Nobelli ekonomist Stiglitz: Küresel ekonomi için en büyük tehdit dogmatik politikalar

Nobelli ekonomist Stiglitz: Küresel ekonomi için en büyük tehdit dogmatik politikalar

Nobel ödüllü ekonomist Joseph Stiglitz Fransız Le Monde gazetesi için kaleme aldığı analizinde, politikacıların enflasyonla savaşmak için yanlış politikalar seçtiği ve bunun dünyada popülizmin daha da yayılmasıyla sonuçlanabileceği uyarısında bulundu.

Columbia Üniversitesi’nde profesör olan Nobel ödüllü ekonomist Stiglitz, enflasyonla baş etmek için resesyonu dört gözle bekleyen siyasetçilerin dogmatik yaklaşımlarını eleştirdi.

Öncelikle küresel ekonominin iki felaketin merhametine kaldığını vurgulayan Stiglitz, Covid-19 ve Ukrayna’daki savaşın enerji ve gıda fiyatlarında artış oluşturmaya devam edeceğini söyledi.

Politikacılar işleri daha da kötüleştiriyor

Ancak Stiglitz’i daha çok korkutan durum ise siyasi liderlerin hâlihazırda kötü giden durumu daha da kötüleştirmesi.

Stiglitz’e göre, ABD Merkez Bankası faiz oranlarını çok hızlı bir şekilde yükseltmesi arzda problemlere yol açıyor: “Mevcut enflasyon esas olarak, bir kısmı halihazırda çözülmüş olan arz eksikliklerinin bir sonucudur. Bu nedenle faiz oranlarının daha da yükseltilmesi ters etki yaratabilir. Bu durum daha fazla gıda, petrol ve gaz üretmeyecek, ancak arz sıkıntısını hafifletmeye yardımcı olabilecek yatırımların harekete geçirilmesini zorlaştıracaktır.”

“Enflasyonla mücadelenin anahtarının ekonomik olarak acı çekmek olduğuna inanan” bazı politikacılar resesyonu heyecanla bekliyor. Ünlü ekonomist, “resesyon ne kadar hızlı ve şiddetli olursa o kadar iyi olur” diyen politikacıların ve ekonomistlerin “tedavinin hastalıktan daha kötü olabileceği” riskini umursamadıklarına dikkat çekti. Ancak daha güçlü bir dolar ABD’de enflasyonu düşürse de, diğer para birimlerini zayıflatıyor ve başka yerlerde enflasyonu kötüleştiriyor.

Stiglitz, dolayısıyla, döviz kuru etkilerini hafifletmek için diğer ülkeler, hatta en zayıf olanlar bile, faiz oranlarını yükseltmek zorunda kalıyor ve bu da ekonomilerini daha da zayıflatıyor, diyor. Yükselen faiz oranları ve enerji fiyatları da birçok işletmeyi iflas ettirecek ve hane halkları daha sıkı finansal ve kredi koşullarının stresini hissedecek.

Joseph Stiglitz bu noktada ise popülizm tehdidini vurguluyor: “Ekonomik zorluklar özellikle en kırılgan ülkeler için acı verici olacak ve acı ve hoşnutsuzluk tohumları ekmeye kararlı popülist demagoglar için daha da verimli bir zemin yaratacak.”

Nobelli ekonomist bu sebepten dolayı küresel refah ve ekonomiye yönelik en büyük tehdidin siyasi olduğunu düşünüyor.

Resesyon istemekten başka yollar da var

Stiglitz her ne kadar pek çok çok ülkedeki siyasi kutuplaşma yüzünden zor olsa da hala gerileme ve umutsuzluğa sürüklenmeyi önleyebilecek olumlu bir gündemin var olduğunun altını çiziyor. Ve içine girdiğimiz ekonomik buhran döneminin kaçınılmaz olmadığını söylüyor:

“Siyasi sistemlerimiz daha iyi çalışsaydı, üretim ve arzı arttırmak için çok daha hızlı hareket edebilir ve böylece ekonomilerimizin şu anda karşı karşıya olduğu enflasyonist baskıları hafifletebilirdik. Yarım yüzyıl boyunca çiftçilerden kapasitelerinin üzerinde üretim yapmamalarını isteyen Avrupa ve ABD, onlardan daha fazla üretim yapmalarını isteyebilirdi.

ABD, daha fazla kadının işgücüne katılabilmesi için çocuk bakım çözümlerini genişletebilir ve böylece sözde işgücü açığını azaltabilirdi. Avrupa enerji piyasalarında reform yapmak için daha hızlı hareket edebilir ve elektrik fiyatlarındaki patlamayı önleyebilirdi.

Ve dünyanın tüm ülkeleri, fiyatları düşürürken yatırımları teşvik etmek için şirket vurgunları üzerindeki vergi gelirlerini artırabilir ve bu gelirleri ekonomik dayanıklılığa yatırım yaparken en kırılgan kesimleri korumak için kullanabilirdi.”

Stiglitz, bu yönde hareket eden ülkeler olduğunu ve bunun umut verici olduğunu belirtiyor. Siyasi kutuplaşmaların ve dogmatik ekonomik fikirlerin aşılabilmesi halinde ise enflasyonla mücadelenin resesyon istemekten daha farklı çözümleri olabileceğini vurguluyor.

Ancak Friedrich Hayek’in ve Milton Friedman’in ekonomik ana akıma yerleştirdiği aşırılık yanlısı politikaların mirasıyla yaşamaya devam edildiği takdirde tehlikeli bir yola girileceği konusunda da uyarıyor: faşizmin 21. yüzyıl versiyonuna giden yol.