumsal sorumluluk itibarıyla onlara düşen nasihatten, gittiği yolun yanlışlığı ifadeden öteye gitmez. Onu o yoldan vazgeçirmek, tercihini etkileyebilmek için yapar bunu. Yana yakıla dua eder, Allah der, cennet-cehennem der, ailenin toplum içindeki itibarı der; der ve durur. “Sen benim oğlumsun-kızımsın, kardeşimsin. Aramızdaki bu bağ ebedlere kadar da devam edecek. Ama gittiğin yol yol değil; yanlış yapıyorsun. Tercihine karışma hakkım yok ama tercihine saygı duymuyorum, onaylamıyorum” diyebilir. Zorlayamaz, baskı yapamaz, fizikî ve/ya psikolojik şiddet uygulayamaz ve kullanamaz. Zira bunlar “Dinde zorlama yoktur.”, “O halde öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.”, “Yoksa sen kimseyi zorlayacak değilsin.” ayetlerine muhaliftir. Özgür iradeyi insanın elinden alma demektir ve bu İlahi iradenin kurduğu sistemi bozma mânâsına gelir ki bunun sonucunun ferdî veya içtimaî sahada insanlık için hayırlar getireceği söylenemez.

Şu gerçekliği bir kere daha düşünmek zorundayız; Allah, kulunu yaratmış, iyi-güzel ve doğruyu ona İlahi kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla öğretmiş; ardından “Tercih senin; istediğini seçebilirsin. Sen şeytana uyup benim yanlış dediğim yolu tercih etsen de, yine benim kulumsun ama yaptığın tercihi onaylamıyorum ve özgür iradenle yaptığın bu tercihin dünyevî ve uhrevi karşılığını bulacaksın.” demiştir. Bediüzzaman Hazretleri bunu ne güzel ifade eder; “Akla kapı açar ama iradeyi elden almaz.” Çünkü iradeyi elden alma dünyayı, ukbayı, imtihan unsurunu, cenneti, cehennemi, hesabı, mizanı, sıratı her şeyi anlamsız kılar. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanma zor ve baskı kullanmayı kaldırmaz.

Öte yandan yetişkin kişinin hayat tarzına karşı yapılacak zorlamalar, o zorlamalara boyun eğen kişileri münafıklık derekelerine iter. Anne-baba, ağabey vb. yakın akraba baskısı ile iradesi harici farklı bir yola süluk eden kişiler, ya fırsatını bulduğu her an farklı davranırlar ya da zorlama ve baskılara hayır deyip diretirler. Bu ise aileden başlayıp topluma yayılma istidadı gösteren çatışmalara zemin hazırlar.

Halbuki din, yeryüzüne sorun olmak için değil, aksine ferdî, içtimaî, iktisadî, kültürel vb. her türlü soruna çözüm bulmak için gelmiş ve gönderilmiştir. Dolayısıyla dinin getirdiği bu temel değere muhalif bir hareket dini, çözümün değil sorunun kaynağı yapar ki burada hata tamamen dinî öğretilerin zıddına muamele eden insanoğluna aittir. Maksadının aksi ile tokat yemesi de usul hatasının sonucudur.

Allah, kâinata bir sistem koymuş. Bu sistemi bozmayalım. Çocuklar küçükken anne-baba kendi dünya görüşüne göre her türlü imkânı kullanarak eğitim ve öğretimde bulunsun, takibini yapsın, duasını etsin. Yetişkin bir ağabey ise bu kişi; o da sorumluluk ve yetki sınırına riayetle kardeşinin yetişmesi için elinden gelen gayreti göstersin. Ama oğlu/kızı yetişkin olup müstakil bir şahsiyet haline geldiğinde onun tercihlerinde hür olduğunu hiç kimse unutmasın. Onun üzerindeki tasarruf yetkilerinin ortadan kalktığının bilincinde olsun. Yapalım derken yıkmasın. Allah’ın oğluna/kızına/kardeşine tanıdığı ve kendisinin kullandığı tercih hakkını ona da tanısın; müdahalede bulunacaksa bunu nasihatle, dua ile sınırlandırıp haddini aşmasın. Yoksa hayatı yaşanmaz kılarız.

Kat edeceğimiz daha çok mesafe var.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.