Kutsal emanetler bugüne ne anlatıyor?

Kutsal emanetler bugüne ne anlatıyor?

Mukaddes Emanetleri, asırlardır hürmet ve muhabbetle koruyor, gözyaşlarıyla ziyaret ediyoruz. Peki bu emanetlerin hatıralarını, taşıdıkları zatların hayatlarını ne kadar örnek alıyoruz?

 

İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz Hz. Muhammed döneminde ya da öncesi ve sonrasında yaşamış, ahlâklarıyla her çağda örnek teşkil edebilecek insanlardan günümüze birkaç parça eşya ulaşabilmiş. Kutsal birer emanet saydığımız bu değerli mirasların hatılarını taşıdıkları insanların, hayattaki duruşları ders niteliğinde boyutlar taşıyor.

 

Hz. Ebubekir, maaşından artırarak biriktirdiği paraları devlet hazinesine bıraktı

 

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sas) vefatından sonra halifelik görevine gelen Hz. Ebubekir (ra) ömrünün sonuna yakın bir zamanda Hz. Ömer (r.a)’e şu tavsiyelerde bulunmuştur: “Hak ağırdır, uygulaması zordur ama sonu hoştur. Batıl ise hafiftir, kolaydır ama sonu kötüdür. Şüphesiz Allah’ın emirleri zamanında ve hakkıyla yapılmalıdır. Sen insanların hepsine adaletle davransan, sadece birine zulmetsen neticede bu zulüm sana dönüp gelir. Vasiyetime uyarsan sana ölümden daha sevimli bir şey olmaz. Zaten ölüm mutlaka sana gelecek. Eğer vasiyetimi zayi edersen, yerine getirmezsen, bu sefer ölüm sana zor gelir. Fakat istesen de ölümün gelmesine engel olamazsın.”

 

Hz. Ebubekir, vefatının ardından bıraktığı testiyle de önemli bir ders vermiş. Bu büyük sahabi vefat edeceği zaman, kendisinden sonra halifelik vazifesini yüklenecek olana verilmek üzere vasiyet ettiği bir testi bıraktı. Hz. Ömer halife olunca testiyi kendisine verdiler. Halife testiyi kırdırttı. İçinden küçük küçük paracıklar ve bir mektup çıktı.

 

Mektupta şunlar yazıyordu: “Bu paralar, bana verilen maaştan arta kalanlardır. Ben Medine’nin en fakirini kendime ölçü kabul etmiştim. (Ona göre yaşadım.) Artan miktarı bu testiye koydum. Bunlar hazinenin malıdır.” Hz. Ömer, mektubu okuyunca ağlamaya başladı. Hem ağlıyor, hem de şöyle diyordu: “Kendinden sonrakilere çok ağır bir yük bıraktın Ya Ebubekir!”

 

Örnek hayatıyla her çağa ahlak dersi veren Hz. Ebubekir’in (r.a) bize kadar ulaşan kılıcı Topkapı Sarayı’nda sergileniyor.

 

Halk, Halife Hz. Ömer’den hesap sorabiliyordu

 

Hz. Ömer halife iken hutbede iken “Dinleyin ve itaat edin!” dediğinde bir vatandaş, “Ne dinleriz ne de itaat ederiz.” şeklinde itiraz eder. Bunun karşısında sakinliğini koruyan Halife, “Neden?” diye sorar.

 

Cevap olarak; “Ya Emire’l-Müminin, herkese kumaş dağıtıldı; ama hiçbirimiz o kumaştan bir gömlek diktiremedik. Şimdi görüyorum ki sen o kumaştan bir gömlek yaptırmışsın. Bir de kalkıp bize nasihat ediyorsun.” şeklinde karşılık alan Hz. Ömer hemen oğluna yönelir. Abdullah b. Ömer’e “Oğlum Abdullah” der; “Kalk ve gerçeği söyle.” Hz. Abdullah, durumu izah eder: “Doğrudur, o kumaştan bir gömlek yapmak imkânsızdı; ancak ben kendi hissemi babama verdim. O kumaşları bir araya getirdik, babama gömlek diktirdik.”

