Claus Mueller: Şiddet, elmalı turta kadar Amerikalıdır!

Claus Mueller: Şiddet, elmalı turta kadar Amerikalıdır!

Connecticut eyaletinin Newtown kasabasındaki Sandy Hook İlkokulu’nda meydana gelen silahlı saldırının ardından ABD kamuoyu ve medyası halen Amerika’da silah kullanımı üzerine hararetli bir tartışmayı sürdürüyor.


Beyaz Saray, Amerikalıların bu trajediye tepkilerini gösterebilmesi için web sitesinde bir dilekçeyi imzaya açtı. Ünlüler, televizyon reklamlarına çıkarak Amerikalıları silah şiddetini durdurmak üzere etkin tepki göstermeye çağırmaya başladı.


2012’de, silah şiddetinden 30 bin Amerikalı hayatını kaybetmiş. Bu ölümlerin kabaca üçte biri cinayet, üçte ikisi intihar sonucu gerçekleşmiş.  2013’te ise ateşli silahlarla karayolu kazalarından bile daha çok kişi öleceği tahmin ediliyor. ABD’deki silahlı saldırı artışının diğer ülkelerdeki saldırılara benzemediği açıkça görülüyor. Neden?

Ulusal Tüfek Birliği (NRA), Amerikan medyasının şiddet kültürünü teşvik ettiğini ve bunun da Newtown’daki gibi kitlesel saldırılara yol açtığını öne sürüyor. Bu önerme ne kadar doğru?


Medyanın Newtown olayı ve diğer silahlı saldırılara yaklaşımı bilimsel bir çözümleme gerektiriyor.


İletişim Politikaları’ (The Politics of Communication) ve ‘ABD Medyasına Üçüncü Dünya Televizyon Erişimi’ (Third World Television Access to U.S. Media) adlı kitapların yazarı Profesör Claus Mueller ile silahlı cinnet saldırıları, silahlanma tartışması ve olaylara medyanın yaklaşımı konularını görüştük.


Mueller CUNY, Hunter College’de medya etütleri ve sosyoloji dersleri veren bir profesör olmanın yanı sıra, kâr amacı gütmeyen Uluslar Arası Film ve Televizyon Değişimi’ni yönetiyor, Washington DC ve New York’taki siyaset ve fikir adamları için düzenlediği yıllık konu merkezli tarama seminerlerini yürütüyor.


Bir süre önce Beyaz Saray sözcüsü Jay Carney, konunun “karmaşık bir çözüm gerektiren karmaşık bir sorun” olduğunu söyledi. Buna katılıyor musunuz?

 

Bu kuşkusuz çok yönlü bir yaklaşım gerektiren çok sayıda etkenin tetiklediği karmaşık bir sorun bu. Ama karmaşıklık, mevcut yönetimin Obama’nın 2008’de seçilmesinden Newtown katliamına ilk tepkisine kadar kaçındığı bir sorun olan silah denetimiyle başlayacak adıma bir yaklaşımın önüne geçmemelidir. Fakat silaha sahip olmak, anayasada da belirtildiği üzere Amerikan ulusal kimliğinin – kuşkusuz zarar verici – bir parçasıdır da.

Medya’nın son olaya tepkisini nasıl görüyorsunuz?

Adil ama aynı zamanda fuzuli idi. Söz konusu aileler ve toplum için ağır sonuçları düşünüldüğünde aşırı buluyorum yayınları. Özellikle Birleşik Devletlerdeki toplu katliam olaylarının tarihi ve kültürel bağlamını sundukları TV programlarında ise yetersizler. Ayrıca medyadaki şiddetin bu türlü saldırgan tavırları artırdığı ya da akıl sağlığı sorunlarının bu tür sonuçlara neden olduğunu öneren temelsiz görüşlerle kuşatılmış.

Medya’nın bu türlü toplu katliamlara tepkisinin nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Daha çözümlemeci bir yaklaşım uyarlaması, diğer ülkelerle karşılaştırmalı çözümlemeler sunması, daha az duygusal bir ton kullanması, merkeze haber ve sunucudan daha çok haber değeri ve yansımasını yerleştirmesi gerektiğini düşünüyorum. CNN kötü bir sınav veriyor bu açıdan.
ABD ve Avrupa’daki kitlesel saldırıları nasıl kıyaslarsınız? Kültürel çevre ve aile değerleri Avrupa kültürüyle büyük benzerlik gösteriyor.

