Related Articles
Türkiye, hukukun üstünlüğüne meydan okuyor
Kamusal düzeni baskı yoluyla yöneten ve sert bir siyasi üslubu benimseyen bir yönetim istikrarını hızla kaybedebilir. Türkiye ne yazık ki uluslararası toplumun hayranlığı ve güvenini kaybetmeyle karşı karşıya. Bu güven zedelenmesi ülkenin ticari ilişkilerini de etkileyecektir. Baskı ve otoriterliğe başvuran bir ülkenin siyasi kurumlarına güven azalacaktır. Bu türden bir kayıpla diğer ülkelerle olan ilişkiler de gergin hale gelecektir.
Son zamanlarda, uluslararası insan hakları örgütleri, gazetecilerin tutuklanması, işten çıkarılması yoluyla basına gözdağı veren ve sansür uygulayan AK Parti iktidarına yönelik sert suçlamalar içeren raporlar yayımladı. Avrupa Birliği, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı da ifade ve basın özgürlüğünün iktidar tarafından sınırlandırılmasıyla ilgili ciddi endişelerini dile getiriyor.
Aynı şekilde, Avrupa Birliği üyeleri, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün korunmasını garanti eden Kopenhag Kriterleri’nden Türkiye’nin giderek uzaklaştığı uyarısında bulunuyor.
Hukukun üstünlüğü olmadığında, Anayasa, devletin yürütme ve yasama organları tarafından ihlal edilebilir. 2014 yılında iktidar, devletin talimat ve müdahalesi altında çalışan sulh ceza hâkimliklerini kurdu. Geçtiğimiz günlerde, yargı bağımsızlığını altüst eden bir siyasi müdahale gerçekleşti. İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi’nin ulusal bir yayın kuruluşunun müdürü ve 64 şüpheli hakkında vermiş olduğu tahliye kararı sulh ceza hakimliği tarafından reddedildi.
Devletin kendi savcılarının verdiği bu kararı reddetmesinin ardından HSYK, tahliye kararını veren hâkimleri de görevden aldı. Bu hâkimler daha sonrasında tutuklandı. 64 şüphelinin tutuklanması büyük ihtimalle siyasi bir cezalandırma eylemiydi. Açıkça görülüyor ki HSYK’nın, hâkimleri görevden alması ve tutuklanmaları devletin siyasi hedef(ler)ine uygun yapılmaktadır.
Bir ülkenin siyasi istikrarını koruyabilmesi, vatandaşların özgürlüğüne saygı duymasına ve herkese eşit muamelede bulunmasına bağlıdır. Devletin bütün yetkileri elinde tutarak aynı fikirde olmayanları sindirmek için bir güç olarak kullanması bir kez daha insan haklarının muhafazası için hukukun üstünlüğünün kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Uluslararası toplumda itibar kazanmanın ve bu topluluğun saygıdeğer, güvenilir bir üyesi olmanın en temel şartı, hukuku ve adaleti tesis etmekten geçer. Devletin sahip olduğu gücü siyaseten istismar etmek ve bunu meşru görmek bir ülkeye ciddi zarar verir. Bu da ülkenin itibarını zedeleme sürecinin başlangıcıdır.
*Anayasa hukuku emekli profesörü. Kanada Queen Üniversitesi Hukuk Fakültesi eski dekanı.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment