Ekrem Dumanlı, Huffington Post’a konuştu: Gazetecilere gözdağı veriliyor
ABD’nin en çok okunan dünyaca ünlü haber portalı Huffington Post’a konuşan Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, özgür medyaya darbe operasyonunun asıl sebepleri, Türkiye’nin gidişatı ve Hizmet Hareketi konusundaki soruları cevaplandırdı.
14 Aralık operasyonunun medya ve gazetecilere korku salmak amacıyla yapıldığını söyleyen Dumanlı, bir gazetenin genel merkezinin basılarak, yöneticisinin gözaltına alınmasının Türkiye’de daha önce yaşanmadığını vurguladı. Dumanlı, gazetecilere sürekli gözdağı verildiğini, medyaya yapılan baskıların her geçen gün arttığını dile getirdi.
Dumanlı, yaşananların AK Parti-Hizmet Hareketi çatışmasından ibaret olmadığını, ayrıca “devlete bağlı ve bağımlı olmayan Hizmet’in demokratik duruşunun birilerini rahatsız ettiğini” kaydetti.
Huffington Post yazarlarından Fairfield Üniversitesi Tarih Profesörü ve Akademik İlişkiler Başkan yardımcısı Yohuru Williams’a konuşan Dumanlı, Türkiye’nin antidemokratik gidişatından duyduğu derin kaygıyı dile getirdi.
Ekrem Dumanlı’nın Huffington Post’ta çıkan röportajının tamamı şöyle:
– Gözaltına alınmanızın sebebi nedir? Nelerle suçlandınız? Neden serbest bırakıldınız? Gözaltına alınan/tutuklanan tek basın mensubu olmadığınıza göre, bu gözaltı/tutuklamalar arkasındaki sebebin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Gazetede yayımlanan iki makale ve bir haberle bağlantılı olarak gözaltına alındım. İddia edilenlere göre, beş yıl önce El-Kaide’ye sempati duyan bir örgüt aleyhine haber yapıldığı, makale yazıldığı ve bu konudaki polis soruşturmasının böyle başladığı savunuluyor. Tabii bu tamamen gerçek dışı. Operasyonu yaptıran emniyet genel müdürü, şu an AK Parti milletvekili. Eski İçişleri Bakanı ve bir önceki İstanbul Valisi Muammer Güler, polisin yaptığı o operasyon hakkında basın açıklaması yapmıştı… Serbest bırakıldım, çünkü delil olarak sundukları şey, iki yazı ve bir haberden oluşuyor. Onları ben yazmadım. Üstelik o yazılarda suç unsuru da bulunmuyor. Asıl sebep gözdağı vermek, gazetecilik yapmamıza engel olmak.
– Bu, Türkiye’de basın mensuplarının ilk kez gözaltına alınması değil. Esasında Türkiye, tutuklanan ve hapse konulan (attırılan) gazeteci sayısında dünya sıralamasında epey yukarılarda yer alıyor. Bunun niçin böyle olduğunu düşünüyorsunuz?
Polis daha önce hiçbir gazetenin merkez binasını basarak, genel yayın yönetmenini gözaltına almadı. Bu yapılan, büyük bir cüretti ve herkesi korkutmaya yönelikti. Geçmişte, başka gazeteciler de gözaltına alındı ve/ya tutuklandı; ancak orada ileri sürülen bazı somut iddialar bulunmaktaydı. Türkiye defalarca askeri darbe yaşadı. Ne yazık ki işadamları ve medya kuruluşları darbeler sırasında cunta ile işbirliği yaptı. Ergenekon soruşturmasına, devlet içinde yuvalanmış gizli bir örgütün hükümeti devirmek veya demokratik seçilmiş hükûmeti manipüle etmeye çalışmasına, hep şüphe ile baktık. Acaba 1960’ta, 1971’de, 1980’de, 1998’de, 2007’de olduğu gibi bir işbirliği söz konusu mu diye tereddüt ettik. Bugün bu tereddüdümüzü, basın özgürlüğü konusunda duyarsız olmamıza bağlamak yanlış. Türk demokrasi tarihinde cunta medya işbirliğine dair somut ve kötü örnekler saymakla bitmez.
HİZMET HAREKETİ, MENFAAT İLİŞKİSİ OLMADIĞI İÇİN, AK PARTİ’DEN DESTEĞİNİ ÇEKEBİLDİ
– Tam bu noktada, Hizmet Hareketi ve hükümet (hem mevcut hem de eski olanlar) arasındaki ilişki nedir? Zaman, mesela, son 10 yılda hem hükümet taraftarı hem de karşıtı olmakla suçlandı. Bu eleştirilere sizin yorumunuz nedir?
