Kerim oğlu Kerim…

1987’de ilk defa Avrupa’ya gitmiştik. Hollanda, Almanya, Belçika ve İsviçre derken bir de Danimarka’ya gidelim, dedik.

Orada 40-50 aile hizmet dairesi içine girmiş. Başlangıçta bir işçimiz Türkiye’ye tatile gidince, bir cami önünden geçerken F. Gülen Hocaefendi’nin bir vaaz bandını alıp Danimarka’ya getirmiş. Arkadaşları toplanıp dinlemişler. Arkadan başka bantlar ve kasetler getirip çoğaltmışlar ve böylece bir cemaat oluşmuş. Daha sonra bunlar ilk defa Avrupa’da okul açtılar. Bu fedâkârların içinde bir de Karacan ailesi vardı. Onlar önce memleketleri Konya Yunak ilçesi Hacıömerli köyünde cami ve spor salonu, Yunak’ta yurt ve Anadolu lisesi yaptırdılar…

Durban’da Cemal Karacan Lisesi inşa ettirdiler. Temel atılışında ben de vardım. Cemal Bey’in oğlu Abdullah Karacan’ın oğlu Mus’ab rahatsızdı. Bir müddet iyi oldu. Ama tekrar nüksetti… 26 yaşındaki gencimizle ilgili bilgiyi babası adaşımdan almıştım. Ama artık hastaneden eve götürmüşlerdi… Vefat haberinden sonra teferruatı Vedat Bey’den öğrendim. Aynen  aktarıyorum:

“14 ay önce beraber umreye gittik. Döndükten bir hafta sonra hastalık ortaya çıktı. Hastalığından dolayı amcası Dr. Hikmet Karacan (Tıp Fakültesi hocası) ‘Hastalıkla alâkalı binlerce sayfa makale okudum. Ama yeğenime faydam olmadı.’ dedi. Hastalık boyunca hiç şekva etmedi. Babasına annesine hep teselli verdi. Ali hocasını çok sevdi. Beraber umrede idiler. Hasta olunca Ali hoca onunla çok ilgilendi. Ali hoca diyor ki: “Diz kapağımdan ameliyat olmam gerekiyordu. Onun durumuna göre çok basit bir hastalığım vardı. Bana dedi ki: ‘Ali hocam sen hizmete lâzımsın git ameliyat ol, ben sana dua edeceğim, sen hizmete lazımsın.’ Şaşırdım biz onu teselli edecekken o bizi teselli etti. Son hafta hastalık her tarafına yayılmıştı. Doktorlar doktor olan amcasına durumunu anlatırken; ‘Bana durumumu net söyleyin.’ diye ısrar etti. Anlattılar, ‘Buna mı üzülüyorsunuz?’ dedi. Kendisi hiç üzüntü eseri göstermedi. Sadece eve gitmek istiyorum, dedi… Bu arada arkadaşlarımız üç gündür yanında ailesiyle nöbet tutuyorlardı. Nöbet sırası Ali hocada değildi, ‘Ali hoca nerde kaldı?’ diye sabırsızlandı. Devamlı sordu, arkadaşlar Ali hocayı çağırdılar. Bu arada eve vardı. Ali ve Salim hocalar da sekerat anına yetiştiler. Yatsı namazını kılmıştı. Kelime-i Tevhid getirerek ruhunu teslim etti. Şehâdet parmağı havaya kalkmıştı. Babası sonra telefonunun kılıfına bir not iliştirdiğini görmüş, ‘Bu gün cuma, ben Rabb’ime gideceğim. Kalanlar düşünsün ki, dünya meşakkatli, cazibesi ise Rabb’imden uzaklaştıran bir tuzaktır.’ yazmış. Sonra, ‘Babama not’ diye eklemiş: ‘Ben Ali hocama ulaşamıyorum, benim sendeki olan paramın tümünü Ali hocaya teslim et; hizmetin çok sıkıntıları var… Ben dünyaya güvenmiyorum, onun için de geriye hiçbir şey bırakmak istemiyorum.’ Bu aile Kerim oğlu Kerim oğlu Kerim’den O’nun yolundan gidenlerden… Ertesi sabah ben morga gitmeden yüzüne baktım tebessüm ediyordu. Son demde ne gördü ne gösterdiler bilemem… Vasiyeti gereği Danimarka’ya defnedildi. Alberlund Müslüman Mezarlığı’na defnedildi. Odense’de Özcan ağabey vardı, Kopenhag’da Mus’ab kardeşimiz var. Ziyaretgah olarak.”

Hizmet-i imaniye ve Kur’aniye içinde yoğrulmuş, bu aile, bizlere elhamdülillah, sabr-ı cemîl, temkin, cömertlik ve mertlik dersleri verdiler… Mus’ab kardeşimiz de metaneti ve derin iman ve iykan şuuru ile unutamayacağımız şeyler yaşattı. Babası Abdullah Karacan, “Oğlum inşallah iman-Kur’an hizmetine gelecek belâ ve musibetlere paratoner olmuştur.” dedi. Cenab-ı Erhamürrahimîn ona rahmetiyle muamele buyursun. Bütün aileye başsağlığı ve taziyeler diliyorum.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.