Avrupa ve ABD arasındaki farklar önemli. ABD’de, yinelersek, otomatik ve yarı otomatik silahları sahiplenme kolaylığının kitle katliamlarını hızlandırdığı açık. Raporlar özel kullanımda 200 milyondan daha fazla silah ve – yarı ve tam otomatik – on milyonlarca saldırı silahı olduğunu gösteriyor. Son birkaç yılda silah edinen Amerikalıların sayısında hızlı bir artış oldu. Kuşkulu olmasına karşın kanun geçse bile, bu durum Amerikalıları ellerindeki silahları geri vermeye zorlayamayacaktır. Ayrıca Newtown katliamından önce ve sonra silah satışı kayıtlarını bildiren silah dükkânlarının çoğu, çoğu durumda artık stoklarında yarı ya da tam otomatik saldırı silahı, cephane ya da yüksek güçte patlayıcıları olmadığını bildiriyor. Silah ve patlayıcıların perakende değerinde yakında süratli bir artış oldu. Bu da sonuçta daha çok Amerikalının bu tür silahlar elde etme gereğini kabullendiğini gösterir. ABD’deki açık ve beklenen silah edinme gereğinin Avrupa’da bir koşutu yok. Örneğin, Amerika’da topluma bireyi ya da gerekli olduğunda hakkını silahla aramayı tercih etme gibi uzun bir gelenek var. Şiddet elma turtası kadar Amerikalıdır.

Medyanın bu kitlesel saldırıları nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?

Bence ABD’de, pazardaki en etkin güç olan ticari televizyonun şiddeti bütün biçimleriyle sürekli olarak sunuyor olmasının bunun üzerinde kuşkusuz bir etkisi var. PBS gibi birkaç kanal/şebekenin ayrıca eğitim görevi de üstlenmesi dışında, haberler de dâhil görsel medyanın eğitmek yerine eğlendirdiğini işaret eden geniş temelli ve araştırmaya dayalı değerlendirmeler var. Şiddet içerikl TV gösterilerinin artan popülaritesi. Silah sanayine yüksek güçte silahların örneklenmesi imkânını sağlayan şiddet içerikli video oyunlarının milyonlarca dolarlık başarısını da saymak lazım.


Bununla birlikte, görsel medyanın sunduğu şiddet bir şiddet-eğilimi kültürünü de yansıtıyor ve bu şiddet tavrına karşı mevcut eğilimleri pekiştirebilir. Medya şiddeti, şiddetli tavra neden olmuyor. İnsan tavrını irdelediğimizde tek nedenli hiçbir ilişki yoktur. Ama aynı zamanda Amerikan toplumundaki güçlü aile ve toplum bağlarının azaldığını da görmeliyiz. Bu noktada artan bireysellik ve yalıtılmışlık süreci de diğer önemli bir konu.

Toplumu bir arada tutan değer sistemlerinden görece kopukluk bir başka önemli konu. Pek çok kişi için artık günah kavramı yok; birlik ve içtenlik düşüncesi zayıfladı. Kongre ya da devlet muhalefetinden dolayı olası bütün müşteriler açısından silah denetlemesi ve sistemli silah veri araştırması ya da sabıka kontrolleri açısından ABD siyasi yönetimi payına bir başarısızlık söz konusu.

İyi yapılanmış silah üreticileri yılda 3 milyar dolar kazanıyor ve siyasi söylemde NRA baskın çıkıyor. Silah sahipliği demokratik/bağımsızlardan daha çok muhafazakar/cumhuriyetçi ailelerde yoğunlaşıyor.


Akıl hastalıklarının insanları başkalarına zarar vermeye nasıl kışkırtıyor sizce ?

Akıl hastalığı riskli bir etken ama bunun şiddet tavrıyla sonuçlandığını gösteren araştırma yok. Şizofreni gibi ciddî psikiyatrik bir hastalığın etkisindekiler arasında bile, şiddetin bütün yaşam süresinde öne çıkış oranı yüzde 16. Raporlara göre ABD’deki şiddetin yüzde 4’ü akıl hastalıklarından kaynaklanıyor. Dolayısıyla Newtown katliamını izleyen tartışmada akıl hastalığı etkenine yapılan vurgu tümüyle hedef saptırma.


