Haç çıkarma ve İstavroz’un asıl manası

Bir önceki yazıda Muzaffer Efendi’nin Amerika seyahatine değinmiştik. Bir evlad-ı Resül’ün Amerika seyahati ve muhatap olduğu kitleler hakkındaki manidar ifadelerini Amerika’da yaşayan Müslümanlar olarak iyi tahlil etmemiz gerektiğine inanıyorum. Muzaffer Efendi, Amerika seyahatini bizzat anlattığı bir yerde Amerikalılarla ilgili duygularını şöyle dile getiriyor. “Radyoda yayınlanan sohbetimizi dinleyen Amerikalılar, California, Washington, Texas, Alaska ve daha başka eyaletlerden ta New York’a kadar bizi görmek için çıkıp gelmişler. Kanada’dan bile gelenler vardı. Hardy adındaki genç bir talebe 27 saatlik tren yolcuğuyla New York’a bizim için geliyor. Ziyaretimizde bulunmak nezaketinde bulunanlar fakirden tasavvufa, tevhide ve zikir  meclislerine dair sorular soruyorlar ve her toplantımızı Rahmet-i  İlahiyyenin yağmur gibi  yağdığı bir cennet bahçesine çeviriyorlardı. Ayrı ayrı tetkik ediyordum. Hepsi de Allah (Sübhanehu ve Teala) Hazretlerine aşık idiler. Yüzleri kadar kalpleri ve kalıpları da saf ve temiz ve güzeldi. Siyretleri suretlerinde müşahade olunabiliyordu”.


“İstisnasız hepsi Ma’şuk-u Hakiki’den haberler soruyor, bizimle Allah ve aşk sohbetleri yapmaya can atıyordu. Hiç kimse yanlış anlamasın ve yanlış yorumlamasın! Amerika’da gördüğüm Allah sevgisini gezebildiğim İslam ülkelerinin pek azında  müşahede ettiğimi itiraf etmek zorundayım ve bu ifademle bir kadirşinaslık görevi  yaptığıma inanıyorum. Zikir başladığında ağlamayan göz, Allah demeyen dil Hak  sevgisi ile dalmayan gönül kalmıyordu. Tevhid’i dillerine vird edinmişlerdi. Yemeyi, içmeyi akıllarına bile getirmiyorlardı. Teneffüs ettikleri hava, içtikleri su ve bütün  yaşantıları Allah sevgisi ile doluydu. Mübalağa etmiyorum. Yemiyorlar, içmiyorlar,  uyumuyorlar, hep Allah’tan söz ediyorlar, Allah’tan bahis açıyorlardı. Allah sevgi ve  aşkı, fizyolojik ihtiyaçlarını onlara unutturmuş, adeta melekleştirmişti. Hepsi de bir  çocuk kadar saf ve ma’sum idi”.


Televizyonlarda canlı yayınlara katılıp Hristiyan din adamlarının sorularını cevaplandırır. Bir Hristiyan din adamı, Efendi Hazretlerine bir soru sorar. Der ki “Siz Amerika’ya geldiniz, biz size Katedral ve kiliselerimizi açtık zikir meclisleri kurdunuz ve ardından namazlarınızı kıldınız. Peki biz de İstanbul’a gelip Sultan Ahmed Camii’nde ayin yapmak, kendimize göre ibadet etmek istersek siz de bize izin verir misiniz?”.


Muzaffer Efendi’nin cevabı çok manidardır. “Biz, sizin kilise ve katedrallerinizde ibadet edebiliriz. Çünkü Hz. İsa’yı (as) biz Allah’ın (c.c) elçisi olarak kabul ediyoruz. Biz İsa Resululllah diyoruz. O’nun Peygamber olduğuna inanıyoruz. Siz de ‘Muhammedurresulullah’ deyip bizim Peygamberimizi kabul ederseniz siz de Sultan Ahmed Camii’nde ibadet edebilirsiniz”.


Muzaffer Efendi, New York’ta bir televizyon programında Hristiyan dünyasında bugüne kadar bilinen bir ezberi bozuyor. Saatlerce Hristiyan papazlarının sorularından sonra bu sefer kendisi bir soru soruyor ve diyor ki, “Sizdeki istavroz ve haç çıkarmanın manası nedir?” Bu soruya karşı bilinen cevabı verir muhataplar. Muzaffer Efendi ise yıllar önce Süleymaniye kütüphanesinde okuduğu bir kitaptan bu işin aslını şöyle izah eder.


Hz. Meryem (as), Hz. İsa’ya hamile kaldığında Allah (cc) O’na “Sakın insanlarla konuşma. Söze oruçlu ol”. Sen ne söylersen söyle onlar sözü çevirirler, çarptırırlar ve saptırırlar. Çok çok müdahale ettiklerinde sen işaretle konuşursun. Hz. Meryem bir pazar meydanına gidince yine bazı insanların saldırı ve baskısına maruz kalır. “Nereden peydahladın bunu?” vs. gibi çok ağır hakaretler ederler. Hz. Meryem (as) ise eliyle “Sağımdaki ve solumdaki melekler şahittir ki bu karnımdaki alnımın yazısıdır”. Yani bu bana Allah`ın (c.c) taktir ettiği bir şeydir. O zamanın örfünde bu işaretlerin aslı bu manayı ihtiva eder. Sizin yaptığınız işaretin asıl manası budur.” deyince. Kardinal bu cevap karşısında hayretler içinde kalır, parmağındaki yüzüğü çıkarır ve Muzaffer Efendi’ye “Sizin ilminize hayran kaldım. Bilmediğim bir şeyi sizden öğrendim. Sizi tebrik ediyorum. Lütfen bu yüzüğü bugünün hatırası olarak kabul buyurun” diyor.


Manidardır ki Süleymaniye kütüphanesindeki bu kitap bugün kayıptır. Ondan da garip olanı Muzaffer Efendi ile Kardinal arasında geçen bu muhaverenin kayıtları da televizyonda bulunamamıştır.

Write a comment

1 Comment

  1. Yilmaz February 26, 13:57

    Kaleminize saglik cok onemli bir konuydu . Zevkle okudum ve dostlarima tavsiye edecegim.

Only registered users can comment.