Fethullah Gülen Hocaefendi: Her günah bir başka günaha çağrıdır
Fethullah Gülen Hocaefendi, son yayınlanan sohbetinde müminin düşünce, inanç ve gayret hayatı adına bir kere kazanmış olmasının yetmeyeceğini belirterek, “Nâmütenâhi istikâmetinde yolculuk nâmütenâhidir deyip ‘Daha yok mu?’ mülahazasıyla hiçbir durakta durmama ve hep hareket halinde bulunma bu işin ruhudur.” diyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yeni sohbeti herkul.org sitesinde yayınlandı. Hocaefendi 412. Nağme: “Daha Yok mu?” Arayışı ve Cennetin Mü’minlere İştiyakı” isimli hasbihalde önemli noktalara değindi. ‘Her günah bir başka günaha çağrıdır’ sözünü hatırlatan Hocaefendi, bu sözü bir örnekle açıkladı: “Mesela; hırsızlık yapan kişi, bir günah işlemiştir; basiretiyle hareket edip Efendimiz’in (sas) o mevzuda tavsiyesine uysa, kalbe konan o lekeyi silse, günaha çağrının ağzına bir fermuar vursa, onun başka bir günahı çağırmasına meydan vermese, bir yönüyle yarı yolda bile olsa geriye dönmüş, arınmış olacaktır. Fakat öyle yapmadığı takdirde, kendisine çaldı diyen insanlarının gıybetini etmek, onlara iftira etmek suretiyle onları karalayarak esas kendi kapkara durumunu örtmek isterse, o tek günah başka günahlara yol açacaktır. Halk nazarında yitirilmiş itibarını yeniden kazanma, nefis ve enaniyet abidesini ikame etme/dikme adına başka günahlara girecektir.”
“İnsan dünyada marifet hesabına ‘Daha yok mu?’ ufkunda yolculuğuna devam ederse, herhalde cennet de ötede ona ‘Ben sana müştakım, gel arkadaş!..’ diyecektir.” diyen Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, hayatı boyunca hep günahtan günaha, hatadan hataya sıçrayanlar için ise, “O masiyet yolunda ‘Hel min mezid?’ yolcusu olmuş kimseleri cehennem bir çeşit iştiyakla beklemektedir; bazıları yüzükoyun, bazıları sürüm sürüm içeriye atıldıkça, o ‘Daha yok mu?’ diyecektir. Cennet’in de ‘Hel min mezid?’ demesi söz konusudur. Cennetin de hakiki müminlere karşı iştiyak, alaka ve irtibatından bahsedilebilir.” dedi.
“‘İbadetin en faziletlisi, devamlı olanıdır az olsa bile.’ Bir gün farzıyla, vacibiyle, sünnetiyle, 40 rekat namaz günün değişik saatlerine bağlanarak bir sorumluluk şeklinde size yüklenmiş, bunu ihmal etmek mümkün değil, bunu ihmal edemezsiniz. Ama önemli olan mesele, bu yaptığınız işleri devamlı yapmaktır. Üstad Hazretleri Ayetül Kübra’sında ‘Hel min mezid?’ diyor, ‘Daha yok mu?’. Bu, Kur’an-ı Kerim’de cehennemin cehenneme atılacaklara iştiyakının sesi soluğudur. Şimdi onun bir yönüyle zıt kutbu da şudur: Cennet yolunda ‘Hel min mezid?’… Bu açıdan da hakiki müminler cennete olan iştiyaklarından daha ziyade cennetin onlara olan iştiyaklarıyla öyle bir alakaları, irtibatları vardır.
Kur’an-ı Kerim, ifade buyuruyor: “Yakıtı onun insanlar ve taşlardır.” Taşların zikredilmesi meselesi ateşin şiddetini ifade etme adına. Granitleri bile eritebilecek mahiyette bir şey. Fakat hayatı boyunca hep günahtan günaha sıçramış, hatadan hataya sıçramış, hata başka bir hataya çağrı olmuş, başka bir hataya kapı aralamış, başka bir hatayı davet etmiş. Sürekli hatadan hataya sıçrayarak bir yönüyle o günah adına bir hel min mezid yolcusu olmuştur. Dolayısı ile cehennem onu iştiyakla beklemekte. Yani ateş bazıları yüzükoyun, bazılarıysa sürüm sürüm gelenler içeriye atıldıkça, “Daha yok mu?” diyecek. Hazreti Pir sadece iman mevzuunda diyor bunu… Bu dinin insanın tabiatına mal olması, tabiatının bir derinliği haline gelmesi, insanın olmazsa olmazı haline gelmesi…
YAPTIĞINIZ BİR İYİLİK, BAŞKA BİR İYİLİĞE ÇAĞRIDIR
Nasıl ki bir kötülük diğer bir kötülüğe çağrıdır, aynen öyle de bir iyilik, yaptığınız bir şey o da farklı bir iyiliğe, başka bir iyiliğe çağrıdır. Yani siz hiç farkına varmazsınız. Namazınızı kemal-i hassasiyetle eda ettiğinizde, içinizde zekât verme duygusu belirir. Bir yerde birinin ihtiyacını gördüğünüz zaman hemen böyle tasadduk duygusuyla coşarsınız, heyecanlanırsınız. Bir güzel ibadet yapıyorsunuz, o başka ibadetlere kapı aralama demektir. Günaha döneyim, geriye dönelim. Hazreti Pir, “Her bir günah içinde küfre giden bir yol vardır.” diyor. Demek ki bir günah işleyince o günah başka bir günaha çağrı oluyor. Bu Efendimiz’in (sas) o mevzudaki hadisi ve Kur’an’ın ifadesiyle tam örtüşen bir gerçektir. Buyuruyor ki, “Bir insan bir hata yaptığı zaman kalpte bir leke meydana gelir.” Çok ciddi bir istiğfar duygusu, bir tevbe duygusu, bir inabe duygusu, bir evbe duygusuyla hemen silkinip ondan sıyrılmazsa o başka bir şeye, bir virüsün başka bir virüsü çağırmasına yol açar. Düşünün mikroplar bir dişin dibine musallat olunca, onun minesini aşındırınca adeta başkalarına çağrı yapar ve ‘Burada bize iş var arkadaş.’ der. Ve günah böyle kalpte bir kararma meydana getirince başka bir günaha çağrıda bulunuyor. ‘Bu kalp tam bize göre, burada bize iş var’ diyor.
Her işlediği günah, bir başka günaha çağrı, bir başka günaha çağrı, küfre doğru o kadar çok yol oluyor ki artık bir tane değil. Örnek, hırsızlık yapıyor adam… Âlem de duyuyor, öğreniyor bunu, şimdi bir günah işledi burada. Basiretiyle hareket etse, Efendimiz’in (sas) o mevzudaki tavsiyesine uysa, kalbe konan o lekeyi silse… O çağrının, günahın ağzına fermuar vursa, başka bir günahı çağırmasına meydan vermese, bir yönüyle yarı yolda bile olsa geriye dönmüş olacak, arınmış olacak. Fakat öyle yapmadığı takdirde, çaldın sen deyince, “hayır ben çalmadım, bu benim hakkımdı bu kadar” veya kendisine çaldı diyen insanlara başka bir şeyler mesela gıybet etmek, iftira etmek suretiyle onları karalayarak esas kendi kapkara durumunu örtmek, setretmek ister. Şimdi bakın bir günah başka bir günaha nasıl çağrı oluyor.
