Otobüs yolculuğu mu, dünya turu mu?

Yolculukların ilham verdiğine inanır mısınız bilmem ama ben inanıyorum. Her otobüs, tren, metrobüs, uçak yolculuğu sırasında, uzun düşüncelere dalarım… İnsanlardan esinlenerek neler düşünürsün, neler yazarsın o an?45 milyon kitabı satılan J.K. Rowling, en çok tren, uçak ve otobüslerden etkilendiğini ve Harry Potter serisinin ilk kitabi Felsefe Taşı’nı otobüste yazmaya başladığını biliyor muydunuz? Hep severim o anları.. Fakat eğer sevemediğiniz, sabahın 8’inde başlayan 45 dakikalık bir otobüs yolculuğu olursa ne değişir? Başlarda bu yolculuktan hiç hazzetmesem de, bugün kaleme alınmaya değer olduğunu anladım. Her perşembe ve cuma Brooklyn’in en güneyinden kuzeyine doğru gidiyorum B49 otobüsü ile. Yollar hep paralel, hep düz olduğu için sadece 2 defa sağa dönüş yapıyoruz. Dümdüz yolda ilerliyor, Brooklyn’i baştan sona her defasında kat ediyorum.

Otobüs yolculuğuna yaşadığım Rus mahallesinden başlıyorum. En ön sırada, gözlerinin altı aşırı derece yıpranmış olmasına rağmen en renkli makyajdan sakınmayan, kıpkırmızı dudak rujundan vazgeçmeyen Rus kökenli teyzelerim var. Kürk mantoları, değerli küpeleri, hatta altın dişleri… 3-5 kişi binip bir kaç durak sonra inerler. Konuşmaya dalarım bazen teyzelerimle hep ‘gençliğini yaşa’ kızım derler. Gençliğini yaşa.. Yaşlılık onlar için ne ifade eder bilmem ama bizim yaşlılarımızdaki ‘nur’lu bakışları, ağzı dualı amcaları arar dururum bazen.

Sonraki durakta gözü çekik orta yaşlı mahalle sakinleri ve ‘Chinese-American’ dediğimiz Çinli-Amerikalı lise öğrencileri biner otobüse. Asya kültüründen vazgeçmemiş, oranın kültürüne tamamen buraya taşıyıp, Çin mahallesinde yaşayan, çocuklarıyla kültür savaşı yasayan aileler bunlar. Her çeşit deniz ürünü yiyen, 60-70 kilonun üstüne çıkmayan, orta boylu kendi halinde hayatlarını sürdüren bir topluluk. Para hesabını Asyalılara sorun, 1 cent bile yatırımdır onlar için. Her sabah 9’da dükkânı acar, 6’da kapatır, 10 cümle İngilizceyle yetinirler. Görünen o ki, birlik ve beraberliklerinden kopmamışlar, ve ülkelerine kıyasla buradaki hayat şartlarından memnunlar. Çocukları bu konuda ne der bilmiyorum ama, her toplumda olduğu gibi, Asyalı ailelerin de aile krizleri buraya tamamen entegre olan yeni jenerasyonla arttı. Kitleler halinde gelen Çinlilerin üzerine, Amerika’daki göçmenlik üzerine araştırmalar birden yükseldi. Aile yapısı, kültür savaşı gibi konular ön plana çıktı.

Ruslar inmiştir otobüsten. 5 durak sonra Yahudi mahallesindeyiz. Ekonomik standartların birden yükselmiş olduğunu, etrafımdaki oyuncak zannettiren mükemmel yapılı evlerden anlıyorum. Saatleri, okul vakti.. Ayaklarına kadar koyu renk etek giymiş, uzun kollu, kocaman sırt çantalı, kumral saçlı, renkli gözlü kızlar.. Yarı İngilizce, yarı İbranice konuşurlar. Kendine güveni aşırı yüksek Chinese-American liseli öğrencilerinin aksine, disiplin vardır duruşlarında. Sessizce aralarında konuşurlar, telefonlarına bakıp kıkırdaşırlar. Simsiyah giyinmiş, takkeli, bir eli bastonlu, diğer elinde Tevrat, kulaklarından aşağı sarkan kıvırcık saclarıyla gelen amcayı görünce, hepsi birden kalkar yer verirler. Birkaç durağı da Yahudi halkıyla geçiririm. Ne kadar benzerliklerimiz var derim bazen.. Bazen de tam aksini..

Yolculuk henüz bitmedi, yarıladım… Her durakta araya kaynayan 1-2 üniversite öğrencisi varmış.. Hepsi Brooklyn College’a gelince inerler. Bunlar çok çeşitlidir işte, herhangi bir kümede toplamak gerekirse, çeşitlilik adı altına alabiliriz. Pembe saçlı kız, çarşaflı Arap kızı, dar ve düşük bel pantolonlu çocuk, saçının yarısı kazınmış feminist, takkeli Yahudi genç.. Hepsinin kulağında kulaklık, altında kot, Brooklyn College’da inerler. Bu sefer onlarla beraber inmiyorum. Staj beni bekler… Otobüsün en sonunda onları uğurladıktan sonra yoluma devam ederim. 3-5 durak sonra.. Otobüsteki tek, evet abartmıyorum tek beyaz benim. Tabiri caizse ‘zenci’ mahallesindeyim. Apaçık ki ekonomik standartların düştüğünü evlerin balkonlarından, dar sokaklardan, baktığınız her şeyden anlıyorsunuz. Hala eşit değiller mi diyeceksiniz? Bu soru üzerine kitap yazan akademisyenler, eleştirenler o kadar fazla ki.. Rihanna dinlememiz, Obama’ya oy vermemiz, NBA’de Kobe Bryant’a hayranlığımız mıdır eşitlik? Gördüklerim ne anlatıyor peki? Çocuklarının elinden tutmuş, saçları incecik örülmüş anne-kız otobüse biner. Başta anlayamazsınız, abla kardeş mi yoksa anne kız mi? Taa ki tatlı kız, “Mom, help me” diyene kadar.

Yolculuğun kalan büyük kısmını yine zenci mahallesinde geçiririm, ve bunlardan birinde inerim. Staj yaptığım yaklaşık 10 kişilik devlet ofisinde 2 beyaz ve 2 Müslüman’dan biriyim. Hepsi dünya tatlısı, muhabbeti bol, yardımsever insanlar.  İşte bu kadar benim haftanın iki günü sabah 8-9 arası yolculuğum. Bu sadece gördüklerimin yansıması.. Bir de göremediklerim, bilmediklerim var. Böyle enteresan bir yolculuk sonucunda insanın düşüncelere dalmaması imkânsız değil mi?

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.