Yeni Habeşistanlar

Cenab-ı Hak Mekkeli zâlimlerinin işkencelerine karşı Peygamber Efendimizi (S.A.S.) “Bu dünya hayatında ihsan şuuru ile hareket edenlere Allah da ihsanla muamele eder. Şüpheniz olmasın ki, ALLAH’ın yarattığı YERYÜZÜ  ÇOK  GENİŞTİR; bununla birlikte sabredip de dişini sıkanların  mükâfatı, sayısız bir şekilde kendilerine verilecektir.” (Zümer Suresi, 39/10) âyetiyle  yol göstermiştir.

Madem yeryüzü genişti ve Müslümanlar da sâlihler olarak yeryüzü mirasçılarıydı öyleyse, güneşin doğup battığı her yere gidilecek, güzellikler her eve, her çadıra ulaştırılacaktı. Onun için, o zaman dünyada Habeşistan hem güvenliydi, hem  orada Hükümdar Necaşi Asham gibi bir melik vardı ki, yanında kimseye zulmedilmezdi. Onun yanına  ilk hicret bunun için başlamıştı.  Sonra ikinci hicret gerçekleşti. Sonra Allah Resulü (S.A.S.) Amr b. Ümeyye ile Necaşi’ye şöyle bir mektup gönderdi: “Bismillahirrahmanirrahim… Allah’ın Resulü Muhammed’den, Necaşiyyi’l-Asham’a.  Allahîn selamı senin  üzerine olsun! Seni vesile ederek; Melik, Kuddûs, Mümin ve Müheymin olan Allah’a hamd ederim.  Ben şehadet ederim ki, Meryem oğlu İsa, Allah’ın Betûl, Tayyibe  ve iffetli Meryem’e ilkâ ettiği bir RUH  ve KELİMESİ’dir. O (c.c.), Âdem’i kendi yed-i Kudreti ve nefha-i Sübhâniyesi ile yarattığı gibi Meryem’in hâmile olduğu İsa’yı da Kendi ruh ve nefhasından yaratmıştır.

“Ben, seni, yektâ ve eşi-benzeri olmayan Allah’a ve O’nun dostluğuna; bana tâbi olup, Hak tarafından getirdiklerimle Bana iman etmeye davet ediyorum. Çünkü ben Allah’ın Resulüyüm.

“Ben sana amcaoğlum olan Câfer İbn Ebî Tâlib ve onunla birlikte Müslümanlardan bir grup gönderdim. Yanına geldiklerinde onlara, misafirperverliğini gösterip ülkende kalma imkânı ver ve onlara zorluk çıkarma!

“Şüphe yok ki, ben, seni ve ordunu Allah’a davet ediyorum. Ben, bana düşen tebliğ vazifesini yerine getirip nasihatimi yaptım; sizler de bunu benden kabul edin.

“Selam, hidayet yolunu tercih edip ona tâbî olanların üzerine olsun!

“Efendiler Efendisinin mektubunu alıp okuduktan sonra Necâşî, hislerini de ifade eden bir mektup yazıp Mekke’ye gönderecekti. Bu mektupta şu ifadeler yer alıyordu: “Allah’ın Resulü Muhammed’e, Necâşiyyi’l-Asham İbn’l-Ebcer’den… Allah’ın selam, bereket ve rahmeti senin üzerine olsun ey Allah’ın Nebîsi! O ki, O’ndan başka İlah yoktur ve beni de O, İslâmla hidayete edirmiştir! Senin mektubun ve Hz. İsa hakkında zikrettiğin şeyle bana ulaştı ey Allah’ın Resulü! Semâ ve arzın Rabbine yemin ederim ki, Hz. İsa. Senin zikrettiklerinden fazla bir şey söylememiştir. Senin bize gönderdiklerinden ve amca oğlunla arkadaşlarının anlattıklarından çok şey öğrenip marifet sahibi olduk. Ben şehadet ediyorum ki, Sen, Sâdık ve Musaddak olarak Allah’ın Resulüsün. Ben de Sana tâbi oldum ve amcaoğluna biat edip huzurunda Âlemlerin Rabbi için iman edip teslim oldum. Sana oğlum Eriha İbn Asham İbn Ebcer’i  gönderiyorum. Ve ben sadece kendime mâlik bulunuyorum; şayet huzuruna gelmemi emredersen, onu da yaparım Ya Resulullah! Çünkü ben biliyorum ki, Senin söylediklerinin hepsi de haktır.” (İbn-i Kesir, El-Bîdâye, 3/83-84)

