Liderleri eleştirebilme hakkı

Liderleri eleştirebilme hakkı

Son yıllarda daha gösterime girmeden hakkında en çok konuşulan filmler listesine hızlı giriş yapan The Interview sonunda izleyicinin karşısına çıktı. Kısa sürede de rekor sayılacak bir seyirci sayısına ulaştı.

Peki, The Interview bütün bu kopan fırtınalara, oluşan sorunlara değecek bir yapım mı? Açıkçası sinemasal olarak pek bir artısı yok. Ancak bir ülkenin liderine yönelik eleştiri ve şakalar, alışık olmayanlar için fazla gelebilecek türden.

Dave Skylark (James Franco) Skylark Tonight isimli bir program yapmakta ve magazin dünyasının ünlülerini ağırlayarak onların hayatlarıyla ilgili itiraflarda bulunmasına çalışmaktadır. Programın 1000. bölümünün ardından Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un (Randall Park) Skylark Tonight’a hayran olduğu ortaya çıkınca şovun yapımcısı Aaron Rapoport (Seth Rogen) bir röportaj ayarlamak için uğraşmaya başlar.

Kısa sürede isteklerine olumlu cevap alınca Dave Skylark üç hafta içinde Kim Jong-un ile röportaj yapacağını açıklar. Bu haberden sonra çoğu kişi onu eleştirse de CIA kapısını çalar ve Dave ile Aaron’dan röportajdan önce Kim’i öldürmelerini ister.

CIA’in isteğini kabul edip Kuzey Kore’ye giden ikili burada pek de beklemedikleri bir ortamla karşılaşırlar. İnsanların açlıktan öldükleri bir ülke olarak bilinen Kuzey Kore’de marketlerde yiyecekler vardır, insanlar özgürce alışveriş yapabilmektedir. Hatta sokakta şişman bir çocuğa bile rastlarlar. Ne var ki bu daha olayların başlangıcıdır. Ayrıca gördüklerinin bir de arka yüzü vardır.

The Interview’a Amerika tarafından bakılırsa çok büyük sorun olacak bir yapım gibi durmuyor. Seth Rogen’ın Evan Goldberg ile yönettiği film, ikilinin daha önceki yapımlarına benzer nitelikte. Onlar kendileriyle alabildiğine dalga geçen, liderler hakkında her türlü esprinin yapılabileceğini düşünen bir kuşağı temsil ediyorlar. İzleyici kitlelerine bakınca da düşüncelerini özgürce ifade etmek üzere yetiştirilmiş gençler oldukları görülüyor.

Üstelik Sacha Baron Cohen The Dictator’de birebir olmasa da Muammer Kaddafi ile dalga geçmiş, Quentin Tarantino Inglourious Basterds filminde Adolf Hitler’i öldürmüşken başka bir liderle geçmek neden sorun oluştursun diye de düşünülmüş olunabilir. Ne var ki Hollywood bugüne kadar ya kendi liderleriyle ya da ölmüş yabancı liderler ile dalga geçti veya onların hakkında başka açılardan film çekti. Şimdiyse ilk defa yaşayan ve ABD’li olmayan bir lider eleştiriliyor.

Normalde liderlerin kendileri hakkında yapılabilecek eleştirilere, esprilere açık olması gerektiği düşünülür. Hatta kamuoyunda daha fazla göründükleri için bu esprilerin dozajı da artabilir. Fakat ülkeyi diktatörce yöneten, kendisini neredeyse kutsal ilan eden liderler insani özelliklerinin gösterilmesine hoş bakmazlar. Tabii liderin tek otorite gibi göründüğü ülkelerde sanat da özgürce gelişemediği için bir filme, sinemasal ölçüde cevap verecek pek fazla kişi bulunmaz ve olay siyasi bir boyuta çekilir.

The Interview da halkı tarafından kutsallaştırılmış bir liderin parodisini yapınca sorunlar doğal olarak diplomatik krize kadar ulaşıyor.

Olaya tek taraflı bakmamak lazım. Rusya Obama’yı konu alan ve aynı ölçüde eleştiren, dalga geçen bir film yapıp sonunda onu öldürse nasıl karşılanır, ABD halkı buna nasıl bakar onu da düşünmeli insan. Zira ABD’liler kendi liderlerini kendilerinin eleştirmesine ses çıkarmıyorlar ancak aynı üslubu yabancı bir ülke sinemacılar kullandığında ne olur pek bilinmez. Yine de herkesin hemfikir olacağı gerçek ABD’nin hackerlar ve diplomatlarla cevap vermek yerine işi sinemacılarına bırakacağıdır.

Steriotipler üzerinden abartılı bir şekilde ele aldığı konuyu işleyen The Interview bu kadar konuşulmasa birkaç yıla çok az kişinin hatırlayacağı bir film olarak kalabilirdi. Sonuçta Kuzey Kore’deki yaşam koşullarının hiç gösterilmediği, sadece kimi diyaloglarda geçtiği, tüm ağırlığın Kim Jong-un’a verildiği yapım bir liderin parodosi olmanın çok ötesine gitmiyor.

Bir önceki filmleri This is The End de kendileri ile dalga geçen ekibin son filmi, Seth Rogen’in mizah anlayışını sevenler için hoş gelebilecek bir yapım. Tabii şimdi ifade özgürlüğünün yeni bir noktası olarak da görülüyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.