Migrenle yaşamak

Yaklaşık olarak 45 milyon Amerikalı baş ağrısıyla mücadele etmeye çalışıyor ve bu sayının neredeyse 30 milyonu migrenden muztarib. Eğer migren ağrılarınız varsa bu sayının içinde yer alıyorsunuz ve hiç de yalnız değilsiniz demek oluyor bu. Eminim bugüne değin pek çok doktorun kapısını siz de bu sebepten dolayı çaldınız benim gibi.

 

Migren için ‘Bu yüzyılın hastalığı’ da diyebiliriz, modern çağın beraberinde getirdiklerinden. Ve National Headache Foundation’ın araştırma sonuçlarına göre bu ülkede insanların doktorları ziyaret etme nedenlerinin ilk onunda yer alıyor baş ağrısı. ‘Baş ağrısı’ diyerek de hafife almamak lâzım, her yıl 157 milyon çalışma günü kaybına neden oluyor Amerika’da. Ayrıca migrenin kadınlarda görülme oranı erkeklere göre üç kat daha fazla ve migren sıkıntısı çeken her beş kişiden dördünün aile fertlerinde migren var. 

 

American Migraine Prevalence’ın bulgularına göre 10 migren hastasından 9’u ağrılar sırasında normal davranışlar sergileyemiyor. Kasları kontrol edememe, konuşma güçlükleri, gözleri sürekli kapalı tutma isteği, hareket sınırlılığı, düşünceyi toparlayamama gibi… Dolayısıyla hasta, hayat kalitesini düşüren ve vücudu yıpratan zorlu bir süreç yaşamış oluyor kimi zaman günlerce. 

 

Migren hastalarının % 98’i ağrıyı gidermek için ilaç kullanırken bu yüzdenin büyük çoğunluğu ilaç kullanmanın ağrıyı gidermede etkili olmadığını belirtiyor, ki bu fikre katılanlardan biriyim. Migren için henüz herhangi bir doktora başvurmayıp bu acıyı kendince belirlediği ağrı kesicilerle gidermeye çalışanların sayısı da küçümsenecek gibi değil. Ancak en önemli noktalardan biri şu bana göre: “Migrenin nedenleri hastadan hastaya değişiyor ve tam olarak bu nedenler doktor tarafından belirlenemiyor.” 

 

Çaresi olmayan derdi vermediğine kalpten inanarak kendimi rahatlatmaya çalışıyorum her migren nöbetinde, o çarenin an gelip ağrılarımı durdurmak için bana varacağına inanmaktan da vazgeçmeden. Henüz kesin ve tek tip bir tedavi şekli geliştiremeyen insanoğlunun bu konuda yaptığı araştırmaların sayısız olması da beni ümitsizliğe düşüremiyor. Her gün yeni haberler çıkıyor migren tedavilerindeki yenilikler hakkında ve çoğu benim ulaşamayacağım yerlerde, okuyup geçmek tüm yaptığım ya da dinlemek çaresizlik içinde. Her şeyin bir vakti olduğunu bilerek vaktin dolmasını sabırla beklemek şu an tüm yapabildiğim. 

 

Ayın belli günlerini gece-gündüz, açık hava ya da kapalı mekânda güneş gözlüğü takarak geçirme nedenim sıkça ziyaretime gelen migren ağrılarım elbet. Bütünleşmiş gibiyim gözlüklerimle. Neyse ki ağrılarımı hafifletecek, beni tamamen karanlık bir odaya hapsetmeyecek türden yardımcılarım var doktorumun bana önerdiği. Bütün ışıklar kapatılmış, bütün pencerelerin gölgelikleri çekilmiş, ekranımın ışık ayarı en düşük sevideye, üstelik gözümde güneş gözlükleri… Dışarıdan bakınca ‘cool’ takılmaya çalışan ve aynı zamanda depresyon görüntüsü verme gayretinde olan zavallı biri gibiyim. Yüzümün aldığı şekli görmemek için aynadan uzak durup acınacak hâlime güldüğüm bile oluyor. Optimistic bir yaklaşım sergilemek ara sıra yapmaya çalıştığım, doktorumun “Stresten uzak durmalısın!” tavsiyesine uyarak ve biraz da ‘Ama nasıl?’ bakışı atarak. “Acaba Pollyanna hiç migren nöbeti geçirdi mi?” diye de sormadan edemiyorum, onun tavsiyelerini sıkıldığımı saklayarak dinlemeye çalışırken.

Tüm bunların yanında elimde Johns Hopkins Üniversitesi’nde Nörolog olan David Buchholz’ın kitabı “Heal Your Headache” var. Şu anda bu ağrının alanından dışarı çıkabilmek tüm denediğim. Adım adım tüm önerilerini takip ediyorum yazarın, lâkin bu ağrıyla ağrının sebeplerine odaklanabilmek çok güç. Ağrı, ağrıdan başka her şeye yakınlaşmamı engelliyor. İşin en ilginç tarafı, ben zaten uzun zamandır biliyorum bu kitapta önerilen aşamaları. Step 3’teyim ve doktorumun bana verdiği günlük ilacımı kullanmak zorundayım. Yine de okuyorum, umutla ve yazılanları bildiğimi bile bile, ola ki bir yerde karşıma başka bir ayrıntı çıkar diye.

Son olarak doktorumun bana sorduğu şu ilginç soru üzerinde siz de düşünün istiyorum:

“Çektiğiniz bu acıdan hoşlanıyor musunuz?”

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.