25 sene önce, 25 sene sonra

Yaklaşık 25 sene kadar önceydi. O’nu videoda seyrediyorduk. Yine her zamanki ateşin konuşmalarından birini yapıyordu. Ama bu seferki farklıydı. Gelecek yıllarda çok büyük hadiselerin yaşanacağını hissetmiş gibiydi. Muhataplarına yaşanacaklar karşısında hazırlıklı olmaları gerektiğini ifadeye çalışıyordu. Ancak geleceğe ait öngörülerinin herkes tarafından tam anlaşılamama ihtimalini düşünerek özenle seçtiği kelimelerine farklı bir ton yüklemiş adeta bütün samimiyeti ve inandırıcılığı ile insanlığa hizmete sahip çıkılması için yalvarıyordu.

Gözlerinden yaşlar akıyordu. Yeryüzündeki Müslümanların halinden bahsediyor ve Efendiler Efendisi’ne (SAV) ulaşan manevi dilekçeler mesabesinde dualar ve hicranları anlatıyordu. Diğer yandan da işin başa düştüğünü, artık bir dakika bile fevt etmememiz gerektiğini, ötede Allah Resül’ü “Elimden bir şey gelmez.” derse ne diyeceğimizi soruyordu. Fezlekede ise artık ellerimizde meşale dünyanın dört bir yanında karanlık hiçbir nokta kalmayıncaya kadar gitmemiz gerektiğini vurgulayarak bitiriyordu sözlerini.

Onu dinleyen hüşyar sineler çatlayacak gibi olmuş, herkes kendisine düşecek vazifeye amade ‘lebbeyk!’ diyor, gözyaşları ile onun duasına aminler taşınıyordu.

O günlerde gerçekten de dünya patlamaya hazır bir bomba gibiydi. Hususiyle Müslümanlar’ın yaşadığı, ama bir türlü ‘İslam Alemi’ olamayan coğrafyada kan, gözyaşı ve ölümlerin ardı arkası kesilmiyordu.

İran-Irak savaşı yaklaşık bir milyon insanın ölü bedeni üzerinde kazananı olmayan bir macera olarak sonlanmıştı. Irak diktatorü Saddam’ın Halepçe’de yaptığı katliamın üzerinden daha bir yıl bile geçmemişti. Sovyet Rusya, Afganistan’da hiç ummadığı bir yenilgi almıştı ama en iyi tahminlere göre bile yaklaşık bir milyon masum sivil Afgan Müslüman hayatını kaybetmişti.

Filistin her zamanki gibiydi. 1987’de başlayan 1. İntifada hareketi devam ediyordu ve binlerce masum hayatını kaybetmişti. Her devirde orantısız güç kullanan İsrail devleti yine masumları katlediyordu.

Diğer taraftan Sovyetler Birliği dağılma sancıları yaşıyor ve Orta Asya’daki soydaşlarımız kendilerine uzanacak dost eller bekliyordu.

Balkanlarda bir kaç sene sonra yaşanacak katliamın ayak sesleri duyulmaya başlamıştı bile.

Cezayir’de ‘İslami Selamet Cephesi’ siyasi teşkilatlanma kurmuştu ve kısa sürede yerel seçimlerde büyük başarı elde etmişti. Ancak çok kısa sürede bir darbeye maruz kalacaklarından habersizdiler. Bu çıkışı hazmedemeyen Cezayir’in kurulu düzeni binlerce insanın hapishanelerde işkence göreceği bir süreci başlatacaktı.

Türkiye sokakları her zamanki gibiydi. Bir farkla ki, bugünün iktidar sahibi ‘Siyasal İslam’ın o günkü temsilcileri muhalefette idi ve başta Müslümanlar olmak üzere bütün mazlum milletleri ve ‘mustazaflar’ı ancak kendilerinin kurtaracaklarını haykırıyordu. İsrail lanetleniyor, Amerika’ya ‘kahrolsun’lar çekiliyor, Rusya protesto ediliyordu. Bir gün iktidara gelirlerse “bütün bu şeytani düzeni yıkacak”lardı…

Manzara genel olarak bundan ibaretti ve dünya manevi bir buhranı derinden yaşıyordu.