 

Huzurun yeniden sağlandığı mescitte, “Şimdi konuş ya Halife! Hem dinleriz hem de itaat ederiz!” sesleri yükselir.

 

Hz. Ömer, halifeliğe başlamadan önce halka “Ben yanlış yaparsam beni nasıl düzeltirsiniz?” sorusunu sorduğunda “Seni kılıçlarımızla düzeltiriz.” cevabını alır. Bu tepki karşısında sinirlenmez, belki de mutlu olur.

 

O ki Efendimiz’in doğruluğundan ve adaletinden emin olduğu Hz. Ömer… Halkın önünde hesap vermekten geri durmuyor. Halkın merak ettiği, şüpheye yol açan durumu gönül rahatlığıyla açıklığa kavuşturuyor.

 

Doğruluk ve dürüstlük adına yaşayan Hz. Ömer’den günümüze ulaşanlar arasında kılıçları da var. Müslümanlık adına yaptığı savaşlarda cesurca kullandığı kılıçları şu an Topkapı Sarayı’nda sergileniyor. Osmanlı padişahlarının tahta çıkışlarında yapılan kılıç kuşanma merasimlerinde çoğu zaman bu kılıçlardan biri kullanılmış.

 

Hazreti Fatıma’nın (r.anha) güzel ahlâkı

 

Hz. Fâtıma Validemiz, bir gün elinde bir gerdanlıkla Allah Resulü’nün huzuruna gelir. Allah Resulü (sas) ona şöyle buyurur: “İster misin ki halk desin; Resulullah’ın kızı, elinde Cehennem’den bir zincir taşıyor?” Bunun üzerine Hz. Fatıma Validemiz zinciri çarşıya gönderip sattırır, parasıyla bir köle satın alır ve onu azat eder. Bu olanlar Resulullah’a (aleyhissalâtu vesselâm) anlatılınca “Fatıma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun!” buyururlar.

 

Hz. Fatıma (r.anha) evin zor işlerinde büyük zahmete katlandığından, Hz. Ali (ra) kendisine Resulullah (sas)’in yanına gidip bir hizmetçi talep etmesini ve böylece ev işlerinde yardımcı olmasını söyler. İslam Peygamberi (sas) kızının isteğinden haberdar olduğu vakit şöyle buyurur: “Ey Fatıma, sana öyle bir şey vereceğim ki hizmetkârdan ve dünyada ne varsa hepsinden daha değerlidir. Namaz kıldıktan sonra 33 kez Allahü Ekber, 33 kez Elhamdülillah ve 33 kez Sübhanallah de ve hepsini Lailahaillallah ile hatmet. Bu iş sana istediğinden ve dünyada ne varsa ondan daha iyidir.” Hz. Fatıma (r.anhâ), bu hediye verildiği vakit şöyle karşılık verir: “Allah’tan ve Resulü’nden razı oldum.”

 

İki Cihan Sultanı’nın kızının gayet mütevazı yün hırkası da bugün Mukaddes Emanetler arasında. Yeşil atlas üzerine sırma ile kelime-i tevhid ve Çehar Yar-Güzin esamii işli bohça içinde muhafaza edilen hırka, devetüyü renginde yünlü kumaştan ve geniş kollu. Model olarak bol ve düz bir feraceyi andırıyor. Birçok yerleri erimiş, harap haldeki hırkanın içinin bazı kısımlarında mavi astar, göğüs kısmında ise örme düğmeler var. “Kırım Hanı sülalesinden Fatıma Sultan’ın terekesinden zuhur edip Hazine-i Hümayun’a gelen eşya” ile birlikte Topkapı Sarayı’na geldiği kayıtlı.

