Çocuğunuzun vicdanını susturmayın

Çocuğunuzun vicdanını susturmayın

Çocuğunuzu dövüyorsunuz, “Acımadı ki acımadı ki” şeklinde tepki veriyor. Çünkü içindeki bazı duygular ölmüş. Kendisine merhamet edilmediği için bir başkasına merhamet etme gereği duymuyor. Vicdanı sürekli susturulduğu için zamanla konuşamaz hale geliyor. Peki, vicdanlarının sesini nerede kıstık?

Hıncahınç dolu bir otobüs… Adım atacak yer yok. Ayakta duran yaşlı bir amca göze çarpıyor. Kalabalıktan biri, “Ayıp yahu! Biri kalkıp yer versin amcaya” dediği anda 10-11 yaşlarındaki sarışın oğlan yerinden fırlıyor. Annesi, çocuğun koluna yapışıp, “Otur oturduğun yerde, başkası kalkar.” diyor. Yanı başlarında duran delikanlı, “Vicdanın mı körelmiş hanım, yer versin işte çocuk.” dese de anne umursamıyor, çocuk mahcup… Bu manzara karşısında aklımıza ‘Vicdanlı çocuk nasıl yetiştirilir?’ sorusu düşüyor.

Uzman psikolog Yasemin Yalçın Aktosun, vicdan kelimesinin tahliliyle söze başlıyor: “Vicdan, ‘bulmak’ manasını taşıyan ‘vecede’ kökünden gelir. Neyi buluyorsunuz peki? İnsanoğlu gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini, fark ettiklerini yani bulduklarını iç dünyasında bir süzgeçten geçirir, sonuca varır. Vicdan bir nevi mahkemedir. Olayları o mahkemeye gönderir, ‘Ne yapmak istiyorsun? Ne hissediyorsun?’ sorularıyla cevabını bulur. Vicdanımızın sesi dediğimiz de işte bu cevaplar…”

Peki, vicdan mekanizmasının temeli ne zaman atılıyor? Aktosun’a göre, temeller hamilelikle beraber atılıyor. Bebek anne karnında gergin de olabilir, mutlu da. Anne ne hissederse bebek de doğrudan onu hissediyor. Fakat bebek doğduktan sonra vicdanı işlerlik kazanıyor.

“Vicdan aynı zamanda hissedebilme becerisidir.” diyen Aktosun, kişinin bir şeyi hissedebilmesi için kendisinin de hissedilebilmesinin önemli olduğunu söylüyor. Yani sizin duygularınız anlaşılmalı ki bir başkasının duygularını anlayabilesiniz, siz değerli hissetmelisiniz ki bir başkasına değer verebilesiniz. Dolayısıyla bebeğinizi de hissederseniz ona hissetmeyi öğretirsiniz. Bunu önemsemezseniz onun his çınarını yerle bir edersiniz. Aktosun’un ifadesiyle annenin bebeğin gözlerinin içine bakması, onu parmak uçlarıyla okşaması, sesiyle sakinleştirmesi vicdan eğitiminde önemli.

Bebeğiniz zamanla büyüyor. Heyecanlanıyor, şaşırıyor, mutlu oluyor ve bu duyguların karşı tarafta ne tepki uyandırdığına merakla bakıyor. Karşısında donuk, kaşları çatık, “He tamam tamam.” diyen bir ebeveyn görürse çocuk hislerinin bir karşılığı olmadığını düşünüyor. Bir çiçek gördüğünde “Anne baksana ne kadar güzel.” diyen çocuk, geçiştirildiğinde “Hımm demek ki bu kadar önemli değil.” fikrine kapılıyor. Veya sokakta üşüyen bir kedi görüyor, üzüntüyle ondan bahsederken ebeveyni, “Dokunma sakın, mikrop kaparsın.” diye kızıyor. Çocuk burada kediye üzülmemesi gerektiğini öğreniyor. Heyecanı ve üzüntüsü anlaşılmayan bu çocuk, duygularının anlamlı olmadığını düşünüyor, dünyayla arasındaki bağ zayıflıyor ve bencilleşiyor.

Bebek 0-2 yaş aralığında ihtiyaç eksenli yaşıyor. Aldığı tepkilerle bir şeyler hissetmeyi öğreniyor. Diyelim çocuk ağzını kapatmış ve yemek istemiyor. Ağzını tutup zorla yediriyorsunuz. Bu aslında ‘seni duymuyorum’ demek. Bebek daha minicikken bir insanın duyulmaması gerektiğini öğreniyor. 35 yıl sonra bu insana baktığınızda o da birilerini duymuyor zaten.

Üç yaşına geldiğinde ise ben merkezci bir döneme giriyor, o zamana kadar duyguları değer görmeyen çocuk, duyarlılığını kaybetmeye başlıyor, kendisinden başka hiç kimsenin değerli olmadığını düşünüyor. Sonraki yıllarda da vicdansızlaşma silsilesi sökün ediyor.

Baba ne kadar etkili?