Aradan 25 yıl geçti. Irak o günlerden bin beter bir batağa saplandı ve her gün kasapta doğranan et gibi insanlar kesilip biçiliyor.

Suriye 3 yıldır öyle bir iç savaşın içinde ki ne öleni saymak, ne yurt ve yuvasından edilenleri bilip anlamak mümkün. En iyimser rakamlara göre 200 binden fazla masum sivil hayatını kaybetti.

Mısır darbenin en acısını gördü. Müslüman Kardeşler’in iktidar denemesi kan ve ölümle önü kesilen bir arzu olarak sinelerde kaldı.

Filistin ah Filistin… Filistin’de aynı filmi kimbilir kaçıncı kez seyrediyoruz.

Libya, İtalyan işgalinden bu yana belki de hiç görmediği karışıklığı yaşıyor.

Afganistan’da bugün 35-40 yaşlarına gelen kimsenin hafızasında savaşın olmadığı tek bir hatıra yok.

Doğu Türkistan hep aynı, hep aynı.

Haritalarımız kurbanlık bir koyunun yere serilmiş son kalıntılarını taşıyan derisi üzerine kanlı bir bıçakla cizilmiş gibi. Kan, gözyaşı, ölüm, kahır, zulüm üstüne zulüm.

Türkiye ise bambaşka şeylerle meşgul. Bir zamanlar yeryüzündeki bütün Müslümanlar’ın acısını dindireceğiz diye sokaklarda protestolar düzenleyenler artık iktidar gücü ile kendi ülkesinin en masum insanlarına zulmün bilmem kaç çeşidini uygulama gayretinde. Başlarındaki dünya lideri (!), “Cadı avıysa, cadı avı” diyerek işin son noktasını gösteriyor. Her türlü hakareti, iftirayı ve kanunsuz uygulamayı reva gördükleri bu insanların tek suçları biat etmemeleri.

Haset, kini öyle bir noktaya  ulaştırmış ki su bile vermeyeceğini haykırıyor. Boynu bükük bir bitkiden bile esirgenmeyecek suyu vermeme tehdidi ile karşısındaki insanları ne seviyede gördüğünü de açık etmiş oluyor. O’na göre insan bile değiller. Uygun bir ortam bulsa belki de hepsini kılıçtan bile geçirir zira su vermemekle ölümünü arzu etmek aynı şey.

Dünya liderimiz tiz perdeden atıp tutarak etrafındaki ölü bedenler coğrafyasından oy devşirmeye devam etsin, İsrail zulmünü artırarak sürdürüyor ve değil korku ve endişe en basit bir rahatsızlık bile duymuyor. Zira bizim kartondan kahramanlarımız bir yanda el altından İsrail ile iş tutuyor, diğer yandan küçük dilini gösterircesine bağırarak oy devşiriyor. ‘Mustazaflar’a gelince vakit henüz onlara gelmedi zira, beyefendinin henüz düşünmesi gereken Cumhurbaşkanlığı seçimi var.

Lafı uzatmaya gerek yok. Hali pürmelalimiz bundan ibaret.

Peki bu zaman zarfında 25 sene önceki dua ile ellerde meşale harekete geçme emrini alanlar neler yaptılar?

Bugün yeryüzünde 150’den fazla ülkeye ulaşan gönüllüler hareketi, geleceğin dünyasını inşa adına barış adacıkları oluşturmakla meşgul. Pek çok ülkede açılan okullardan mezun olan binlerce genç ümidimizi şahlandırıyor. Eğitim faaliyetlerinden, diyalog ile farklı insanları aynı zeminde buluşturmaya, insani yardımdan, işadamlarına yeni fırsat kapıları açmaya kadar pek çok faaliyet devam ediyor. Oligarşik çetenin başaktörüne kimse kulak bile vermeden işine devam ediyor.

Aradan geçen onca yılda yapılan bunca hizmeti hasetle bitirmeye çalışan sahte dünya lideri ise hala aynı laflarla kalabalıkları oyalamaya devam ederken, yeryüzünde akan kanın ellerine bulaştığının farkında değil.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.