Leon Goldensohn’un Nuremberg Görüşmelerinde gösterdiği üzere, sorgulanan 24 kıdemli Nazi yetkilisinden yalnızca ikisinin akıl rahatsızlığı taşıdığı açıkça tanılanabilmişti.


Son olarak Hannah Arendt’ın şerrin bayağılığı görüşünü hatırlayın. Hayal gücümüze karşı gelse bile çoğu katil ve rast gele katliama kalkışan bireyler “normal” kişilerdir.


ABD en gelişmiş sanayi sonrası toplumu olduğu ve toplumun da tüketim ve toplumsal konuma dayalı değer sistemini daha da çok benimsemesiyle toplumsal ayrışma göstergeleri taşıdığı için yüksek bir akıl hastalığı sıklığı olduğundan da kuşkulanıyorum. New York Times’ın 21 Aralık 2012de yazdığı üzere, [Ulusal Akıl Sağlığı Kurumu (NIMH)] verileri bütün yetişkinlerin  yılda yüzde 26’sının akıl rahatsızlıkları çektiğini, yüzde 6’sının akıl hastalığına mahkum olduğunu ve gençlerin yüzde 23’ünün de 13-18 yaşları arasında ciddî duygusal rahatsızlık yaşadığını öne sürüyor. Bunların çoğunun sosyal güvencesi de yok.

Peki, ya toplumdaki ekonomik dengesizlik toplumdaki şiddeti nasıl etkiliyor?

Yüksek işsizlik düzeyi, düşük ekonomik gelişme, eğitim sisteminin yetersizliği düşünüldüğünde genç kitle arasında gittikçe güçlenen bir “gelecek yok” kanısı var. Birleşik Devletlerde Almanya, İskandinavya, Hollanda, Avusturya ya da Türkiye’ye göre daha da azalan bir hareketlilik var.


Yine nüfusun çoğalan bir kesiminde yoksullaşma ve yeni ortaya çıkan aykırı eğilimler taşıma yönündeki çabuk değişime değinmemiz gerekir. ABD uzun süre önce sınırsız fırsatlar ülkesi olma özelliğini kaybetmiş, bir sınırsız sorunlar ülkesi olmuştur. Bu da iş huzursuzluğu şiddetiyle sonuçlanabilir.


Kimin şiddete eğilimli olma riski taşıdığını nasıl anlayabiliriz sizce?

Güvenilir bir tanımlama için bir ölçüm yolu yok. Bununla birlikte, daha önce de belirttiğim gibi, silah kültürleriyle kaplı şiddetli bir toplumsal yapıda yetişen ve otorite figürleri olarak rollerini yerine getiren iki ebeveynle birlikte tutarlı bir “normal” toplumsallaşma sürecinden geçmemiş kişiler için daha fazla risk var. Toplumdan yalıtılmış, sorunlarını arkadaşları ya da yakınlarıyla paylaşamayan ve sağlık hizmetlerinden yararlanamayan kişiler risk altındalar.

ABD’deki toplu katliamı gerçekleştirenlerin çoğunun beyaz  olması ilginç değil mi? Beyazların da profilini çıkarma zamanı geldiğini düşünüyor musunuz?

Birkaç on yıldaki kitle katliamlarının çoğunluğunu beyazlar tarafından gerçekleştirmiş olmasına karşın, bir “beyaz adam” yaklaşımı oluşturma önermesi yalnızca bir reklam gösterisi bence. Ama tartışmaya anlamlı hiçbir şey katmıyor. On yılların araştırmaları, toplumsal sınıf etkeni daha da önem kazanıyor olmasına karşın ceza adaleti sisteminde bir “beyaz” takıntısı olduğunu göstermiştir. Silah sahipliği ve akıl sağlığı konularıyla ilgili olarak “beyazlar” hakkında veri toplamayı önermek, akıl sağlığı verisi ya da silah almayanlarla ilgili anlaşılır veri düzeneklerimiz bile olmadığı için en başından işe yaramıyor. İnsanlar bir geçmiş araştırmasından geçmeden saldırı silahları da dâhil silahlar alabilirler ve sözünü ettiğim geçmiş araştırmaları da düzenli olarak uygulanmaz. Şimdiye kadar FBI’ın gerçekleştirdiği 2 milyon araştırmadan 14 yılda yalnızca 9.877si akıl sağlığı nedeniyle silah alması reddedildi ve eğer NIMH verileri doğruysa bu sayının aslında çok daha yüksek olması gerekir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.