 

Tövbe eden Ka’b’a Efendimiz hırkasını hediye etti

 

Hazreti Peygamber Aleyhisselam, İslâm dinini tebliğe başladığı zaman pek çok muhalif mukavemetle karşılaşmıştı. Muhaliflerden biri de şair Ka’b’dı. Hazreti Peygamber (sas) tarafından göründüğü yerde öldürülmesi için ferman sadır oldu. Kardeşi Buceyr 628’de Müslümanlığı kabul edince, Ka’b, onu kınamak için Hz. Muhammed’in aleyhinde hicviyeler söyledi. Hz. Muhammed, Ka’b’ın öldürülebileceğini, kanının helal olduğunu ilan etti. Kardeşinin ikazı üzerine pişman olan Ka’b, hakkındaki öldürülme emrine rağmen gizlice Medine’ye geldi ve Huzur-ı Peygamberiye çıkarak tövbe edip imana kavuşan bir kimsenin geçmiş hatalarının bağışlanıp bağışlanmayacağını sordu. Resullullah’ın (sas) müspet cevabından sonra “Züheyr oğlu Ka’b olsa da mı?” diyerek sorusunu tekrarladı. Hz. Peygamber (sas) yine tasdik edince kendisini tanıttı ve daha sonraları Kaside-i Bürde (Hırka Kasidesi) ismiyle meşhur olacak manzumesini okumaya başladı. “Muhammed (sas) kınından çıkmış keskin bir kılıçtır/ Cihan O’nu ilahi nurundan feyiz alır” mısralarına geldiğinde Cenab-ı Resul (sas) sırtından hırkasını çıkarıp Ka’b bin Züheyr’in omzuna bıraktı. Re­sû­lul­lah’ın Ka’b’a verdiği hırka Hicret’in 26. yılında vefat edinceye kadar yanında kaldı. Hz. Muaviye’nin (ra), “Resulullah’ın hırkasını bize sat.” teklifini Ka’b (ra), “Ben, Resulullah’ın hırkasını giymek hususunda hiç kimseyi kendi­me tercih etmem!” diyerek reddetti.

 

Peygamber Efendimiz’in (sas) Züheyr oğlu Ka’b’a verdiği hırka 124 cm boyunda, siyah yünlü kumaştan dikilip içi daha kaba şekilde dokunmuş krem renk yünlü kumaşla kaplanmış. Ön kısmın sağ tarafında 23×30 cm ebadında bir parçası noksan. Hırka şu anda Topkapı Sarayı’nda Hırka-i Saadet Dairesi’nde muhafaza ediliyor.

 

Hz. Muhammed (sas), Veysel Karani’den ümmeti için dua istemişti

 

Veysel Karani (Üveys el-Karenî) Hazretleri, Hazreti Peygamber (sas) zamanında Yemen’de yaşamış, iman etmiş, fakat O’nunla (sas) görüşmek kendisine nasip olmamıştı. Hadis-i şerifte ‘tabiinin (sahabelerle görüşenlerin) en hayırlısı’ olduğu belirtilir. Hazreti Muhammed (sas), Hazreti Ömer’den hırkasının Veysel Karani Hazretleri’ne ulaştırılmasını  isteyip, Üveys’in hırkasını giyip ümmetine dua etmesini vasiyet etmişti.

 

Hırka, Veysel Karani’nin vefatından sonra kendisi evlenmediğinden ağabeyinin torunları tarafından muhafaza edildi. H. 1027 (M. 16189’de de aynı soydan Şükrullah Efendi tarafından İstanbul’a getirildi. Topkapı Sarayı’nda muhafaza edilen hırkaya Hırka-i Saadet denildiği gibi Veysel Karani Hazretleri’ne hediye edilen hırka da Hırka-i Şerif ismiyle anılıyor. Şükrullah Efendi, Hırka-i Şerifi Fatih’teki Akseki Mescidi civarındaki konağında muhafaza etti. Neslinden gelenler her yıl Ramazan ayında bulunduğu mekânı ziyarete açık tutardı. Hırka-i Şerif, günümüzde Abdülmecid’in 1851’de hususi surette yaptırdığı Hırka-i Şerif Camii’nde muhafaza edilmekte ve Ramazan aylarında ziyarete açılmakta.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.