Babanın vicdan eğitimindeki rolünü merak ediyoruz. Aktosun’a göre baba, anneye olan yaklaşımıyla hep aktif. Bebeğin huzurlu bir anneye ihtiyacı olduğu gibi annenin de ona destek veren bir eşe ihtiyacı var. “Baba evin en güçlüsü. Allah yaratılışına bir güç koymuş. Ses tonu farklı, sesini ekstra yükseltmesine gerek yok. Elleri büyük, parmağını ekstra sallamasına gerek yok. Bağırıp şiddet uyguluyorsa orantısız güç kullanmış olur. Baba kural koyar ve düzenli takip eder. Çocuğunu adam yerine koyarsa adam olur. Dalga geçerse, ezerse, duygularını yok sayarsa ergenlikte çarpık davranışlar ortaya çıkar. Ama güven telkin etmişse kişiliği, kimliği onaylanmış bir birey olur.” diye konuşan Aktosun, çocuğu disipline etmek için katı metotlardan kaçınılması gerektiğini dile getiriyor. Şayet baba, çocuğu disipline etmek için katı metotlar uyguluyorsa, çocuk savunma mekanizması geliştirip birinin onu üzmesi halinde donuklaşmayı öğreniyor. Sert ve kaba tavırlar onun hislerini durdurmasına neden olabildiği gibi, “N’oldu, kim üzdü seni, kıyamam sana.” şeklindeki abartılı tepkiler de bu mekanizmanın sağlıklı işlemesine engel oluyor.

Vicdansızlık öğrenilir

Çocuğumuz acımasızsa o sesi bir yerde biz kısmışızdır muhakkak. Çelişkili tavırlarımıza bir göz atalım. Eve gelen misafiri güler yüzle karşılayıp onlar gittikten sonra “Aman kalkmak bilmedi.” diyorsak ya da biri geldiğinde çocuğa “Yok” dedirtiyorsak, çocuk bu tutarsız tavırları fark ediyor. “Bugün ona yalan söyleyen babam, yarın bana da söyleyebilir.” diyen çocuğun güven duygusu zedeleniyor. Bu durumdan çıkmak için çarpık çözümler buluyor. Samimiyetsiz, yalan dolan tavırlar onun vicdanında makes buluyor. Vicdanın konuşmasından bunalan çocuk, bu hali normalleştirmeye girişiyor ve vicdanı katılaşmaya başlıyor.

Uzman psikolog Yasemin Yalçın Aktosun, dengeli davranmayı öneriyor. Ne çok duyarsız ne de abartılı… Ceza sistemini ise hiç tasvip etmiyor: “Çocuk yanlış yaptığı için tokat yediyse kendisiyle hesaplaşmaya fırsat bulamaz, iç sesi susar, öfkelenir ve ‘Oh olsun’ demeye başlar. Ceza verirseniz vicdanı harekete geçme ihtiyacı hissetmez. Davranışının sonucuna katlanmayı öğretmeliyiz. Eldivenini giymiyorsa elleri üşür, bu bir sonuç. ‘Eldiven giymediğin için ellerin üşüdü’ dediğimiz halde ‘Giymeyeceğim’ diye tutturuyorsa bırakalım o sonucu yaşasın, karar almayı öğrensin. Ceza vermek yerine çocuğa fırsat tanıyın. Aksi halde öfkeyle dolar, sorgulama ihtiyacı hissetmez, vicdanı olaya kapanır. Çünkü bedel ödemiştir.”

Çocuğun vicdanını suistimal etmeyin

Çocuğunuz doydu ama ağlama numarası yapıyorsunuz. Vicdan mekanizmasında teselli etme duygusu olan çocuk, sizi teskin etmek için uzattığınız lokmayı yiyor. Bir süre sonra, bu ağlamaların yalan olduğunu fark ediyor. Bakıyor ki vicdanı ona yanlış hamle yaptırdı. Sonraki ağlamalara karşı teselli etme yoluna gitmiyor. Aktosun, “Size kıyamıyorsa, sizden korkuyorsa bu duygular kullanılmamalı. Çocuğun duygularıyla oynanmaz.” diyor. Duyguları suistimal edilen çocuğun vicdanının yaralandığına dikkat çekiyor.

Bizim duyarlılığımızın çocukta yankı bulacağını aktaran Aktosun, çeşitli öneriler sunuyor: “Bitki yetiştirebilirsiniz veya parka gittiğinizde bitkilere karşı özenli davranabilirsiniz. Sokak hayvanlarına duyarlı davranabilirsiniz, kapının önüne bir su kabı koyup ‘Onlar susuz kalmasın’ diyebilirsiniz, engelli insanlara karşı hassas davranabilir, hasta ziyaretleriyle duyarlılığını geliştirebilirsiniz.”

Sanal dünya vicdansızlık aşılıyor

Bilgisayar oyunlarının çocukların gerçeklik algısına zarar verdiği su götürmez bir gerçek. Oyunlarda kafalar kopuyor, kanlar fışkırıyor ve bunların hepsinin karşılığında puan topluyor çocuklar. Kanın akması, birinin ölmesi vicdanı harekete geçirecek bir durumken gerçeklik algısını kaybeden çocuğu etkilemiyor. Hatta babasının ölüm haberini duyan çocuk, “Nasılsa bir canı daha vardır.” tepkisini verebiliyor.

Uzman psikolog Yasemin Yalçın Aktosun’a göre sanal oyunlar, çocuğun duygularını köreltmekle kalmıyor. Doğruyla yanlışın yerini değiştirmesine de sebep oluyor. Aktosun, kızıyla yaşadığı bir hadiseyi paylaşıyor: “Kızım bir çiftlik oyunu oynuyordu, baktım ağaçları kestikçe puan topluyor. Burada ağaç kesmek sevimli gösteriliyor. Bir ağacın büyümesinin yıllar sürdüğünü anlattığımda ‘Ama anne bu sadece oyun’ diyor ve kesilen ağaçlar onu üzmüyor. Benim üzüldüğümü görünce de şaşırıyor. Dikkat edilmezse bugün oyunda ağaç kesen, karakterleri öldüren çocuk büyüdüğünde de ‘Yükselmem için birilerini ezmem gerek’ diyor.” Aktosun, ebeveynin çocuğuyla beraber oynamasını, oyun üzerinde beraber düşünülmesini öneriyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.