Dikkat edilirse iki cihan serveri Efendimiz Muhammed Aleyhisselam, önce Necaşiye hitap ederken doğrudan doğruya “Allah’ın selamı üzerine olsun” demekle, onda bir şeyler gördüğünü îmâ ediyordu. Evet, sanki, Allah Resulü, onun hidayete ereceğini gayb-ı âşina gözüyle görmüştü ki, ona böyle hitap etmişti. İkinci olarak, kullandığı ifade ve  üslûb, gayet harikadır. Zira, Allah Resulü, meseleye yaklaşırken, Necaşi’nin gözünde çok büyük ve saygı değeri olan Hz. Meryem’le yaklaşmıştır. Zaten bizler için de Hz. Meryem Vâlidemiz o derece, o denli büyüktür. Kur’an’da  ismi geçen tek kadındır ve ismine izafe bir Sure vardır; Meryem Suresi… Hem o, ulûlazm olan beş büyük peygamberlerden birisi olan Hz. İsa Aleyhisselamı dünyaya getirendir ve  ilhama mazhardır. Evet üslûb çok mühimdir. Dikkat edecek olursak Efendimiz (S.A.S.) Necaşi’nin bir Hıristiyan olduğunu mülahaza ederek, Kur’an’ın o mevzu ile alâkalı âyetlerini kullanmıştır. Bu husus, Necaşi’nin ruhuna girmek için en müessir ve en sâlim bir yoldur. Nitekim öyle de olmuştur. Necaşi, mektubu almak için tahtından inmiş, öpüp başına koymuş, mektubun okunması biter bitmez de davete icabet ederek Müslüman olduğunu ilân etmiş ve hiç vakit geçirmeden bir mektupla karşılık vermiştir.

Ayrıca Meryem Suresinde şu meâlde bir âyet-i kerime de mevcuttur: “Onlar, Rahman’ın âyetleri okunduğu zaman AĞLAYARAK  SECDEYE  KAPANIRLAR.” (19/58)

Bu anlayış sahiplerinin günümüzde temsilciler, Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle “DİNİ  DİN  İÇİN  SEVENLER”  Asla, menfaat, siyaset ve ticaret için değil…

Bu gün bütün dünyada vicdanlar, mağdur ve mazlumlara karşı büyük bir uyanıklık içindedir. Bütün mallarına canlarına kasdedilen, dem ve damarlarına dokunacak işkenceler ve tahrikler yapılan bu nezih insanlar asla menfi bir harekette bulunmamış, sokaklara dökülmemişlerdir. Bu müthiş durum kalbleri ve vicdanları uyarıya geçirmiş, alarm hâline getirmiştir. Meseleyi anlayıp kavradıktan, bilhassa zulüm ve gadre uğramış insanların ağzından dinleyip fıtrî ve masum hallerine şahit olduktan sonra, onlar artık “Sizin için ne yapabiliriz?” demişler. Kendilerini vicdanen sorumlu tutmuşlardır. Bütün cihanda ne mânaya geldiğini inşaallah pek yakında göreceğiz…

Evet unutmayalım, Asr-ı Saadette geçen Habeşistan sürecine benzer, bir süreçten geçiyoruz.  Risklerden rızıklar yaratan Allah, bu süreçlerden çok büyük fırsatlar yaratmaktadır. İnşaallah bunun kıymetini çok iyi bilir ve çok iyi değerlendiririz.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.