[YORUM] ‘AB’nin fabrika ayarları’nı ne bozuyor?

[YORUM] ‘AB’nin fabrika ayarları’nı ne bozuyor?

Geçenlerde üst düzey bir Avrupa Birliği yetkilisi ile Mısır’ı konuşuyoruz. “AB, Mısır’da eski Türkiye’ye döndü.” dedi. ‘Nasıl yani?’ sorusuna, “Türk diplomatlar darbeler döneminde tasnif yaparlardı. Darbeleri iyiler kötüler olarak ayırır, bizi Türkiye’deki darbelerin iyi olduğuna ikna etmeye çalışırlardı.” karşılığını verdi ve ekledi: “Şimdi biz de Mısır’daki darbenin iyi olduğuna kendimizi ikna etmeye çalışıyoruz.”

 

3 Temmuz’daki darbeden sonra 10 gün boyunca AB Komisyonu’nun olağan basın toplantılarına gidip, sözcülere ‘Darbeye neden darbe demiyorsunuz?’ sorusunu yönelttim. Sonlara doğru söz istediğimde sözcülerin yüzü ekşimeye başlamıştı. Yine bir AB yetkilisi ile konuşurken, espriyle, “Boşuna uğraşıyorsun. Mısır söz konusu olduğunda darbe kelimesi lügatimizde yok.” dedi. Darbenin ilk günlerinde AB sadece askerî müdahaleye darbe dememek için bin dereden su getirmedi, darbenin meşruluğunu ima eden mahcup cümleler de kurdu. ‘Ordu halkın taleplerine cevap vermişti’. Sözcülerden biri yargılamaların uluslararası standartlara uygun yapılması çağrısı bile yaptı. Müslüman Kardeşler, zaten Avrupalıların kafasında mahkûm edilmişti.

 

AB’li yetkilinin tam da söylediği gibi AB, Türklere çok aşina gelen ifadeler kullanmaya başlamıştı. Darbelerin iyisi de olabilirdi. Hepsini ceffal kalem kınamamak lazımdı. Anlaşılan AB’nin de ABD gibi müdahaleyi askerî darbe olarak nitelendirmek için derin arkeolojik kazılara ya da CSI Miami’deki dedektif hassasiyeti ile delillerin toplanmasına, DNA testlerinin yapılmasına ve laboratuvarlara gönderilmesine ihtiyacı vardı.

 

AB, Mısır tarihinin ilk ve tek demokratik yollardan seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’den de bahsetmiyordu. 4 gün arka arkaya Mursi’nin salıverilmesi için neden çağrı yapılmadığını, şahsi emniyetinden emin olup olmadıklarını sordum. En sonunda AB’nin ‘Dışişleri Bakanı’ Catherine Ashton, Kahire’de Mursi’nin de aralarında bulunduğu bütün siyasi mahkûmların salıverilmesi çağrısı yaptı ama açıklamanın hiçbir yerinde ‘darbe’ kelimesi geçmiyordu. Avrupa Parlamentosu’nun İngiliz üyesi Charles Tannock, askerî müdahaleyi memnuniyetle karşılıyor ve askerleri tebrik ediyordu. ‘Magna Carta’nın memleketinden gelen ses buydu AP’de.

 

Avrupa Parlamentosu’nun muteber isimlerinden Sosyalistlerin lideri Hannes Swoboda ve Yeşillerin Başkanı Daniel Cohn-Bendit, askerî müdahaleyi tereddütsüz darbe olarak nitelendirip kesin olarak kınarken arkasından hemen Mursi’yi de kınıyordu. Mursi’nin hatalarına, aceleciliğine, anayasa tadilatındaki uzlaşmaz tavrına eyvallah da askerî darbeye maruz kalmış demokratik yollardan seçilmiş cumhurbaşkanı ile darbeci generali bir tutmak neyin nesiydi? AB’nin bize öğrettiği Kopenhag Kriterleri’nde darbe ‘demokrasinin en büyük günahlarından’ biri değil miydi?

 

AB’nin Mısır’dan sorumlu mühim zatlarından birine “Darbeye darbe demiyorsunuz. İslam âlemine ancak bizim tasvip ettiğimiz partileri seçerseniz demokrasi olur mesajı vermiyor musunuz?”  diye sorduğumda, “3 Temmuz günü saat 14 ile 16 arasında ne olduğunu herkes çok iyi biliyor.” cevabını verdi. ‘Yani olana darbe diyorsunuz’ diye ısrar edince verdiği karşılık şuydu: “Biz etiketleme yarışına katılmayacağız”. Demek ki, darbelere darbe dememenin yeni adı ‘etiketleme yarışına girmeme’ olmuştu.

 

Bütün bunları yazmamın sebebi 2. katliamdan sonra AB’den yapılan açıklamalar. Yüzlerce insanın katledildiği gün Ashton, katliamı ‘kınayamıyor’ ama ‘hayat kaybına derinden teessüf ediyor’. ‘Teessüfün’ adresi ise meçhul. Bir de ‘bütün taraflara şiddetten uzak durma çağrısı’ yapıyor. Kimin kimi katlettiği belli değil anlaşılan. Avrupa Parlamentosu Başkanı Sosyalist Martin Schulz’un açıklaması daha da vahim. Ölümlere ‘teessüf’ eden Schulz, katliama maruz kalan muhalefet liderlerini gerilimin yükselmesinden sorumlu tutuyor.

 

AK Parti iktidarının Gezi Parkı hadiselerini tedvirine yönelik kuvvetli tenkitlerim mahfuz kalmak kayd-u şartıyla şu soruların her zamankinden daha meşru olduğunu düşünüyorum. Gezi Parkı olaylarında AB ve Avrupa Parlamentosu’nun cevvaliyeti Mısır’da nereye kayboldu? Gezi Parkı’nı ziyaret eden onlarca AP üyesine karşılık darbeler ülkesi Mısır’daki en son askerî müdahale üzerine kaç AP üyesi Mısır’a gitti? Gezi Parkı olayları devam ederken ışık hızıyla Türkiye kararı alan AP, Mısır raporunda askerî darbeyi neden kınayamadı?

 

Mısır ve Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin statüsünün farklı olduğu itirazına katılıyorum da AB’nin bütün kurumları ile lal kesilmesine katlanamıyorum. Brüksel’in şu ana kadar tecavüze uğramış kadına verdiği ‘tek teselli’, ‘sen de o kadar açık giyinmeseydin’den öteye geçemedi. Hem de Afrika Birliği, Mısır’ın üyeliğini askıya almışken.

 

Mütevazı müşahedem şudur: Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade ve basın hürriyetine titreyen ‘demokrasi mabedi’ AB’de denkleme İslam girdiğinde fabrika ayarları bozuluyor. Sanki o devasa kurumlar bir anda farklı bir format yiyor.

 

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.