Kardeşlik hukuku

Selçuk Gültaşlı’nın ifadesiyle ‘57 yıllık birikimini 20 aylık başbakanlık için feda eden’ Davudoğlu’nun Başbakanlıktan azil görünümlü ayrılışı zamanlarında “Kardeşlik Hukuku” etrafındaki tartışmalar yaşandı. Aradan uzun zaman geçti ama bu konuda düşüncelerimi yazmak istiyordum. Yeni fırsat bulabildim.

Kardeşlik hukuku ne demek sorusuna cevap vererek başlayalım yazıya. Ama bu soruya cevap vermek için hukukun tarifini hatırlamamız lazım. Hukuk; bir toplumda birey, toplum ve devletin hareketlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen, devletin yaptırım gücüyle uyulması zorunlu kılınan davranış kurallarının oluşturduğu düzen. Kardeş ise malum. Sıradan insanlara nispetle kan yoluyla gerçekleşen akrabalık bağı münasebetiyle insani ilişkiler bağlamında farklı bir yere sahip kişi.

Kardeşlik hukuku denildiğine göre insanın, insan, toplum ve devletle olan ilişkilerin hukuki alanda farklılığı akla gelir. Yani kardeşler arasında farklı hukuki kanunlar ve uygulamalar. Doğru mu bu yaklaşım? El-cevap; miras, vesayet, velayet ve benzeri hayatın tabii akışı içindeki alanlara ait eylemler söz konusu ise evet. Pekala bu durum sırf kardeşlik bağından dolayı hukuksuzluğa, adaletsizliğe, kayırmacılığa cevaz verir mi? Tek bir cevabı var bunun; hayır. Delil mi? Allah buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Bizzat kendinizin, anne-babanızın ve yakınlarınızın aleyhine de olsa, haktan yana ve Allah için şahitlik yapanlar olarak var gücünüzle ve kılı kırk yararcasına adaleti gerçekleştirin ve koruyun. (Lehinde ve aleyhinde şahitlikte bulunacağız kişi) zengin de olsa fakir de olsa bilin ki Allah, onların her ikisine de sizden daha yakındır; bu sebeple (zengine hürmetinize veya ondan beklentinize ve fakire merhametinize takılarak), nefsinizin meyillerine uyup adaletten ayrılmayın. Eğer dilinizi eğip bükerek doğru şahitlikte bulunmaz veya şahitlik yapmaktan (ya da doğruyu söylemekten) büsbütün kaçınırsanız, unutmayın ki Allah, her yaptığınızdan hakkıyla haberdardır.” (4/135) Ve kızı Fatıma dahi hırsızlık yapsa cezai müeyyideyi uygulayacağı söyleyen Hz. Peygamber (sas) beyanı.

Hayır, kardeşlik hukuku derken ihkak-ı hakka kapı açmamak ve her hak sahibine hakkını verip mutlak adaleti ikame etmeyi değil, “Müslümanlar kardeştir” ayetinden hareketle sosyal hayatta karşılıklı ilişkilerin sık dokulu olmasını kast ediyoruz deniliyorsa; buna söyleyeceğimiz şey amenna olur. Bir tek şartla, çeşitli insani özelliklerimiz itibariyle var olan farklılıklarımıza rağmen Müslüman kimliği etrafında örgülediğimiz bu sık dokulu münasebetler yukarıda belirtilen hukuki çerçevenin sınırları içinde kalmalı. Aksi halde bu bağlamda gösterilecek kardeşlik dayanışması Allah’ın murat ettiği kardeşlikten fersah fersah uzaktır.

Ama ne acıdır ki dünden bugüne kardeşlik hukuku derken kast edilen ve  uygulanan maalesef budur. İhale kanunda yapılan değişikliklerle yandaşları kayırma ve yolsuzluklara açılan kapılar; devlet kurumlarında yapılan tayinler, tasfiyeler ve yeni görevlendirmeler akla gelen iki misal. Aslında rasyonel bir gözlükle bakacak olduğunuzda şu iki misal kısa vadede toplumdaki sosyo- ekonomik, sosyo-kültürel ve sosyo-politik dengeyi bozmaya; uzun vadede ise devlet kurumlarının çürümesine ve çökmesine sebebiyet verecek uygulamalardır. Ne yazık ki ülkemiz bugün bunu yaşamaktadır. Bedelini de sadece AKP’liler değil bütün bir toplum ödemektedir ve uzun yıllar ödemeye devam edecektir.

Bana göre Davutoğlu’nun azli “kardeşlik hukukunda” bir başka fasıldır. Özü itibariyle bu fasıl zaten yıllardır yaşanıyordu. Politika sahipleri, siyasetin cambazları bunu etkin bir şekilde uyguluyor ve kendi taraftar kitlelerinden bir şekilde gizleyebiliyor ya da onları yapılanların doğruluğuna ikna edebiliyordu. İsterseniz “kardeşim” denilerek devletin en üst makamına, “partide özgül ağırlığım” var iddiasında bulunan yılların abisine yapılanlara bakın. Fakat söz konusu azil, şahsi kanaatime göre gizlenemedi ve kamuoyunun zaten yıllardır gördüğü kardeşlik hukukunun kardeş katli ile özdeşleştiği gerçeği bütün çıplaklığı ile gün yüzüne çıktı. Hem de 18 Aralık 2014 devlete hükümet eliyle yapılan darbe sürecinde cemaate yapılanlar karşısında devlete itaat ve itaat etmeme durumunda kardeş katli geleneğini hatırlatan dönemin Dış İşleri Bakanı üzerinde gerçekleşti bu operasyon. Malum hükümetin devlete ve bir asırlık sisteme/rejime girişmiş olduğu darbede cemaat kayıtsız ve şartsız biat etmeyince itibarsızlaştırma, bölme-parçalama ve yok etmeye muhatap olmuştu ve bu süreç an itibariyle son aşamada devam ediyor. Cemaat yok olur mu? Bunu Allah bilir; ama biz varsak siz varsınız; biz yoksak siz yoksunuz diyenlerin yok olduğu bir yerde durduğumuzu unutmayın.

Hasılı, kendilerini muktedir zanneden siyasilerin kullandığı manada kardeşlik hukukuna değil, anayasal zeminde herkesin eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu gerçeği üzerinden uygulanacak evrensel hukuka ihtiyacımız var bizim. İnşallah bir gün bu da gerçekleşir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.