İslam’dan önce Ömer, İslam’dan sonra Ömer

İslam’ın bir insanı nereden alıp nereye getirdiğini ifade sadedinde Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin enfes bir beyanı vardır: “Eğer mizan istersen: İslam’dan evvel Ömer, İslam’dan sonra Ömer.”

Bu perspektiften İslam tarihine ait bir meseleyi paylaşacağım sizlerle. Belki hem İslam alemi genelinde hem de Türkiye özelinde yaşadığımız gerçekleri anlamak ve anlamlandırmak için yapacağın/m/ız mukayeselerde bir ölçü olur.

Hadise hicretin 3. yılında geçiyor. Tarihe Raci olayı veya Yevmu’r-Racî diye mal olmuş…

Udal ve Kare kabileleri, İslam’ı kendilerine anlatması için temsilciler göndermesini ister Efendimiz’den (sas). O da başkanlığını Asım b. Sabit’e verdiği bir heyeti gönderir. Yolda Huzay kabilesinden Lihyan oğulları bu heyetin izini tespit eder ve bir kayalığa sıkıştırarak teslim olmalarını ister, kendilerine zarar vermeyecekleri sözünü verirler. Asım b. Sabit, “Bir kafirin sözüne güvenilmez” diyerek teslim olmaz. Çıkan çatışmada Hubeyb b. Adiyy ve Zeyd b. Desinne hariç hepsi şehit olur. İki esiri Mekke’ye götürenler Hubeyb’i Haris’in oğullarına satarlar. Çünkü Hubeyb, Bedir savaşında babaları Haris’i öldüren kişidir. Kısa bir müddet esir olarak tutarlar Hubeyb’i, sonra öldürmeye karar verirler.

Hubeyb, öldürüleceği günün sabahında ihtimal Rabbin huzuruna ter temiz gitmek için evin sahibesinden bir ustura ister. Kadın teklifi kabul eder ve evindeki usturayı çocuğunun eline verip evlerinde mahpus bulunan Hubeyb’e götürmesini söyler. Normal şartlar altında çok dikkatsiz bir davranıştır bu ve kadın bunu sonradan fark eder. Koşa koşa çocuğunun arkasından gider. Bakar ki Hubeyb usturayı kendisine getiren çocuğu dizine almış ona şefkatle muamelede bulunuyor. Telaş içindeki anneyi gören Hubeyb, “Çocuğunu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben öyle bir şey yapmam.” der ve çocuğu annesine iade eder. Yıllar sonra “Ben Hubeyb’den daha hayırlı bir esir görmedim.” cümlesini de ilave ederek anlatır bu vakıayı o anne.

Soru şu: Bu durumda siz olsaydınız ne yapardınız?

Bir tarafta kin, nefret, öfke ve düşmanlık içinde intikam hisleriyle sizi öldürmek üzere olanlar, diğer tarafta elinde ustura ile kendini adeta size teslim eden küçücük masum bir çocuk. İki ihtimal var. İlki, nasıl olsa beni öldürecekler diye fırsat elinizde iken çocuğu öldürürdünüz. İkincisi, hayatınızı bağışlamaları karşısında çocuğu pazarlık unsuru olarak kullanırdınız.

Şimdi Hubeyb de, Bedir’de öldürülen Haris de, o Haris’in oğulları da aynı toprakların insanları, aynı kültürün çocukları. Ama İslam ile şereflenmemiş insanlar kin, nefret, öfke ve intikam hisleri içinde yüzerken, İslam ile şereflenmiş, Hz. Peygamber’in (sas) terbiye halkasına dahil olmuş Hubeyb, şahsiyetini, kişiliğini, kimliğini yeniden inşa etmiş yeni bir insan haline gelmiş. Onu ölümü pahasına inandığı değerlerden ve o değerlerin kendisine kazandırdığı kişilikten taviz vermez hale getiren şey nedir sizce?

Bana göre tek cevabı var bunun: İman ve o imanın yaptırım gücü.

Şimdi başlangıçta dile getirdiğimiz Üstad’ın o sözünü bütünüyle verelim:

“Bazılara bir an, bir senedir

Fıtratların bir kısmı birdenbire parlıyor.

Bir kısmı tedricîdir, şey’en şey’en kalkıyor.

Tabiat-ı insanî ikisine de benziyor.

Şeraite bakıyor; ona göre değişir.

Bazan tedricî gider.

Bazan dahi oluyor barut gibi zulmânî, birdenbire fışkırıyor.

Nûrânî bir nar olur. Bazı olur bir nazar, Fahmi (kömür) elmas ediyor.

Bazı olur bir temas, taşı iksir ediyor. Bir nazar-ı peygamber,

Birdenbire kalbeder; bir bedevî-i câhil, bir ârif-i münevver.

Eğer mizan istersen: İslâm’dan evvel Ömer, İslâm’dan sonra Ömer…

Birbiriyle kıyası: Bir çekirdek, bir şecer…

Def’aten verdi semer, o nazar-ı Ahmedî, o himmet-i Peygamber…

Ceziret-ül Arab’da, fahmolmuş fıtratları kalbetti elmaslara…

Birdenbire serâser…

Barut gibi ahlâkı parlattırdı, oldular birer nur-u münevver.”

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.