Hatıralar… Müteferrik notlar

1992 Temmuz 12’de ABD’ye geldim… O günlerde Bosna olayları çok gündemdeydi. Bütün Müslümanlar Washington’da Beyaz Saray önünde toplandı… Sonra Senato’ya yakın geniş alana geçildi.

Bu kanın durması için konuşmalar yapıldı. Ateşli hatiplerden birisi de Takva Mescid’inin imamı Sirac Vehhac idi. Daha sonra kendisinden randevu alıp ziyaretine gittim. Hizmeti ve eğitim gayretlerini anlattım. Türkiye’ye gitmeye karar verdi. Üç kişilik bir heyetle Türkiye’ye gittiler. Fatih, Samanyolu ve Yamanlar Kolejlerini gezdiler. Sonsuz Nur Sempozyumuna da katıldılar.

Sonra döndüklerinde mescidinde akşam namazından sonra geç saatlere kadar geziyi anlatmış. Hizmetin hikmet üzere olduğunu söylemiş. “Ben dünyanın her tarafına beyaz kardeşlerimin davetlerine icabet edip gittim. Bana iyi davrandılar ama hep zenciliğimi hissettim. Ama Türkiye’de hiç hissetmedim.” demiş. İki çocuğunu Türkiye’de okutmak için listenin başına yazmış. Onun arkasından daha 40 öğrencinin de ismi yazılmış. Fakat, Türk Konsolosluğundan eğitim vizesi gerekiyordu. Onlar vize için başvurunca, Konsolosluk, bunların bizim kolejlerde okuyacaklarını öğrenince “İrtica!” diyerek, vizeyi vermemişler. Onlar gidemedi. 1993 Şubat’ta Turgut Özal Washington ‘a gelmişti. Bosna üzerine konuşmalar yaptı. Büyükelçilikte yemek verdi. Orada kendisine arz ettim. “Hariciye’de” bazı problemlerin olduğunu söyledi. O da bir çare bulamadı.

Karaciğer nakli için buraya gelmiş olan esnaftan Cevat isminde girişken bir genç, bir gün master, doktora yapan öğrencilerimizin kaldığı bir eve hapisten yeni çıkmış birisini getirmişti. Bu Müslüman Alıja Muhammed’in korumalarından… Uzak Doğu sporlarını bilen dev gibi birisi… Uyuşturucu ile mücadele ederken bazılarını dövmüşler ve o yüzden hapse düşmüş. Birkaç gün bizimle kaldı. Minyeli Abdullah filminin ingilizce altyazılısını seyrettirdik, çok sevdi… Sonra ayrıldı.

O zaman, “Acaba bunun gibi hapisten çıkan Müslümanlara ne yapabiliriz, diye düşündüm: Onlara ‘Ne alırsan bir dolar, yarım dolar’ gibi az para ile yapabilecekleri ticareti öğretsek, vergilerini veren kanunlara uyan iyi, temiz vatandaşlar olsalar. Bunu düşündüm ama, ne onlarla ilgilenecek boşta ingilizce bilen eleman vardı, ne de paramız vardı. “Apaçi  Cevat!… Bu işi sen yapabilir misin?” diye sordum. Ona Apaçi  karaciğeri takıldığı için öyle diyorduk. “Olur dedi ama tedaviden sonra Ankara”ya döndü…

2008’de Texas’a gitmiştim. Orada arkadaşlar Hapis’ten çıkan Müslümanları eğitip iş sahibi yapmak için güzel bir bina satın almışlar. Fakat binanın komşusu problem çıkardı. İki sene uğraştılar. O hizmet yapılamadı. Ama Cenab-ı Hak başka bir kapı açtı. Cenab-ı Hakkın kullarından samimi hizmet etmek isteyenlere O, her zaman güzel zeminler hazırlayıp, ama “Irgat gibi çalışacakları” bilhassa sevkedip istihdam eder. Böyle hizmetlerde Allah rızasından başka, dünyevi –uhrevi ve maddi-manevi hiç bir şey düşünmeden sırf İhlasla “Irgat gibi” hizmet etmek gerekir. Kendisine, makam ve kıdem biçenlerin bu ayarı tutturması zordur. Ağalıktan, patronluktan, çavuşluktan, müdürlükten uzak “ihlaslı ırgatlar” diyebileceğimiz bu adanmışlar, bu gönüllü hizmet eden adamlar Yunusumuzun tabiriyle “gönülsüzler” kalbleri, gönülleri ve vicdanları yeniden imar edecekler ve bin senedir sağından solundan darbeler alarak rahnelenmiş ve aşınmaya uğramış, dağlar büyüklüğündeki taşlardan inşa edilmiş ve İslamiyetin de içinde bulunduğu İNSANLIK KALESİNİ tamir edeceklerdir İnşaallahü teala…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.