Hizmet Hareketi AK Parti’den önce de vardı. AK Parti 2002’de kuruldu, Hizmet 1960’lı yılların ortasından beri var. AK Parti öncesi pek çok partiye verilen destek, demokratik adımlarla bağlantılıydı. Bu tavır, 2002’den sonra da devam etti. Ne zaman ki AK Parti demokratik reformlardan vazgeçerek baskıcı bir tutum almaya başladı, Hizmet Hareketi de desteğini çekti. Bir menfaat ilişkisi söz konusu olmadığı için desteğini çekebildi. Hizmet Hareketi eğer AKP’nin yanlış bir yörüngeye oturmasına rağmen desteğine devam etseydi prestiji zedelenirdi.
– Son gözaltıları hükümetin demokrasi, temel haklar ve konuşma özgürlüğü konularındaki genel tavrıyla ilişkilendirmenize karşın herkes olmasa da bazıları, bunları Hizmet Hareketi’yle bağlantılı kişilere yapılmış olarak gördü. Siz hangi nedenlerle son olanların Hizmet’le sınırlı kalmayacağını ve başka kişi ve grupları da etkileyeceğini söylüyorsunuz?
Manzara gayet açık: yüzlerce gazeteci, televizyoncu işten atıldı. Bu meslektaşlarımız çok değişik görüşlere sahip ve Hizmet Hareketi ile hiçbir irtibatları yok. Mesele AK Parti-Hizmet Hareketi arasında yaşanan bir çatışmadan ibaret olsaydı Milliyet Yayın Yönetmeni Derya Sazak işten atılmaz, yılların gazetecisi Hasan Cemal kovulmazdı. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu, birkaç ay önce istifa etmek zorunda kaldı. Geçenlerde Cumhuriyet Gazetesi’nin etrafı polislerce kuşatıldı ve basılmamış gazetelerin bir gün sonraki nüshası istendi, savcılığa verildi. Twitter yasakları sürüyor; tweet attı diye gazeteciler terör örgütü üyesi olmakla suçlanıyor. Demek ki mesele medyanın tamamını ilgilendiriyor…
HİZMET’İN DEVLETE BAĞLI OLMAMASI, GÜCÜ ELİNDE TUTANLARI RAHATSIZ EDİYOR; HİZMET HAREKETİ GÜNAH KEÇİSİ YAPILIYOR
– Hizmet Hareketi’yle ilişkili Zaman gibi kurumlar son yıllarda neden tekrardan bir tehdit muamelesi gördü sizce? Ordu, basın kuruluşları, hükümet gibi değişik kurumların son 30 yılda Hizmet Hareketi’ni sürekli benzer suçlarla itham etmelerini dikkate değer buluyorum. Bir diğer ifadeyle, Hizmet Hareketi bütün bu saldırı ve eleştirileri çekecek ne yapıyor?
Hizmet hareketi bir sivil toplum örgütüdur. Devlete bağlı olmaması, gücü elinde tutanları rahatsız ediyor. Maalesef Türkiye’de bağımsız sivil yapılara devlet şüphe ile bakıyor. Hatta bu dönemde iktidar kendine doğrudan bağlı vakıflar, dernekler kurdu. Buna sivil toplum örgütü diyorlar. Tabii ki, bu çok saçma. Hizmet Hareketi onlarca yıldır eğitim faaliyeti yapıyor. Oradan yetişen insanlar kendi iradeleriyle devlette, özel sektörde çalışıyor. O kişilerin meslek hayatında yaptığı bütün bağımsız işler de harekete mal ediliyor. Baştan beri Hizmet’in bağımsız olmasından rahatsız olan devlet kurumları hoşlarına gitmeyen her şeyi hizmet hareketine mal ederek bir savunma sistemi kuruyor.
HİZMET’İN DEMOKRATİK DURUŞUNA KARŞI KARA PROPAGANDA YAPILIYOR
– Washington Post’taki makalenizde Hizmet Hareketi’nin ABD’deki Sivil Haklar Hareketi’ne benzer olduğunu söylemişken, Hizmet’i Türkiye’nin on yıllardır süren ve darbe söylemleriyle dolu laik devlet nizamı ve sivil katılım arasında denge kurma mücadelesi içinde nasıl konumlandırıyorsunuz? Türk demokrasisi, vatandaşlarının, devleti yıkmakla suçlanmadan sivil katılımda bulunacak şekilde örgütlenmelerine izin verebilir mi?