KUR’AN’I TAHKİR ETME MEVZUUNDA KÜFRE DOĞRU ATILAN BİR ADIM SİLİNMEZ
Tevbe ve nedamet edip mesela bazılarının yaptıkları gibi civanmertçe, bir gazeteci bile dedi yani, bakara makara dediği zaman, “maalesef dedik ve milletten özür dilerim” dedi. Bu tabii bir günahtı, milletten özür dilemekle, Kur’an’ı tahkir etme mevzuunda küfre doğru atılan bir adım silinmez. Ancak o bile bir civanmertliktir. En azından millete karşı bir civanmertliktir. Fakat öyle değil de burada makarayı çeviriyor bir taraftan makara döndükçe yeni sarmalar oluyor. Bu defa insan kendisini günah sarmalları içinde buluyor. Ondan bir daha sıyrılıp çıkması çok zor oluyor. Nefis, şeytanın tesirini insan üzerinde kullanan bir mekanizma, bir sistem, bir santraldir. Sinyallerini ona gönderir şeytan. Nefis de sizin üzerinizde tesiri icra eder. Nefis iyi olmaya da müsait, insan mahiyetinde Allah’ın koyduğu kömür gibi bir şeydir. Fakat kimyevi yapı itibarıyla elmasla arasında sadece 1 derece vardır. Allah onu mahiyetinize koymuştur ki içinizde bir şeytan var. Her zaman bana sığının. Ta şeytanın tesiri kırılsın.
İNSAN ‘HEL MİN MEZİD?’ DÜŞÜNCESİ İLE DAHA AZ HATAYA DÜŞER
Siz öyle bir düşman karşısında sürekli “Allah’ım bütün şeytanların, insî cinnî şeytanların şerrinden ve kötülükle, şiddetle kötülüğü emreden nefsi emarelerin şerrinden sana sığınırım” dediğiniz zaman onun ağzına fermuar vurmuş olursunuz bir yönüyle. İnsan bu mevzuda da iyilik adına ‘hel min mezid’ kahramanı olursa imanını ibadetü taatla takviye eder. Allah (cc) müşahede lütfeder ona. İhsan ruhu inkişaf eder. Allah’ı görüyor gibi kulluk yapmaya başlar. Allah tarafından görülüyor olma mülahazasıyla Allah karşısında eğilir kalkar, doğrulur, yatar eder filan… Bir ‘hel min mezid?’ yoluna girer burada… Derken insan mahiyetindeki bakın kimyevi bir kademeyle sıçrayıp elmas olma ihtimali olan o şey birden nefs-i levvame olur. Kur’an-ı Kerim bunu da ifade ediyor ve ona kasem ediyor. Kötülüklerden dolayı kendi kendini kınayan demektir bu. Yuf sana bir kere daha gözünü haram açtın. Yuf sana bir lokma haramı ağzına götürdün. Yuf diyebiliyorsa sana bir diğerine adım atmama mevzuunda onun için çok önemli bir tembihtir. O zaman daha az hataya düşersin. Hel min mezid sayesinde olur bu.
‘BENİM YAPTIĞIM HER ŞEYİ ALLAH GÖRÜYOR’ DÜŞÜNCESİ FENALIKLARA KARŞI SİPERDİR
İhsan, Allah’ı görüyor gibi kulluk yapmaktır. Ellerini dizine koyduğun zaman, sanki zat-ı ulûhiyet karşısında eğiliyorsun gibi. Kalkıp el pençe divan durduğun zaman, O’nun karşısında bir elif gibi dümdüz durma mülahazasıyla yine Allah’ı görüyor gibi. Başını yere koyduğun zaman gün geçti O’nun büyüklüğü, ululuğu, azameti karşısında; ‘Sübhane Rabbiyel âlâ’, âlâlardan âlâ, en âlâ demek. Üstü âlâ olmayan, o Allah’ı ben, tesbih ü takdis ediyorum. ‘Sübhane Rabbiyel âlâ’ o demektir. Bütün bunlar bir yönüyle ‘hel min mezid’ yolculuğunda Allah’ı görüyor gibi yapmak. Hiç olmazsa diyor; görüyor gibi olmasa bile O’nun tarafından görülüyor olma mülahazasıyla yapmak. Yav benim yaptığım her şeyi Allah görüyor. Bu bir taraftan fenalıklara karşı şuurdur, siperdir. Allah görüyor.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment