Amerikan tarihinde bir ‘deha’: Lincoln

Amerikan tarihinde bir ‘deha’: Lincoln

(Sinema-Analiz)   Geçtiğimiz hafta gösterime giren Steven Spielberg imzalı ‘Lincoln’ tıpkı bir zaman makinesiyle yolculuk yapmışız gibi bizi sivil savaş ve kölelik zamanının Amerika’sına götürüyor. Filmin ilk sahnesinden son sahnesine kadar üzerimizde bıraktığı etki gerçeğin karmaşıklığı ve kimi zaman anlaşılmazlığı karşısında şaşkınlaşan insanın haliyle aynı. Ülkenin varlık mücadelesi verdiği bir dönemi, dönemin efsaneleşmiş isminin son 4 ayıyla anlatan Spielberg tüm sinema eleştirmenlerini de etkilemeyi başardı.

Politik konulu filmlerin çoğunlukla başarısız bulunduğu sinema eleştirmenleri arasındaki ortak kanı. Ancak Spielberg, Tony Kushner’ın yazdığı senaryoda Lincoln’ın dehasını ve ‘yarı kutsal’ karakterini iki buçuk saat içinde tüm inandırıcılığıyla ortaya koymuş. Film köleliğin kaldırılması ile ilgili 13. Yasal Düzenleme’nin (13th Amendment) etrafında şekillense de dönemin tek önemli meselesinin bu olmadığını hissediyoruz. Arka salon mantığıyla hazırlanan filmde Lincoln’ın özel hayatından, aile ilişkilerine, yetiştiği toprakların özelliklerini barındıran nevi şahsına münhasır karakterinden mücadelesini vermek zorunda olduğu sayısız zorluğa dair pek çok ayrıntıyı yakalamak mümkün.

Last of the Mohicans, Gangs of New York ve There Will Be Blood filmlerinden tanıdığımız Daniel Day Lewis, şüphesiz filmin hafızalara kazınacak ismi. Oynadığı karakteri sinema izleyicisinin gözünde ete kemiğe büründüren Lewis bu rolle bir kez daha büyük bir aktör olduğunu tasdiklemiş oldu. Lewis 2010 yılında Lincoln filmindeki rolü için Springfield Illinois’e giderek sivil savaşın en önemli figürünün hislerini yaşadığı topraklarda vakit geçirdi. Kendisiyle yapılan bir röportajda da o toprakları sessizce dakikalarca dinlediğini ve gözlemleriyle fiziki atmosfer arasında bağlar kurduğunu anlattı.

Kuzey güney iç savaşının en kanlı yıllarında Gettysburg’de yaptığı konuşmayla tarihe geçen Lincoln, Union çevresinde bir birlik kurulmasını sağladı. Lincoln’ın iç savaşı daha da kanlı hale getirebilecek omasına rağmen köleliği kaldıran yasal düzenlemeyi yapmış olması ‘destructive creativity’nin de en önemli örneklerinden. Varolan yapıyı, daha iyisine ulaşma ideali için yıkmak olarak da nitenlendirebileceğimiz ‘destructive creativity’ demokrasinin önemli bileşenlerinden bir tanesi. Varolan yapının kurucularının gücünün el değiştirmesine de sebep olan ‘destructive creativity’e ancak gelişmiş demokrasilerde rastlamak mümkün. Tüm insanların Allah’ın karşısında eşit yaratıldığı idealinin Amerikan ideali olduğunu Gettysburg konuşmasında (Gettysburg Address) belirten Lincoln köleliğin kaldırılmasıyla da endüstri devrimine ve kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan bir adım atıyor. Tarihin önemli dönüm noktalarından bir tanesi olan bu karara ulaşmak da kolay olmuyor.

Amerika tarafından hikayesi çok iyi bilinen Lincoln’ın mensubu bulunduğu Cumhuriyetçi Parti’yi köleliğin kaldırılmasına ikna etmeye çalışması filmin ana temasını oluşturuyor. Kapalı kapılar ardında yapılan uzlaşma toplantıları sırasında Lincoln’ın oğlunu kaybettiği için bunalıma giren eşiyle kurduğu ilişki de oldukça kırılgan ve izlemeye değer. Bir lideri hayatın her yönünden gelen sorunların ortasında mücadele verirken resmeden filmin temposu içeriğinin ağır siyaset oluşuna rağmen düşmemesi de bir o kadar ilgi çekici.

Film, özellikle güncel siyasetin açmazlarından bir tanesi olan kutuplaşmaya göndermeler yapıyor. Lincoln zamanında daha çok şimdiki Demokratik Parti’nin değerlerine sahip Cumhuriyetçi Parti’nin savaşın ortasında köleliği kaldırmaya çalışıyor olması da Amerika’nın her koşulda ilerlemeye ve çok kollu çalışmaya alışkın yapısıyla ilgili ipuçları veriyor. ‘Lame-duck’ olarak tabir edilen seçimle yeni kabine arası süreçte bulunan Demkorat bir çok senatörden de oy toplamak zorunda kalan Lincoln, Meclis Başkan’ının da çok görülmeyen şekilde oy kullanmasıyla 13. Yasa Düzenlemesini Senato’dan geçirmeyi başarıyor.

Amerika’nın filizlendiği değerler silsilesini anlamak, siyasi ve askeri alandaki mücadelesine tanık olmak için asla kaçırılmaması gereken bir film. Filme dair son söz A. O. Scott’ın yorumu olsun: “Gidin ve bu filmi görün. Kimi sahnelerde kafaları karışsa ve huzursuz olsalar da çocuklarınızı da götürün. En sonunda sıkılmak ve kafa karışıklığı da demokrasinin bir parçası değil mi?”    [iframe width=”560″ height=”315″ src=”http://www.youtube.com/embed/qiSAbAuLhqs” frameborder=”0″ allowfullscreen]

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.