Hizmet Hareketi 1994’te “Demokrasiden geriye dönülemez” diye bir açıklama yaptı. Radikal eğilimli gruplar buna çok sert çıktı. Fethullah Gülen Hocaefendi 6 Nisan 1996 tarihinde Rum Ortodoks Patriği Bartholomeos ile bir araya geldi ve dinlerarası diyalogdan bahsetti. 1998 yılında Roma’ya giderek Papa’yı ziyaret etti. Hizmetin, Cemevi açma taleplerine binaen Alevi kesime desteği bazı İslamcı gruplarca eleştirildi. Hizmet, Türkiye’yi AB’ye üye olması için uzun suredir destekleyen bir sivil yapıdır. Bu tür çıkışlar birilerini sürekli rahatsız ediyor. Bu yüzden kara propagandalar yapıldı. Ancak Hizmetin demokrasiye katkısı, o baskıları göze almaya değecek kadar kıymetli…
HİZMET HAREKETİ’NE FARKLI GRUPLARDAN GELEN GESTEK DAHA GÜÇLÜ OLABİLİRDİ; AMA BASKILARDAN ÇEKİNDİLER
– Zaman ve STV çalışanlarının gözaltına alınmaları/tutuklanmaları sizce neden Türkiye’deki diğer grupların daha büyük ve geniş destek gören eleştirilerini çekmedi? Hizmet Hareketi mevcut hükümetle mücadelesinde yalnız bırakılmış görünüyor. Bu değerlendirmeye katılıyor musunuz?
Buna tam olarak katılmıyorum; önemli çekincelerim var. Çesitli sosyal gruplardan insanlar destek amaçlı gazetenin merkez binasında ve adliye dışında protestoya katıldı. Farklı ideolojideki aydınlar, bizim tutuklanmamızı kınayan bir bildiri yayınladı. Yine aydınlar, iktidarı demokrasiye çağıran bir bildiri yayınladı ve 8 gazetede yayınlattı. Sayın Erdoğan bu açıklamalara çok sinirlenerek, aydınları tehdit etti. Medya gruplarının kurumsal destek verememesini doğru anlamak lazım. Korkuyorlar, baskı altındalar.
Tepkiler (reaksiyonlar) daha güçlü olabilirdi; ama insanlar baskılardan endişe duyuyor ve iktidarı kızdıracak tutum içinde olmamayı deniyorlar. Ancak herkes de biliyor ki bugünkü baskılar herkes için geçerli ve duracağı da yok. Yani bugün susanlar yarın aynı baskıya maruz kalacaklar. Medyadaki patronların diğer iş kollarında ticaret yapması ve bundan dolayı kendilerini hükümete bağımlı görmeleri nedeniyle sessiz kalıyor; ancak şahıslar mücadeleye devam ediyor.Üstelik internet medyası da bir mücadele vererek basın özgürlüğüne sahip çıkıyor.
BİZ HİÇBİR HUKUKSUZ İŞE BULAŞMADIK; İHANET SÖYLEMİ, KARA PROPAGANDA ARACIDIR
– Yabancılara verdiğiniz bütün mülakatlar, “ihanet” ve “Türk hükümeti üzerine uluslararası baskı çağrısı” gibi muamele görünüyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bu son gelişmeler ışığında Türkiye’nin uluslararası toplumla ilişkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?
İhanet gibi laflar bu ülkede baskı oluşturmak için rahatlıkla kullanılan kara propaganda araçlarından biridir. Onlar da biliyorlar ki karşılarında 20 yıldır gazetecilik yapan biri var ve hiçbir hukuksuz işe bulaşmamış bir insanım. Zaman, yaklaşık 30 senedir yayınlanıyor ve asla yasadışı işlere bulaşmamıştır. Yaptıkları kara propagandalarla bizi susturmak istiyor. Tabii ki bu tür saçma iddialara kulak vermeyeceğiz ve susmayacağız…
Hükümet, kendini dış dünyadan izole ederek bu ülkeyi yalnızlaştırdı. Yanlış politikaları sebebiyle bugün yeryüzünde Türkiye’nin dostu bir ülke kalmadı adeta. Halkları ile dostluğu bulunan ülkelerin bile devletleriyle büyük sıkıntılar yaşanıyor. Umarım bir an önce akıllı bir dış politika, demokratik bir iç siyasetle Türkiye AB yoluna girer. İşte o zaman temel hak ve özgürlükler rayına girmiş olur…
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment