‘Dünya İnsan Hakları Günü’ mü dediniz?

‘İnsan hakları’ uluslararası literatüre İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra girmiş mühim bir kavramdır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, ‘insan hakları anayasası’ olarak ifade edilir. Otuz maddelik bu bildiri, cinsiyet, dil, din, ırk, renk ayırt etmeden bütün dünyada insan haklarının korunmasını amaçlamaktadır. BM’ye üye ülkeler, 10 Aralık tarihini içine alan haftayı ‘İnsan Hakları Haftası’ olarak kutlamaktadır. Bu beyannamedeki 30 maddeden sadece bir kaçı şunlardır:

1. Bütün insanlar hür ve eşit doğarlar.
2. Herkes ırk, renk, cins, din, siyasal ya da başka herhangi bir ayrılık gözetilmez.
3. Yaşamak, özgürlük ve can güvenliği herkesin hakkıdır.
4. Hiç kimseye işkence, zulüm, onur kırıcı ceza ya da işlem uygulanamaz.
5. Yasalar önünde herkes eşittir.
6. Herkes mal ve mülk edinme hakkına sahiptir.
7. Her insanın düşünce, inanç ve din özgürlüğü vardır.
8. Hiç kimse düşünce ve sözlerinden dolayı sorumlu tutulamaz. .

BM ve üye ülkeler, insan hakları, diğer bir deyişle ‘humanizm’ kavramını modern dünyanın hukuk ve ahlak kuralları noktasında gündeme veya lügatımıza sokanlar bugün insan haklarına ne ölçüde değer veriyor üzerinde durulması gereken ayrı bir konudur.

İnsan hakları mevzusu zannediyorum dünya kurulduğu günden bu güne hiç bir devirde bu kadar konuşulmamış ve gündem olmamıştır. Ama ne acıdır ki, bu konu hiç konuşulmadığı devirlerde daha az bir problem olarak insanlığın karşısına çıkıyordu. Zira çok az konuşulduğu dönemlerde insanların hakları bu denli ihlal edilmiyor, insan hayatı ve hakkı bu kadar basitçe gasp edilmiyordu. Oysa günümüzde 3. sınıf ülkeleri kendi hegemonyalarına almak kendi çıkar, inanç ve ideolojileri doğrultusunda kullanıp istifade etmek için kullanılan en geçer akçe ‘humanizm’ olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle savaş lobileri ve silah güçlerinin hiçe saydığı bu kavram daha uzun zaman gerçek manada yerini bulacak gibi görünmüyor. Tekniğin, teknolojinin, sosyal medyanın, internetin bu denli gelişip yayıldığı çağımızda insan hakları ihlalleri bu denli artmamıştı.

Hümanizm, insan hakları, konuşulurken kulağa çok hoş geliyor. İnsan haklarının böylesine yok sayıldığı bir asırda teorik olarak ne güzel de yazılmış ve çizilmiş insan hakları beyannamesi. Ancak pratikte baktığınızda bugün dünyanın muhtelif yerlerinde insan hakları, günahsız çocuklar, masum kadınlar ve yaşlılar topyekün bir insanlık ölüyor, öldürülüyor. Mesela kara bahtlı, kara kıta Afrika, yıllarca BM ve UNICEF gündeminden raporlarından düşmeyen bir garip diyar. Daha düne kadar Avrupa’nın göbeğinde Bosna’da binlerce insan katledilmiştir. Bugün ise Filistin ve Suriye aynı kaderi yaşıyor hemde BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine rağmen…

Modern dünyanın hümanizm kavramına mukabil İslam bugün insan haklarına temel teşkil eden hususları Kur’an ve bizzat Efendimiz Hz. Muhammed’in (SAV) uygulamaları ile teminat altına almıştır. Büyük müceddit İmam-ı Gazali İslam`ın insana ve insanlığa ait hakları beş temel kaide üzerine bina ettiğini söyler. Bunlar, Din, (Din ve vicdan hürriyeti), hayat hakkı, akıl, mal, nesil ve üreme. Bu manada insanlığın son adası Devlet-i Aliye-i Osmaniye’nin çekildiği topraklarda baş gösteren insan hakları ihlali bunun en bariz göstergesidir. Hasılı İslam evrensel bir din olduğundan ötürü bütün insanların ve varlığın haklarını koruma altına almıştır.

Bir insanlık ve nihayetinde BM ayıbı olarak sadece açlıktan ve savaşlarda haksız yere öldürülen masum insanlar bu konuda ayrıca bir fikir veriyordur. Dünyanın muhtelif ülkeleri açgözlülükten ve hırstan ölmek üzereyken Afrika ise açlıktan ölüyor. 1974’de ‘Dünya Gıda Konferansı’ yapılıyor ve konferans sonunda şu karara varılıyordu: “Dünyadaki açlığı 10 yıl içinde kaldıracağız”. Aradan uzun yıllar geçmişti fakat dünyadaki açlık meselesini halletmek bir yana, açlık önü alınamaz şekilde başını almış gidiyordu ve kimse de buna dur de(ye)miyordu. Daha sonra BM, UNICEF ve Dünya Tarım Organizasyonu yıllarca tekrar tekrar toplandı ama değişen hiçbir şey olmadı.

2000 yılından bu yana, Unicef`in, BM`nin, Dünya Gıda Programı`nın, Dünya Sağlık Örgütü`nün raporuna göre, dünyada 800 milyon insan kronik açlık çekiyor ve bunların 200 milyonu 5 yaş altındaki çocuklardan oluşuyor. 2 milyar insan günde 2$ ile geçiniyor ve bunun 1milyon 400 bini günde 1 $ ile geçimini sağlıyor. Her gün 50 bin kişi yetersiz ve dengesiz beslenme ve açlık nedeniyle ölüyor. Her yıl 1,5 milyon çocuk henüz 5 yaşına ulaşmadan açlıktan ölüyor. 130 milyon çocuk hiç okula gidemiyor.

1945-1992 yılları arasında gerçekleşen 149 savaşta 23 milyondan fazla insan öldü. Bunun yalnızca 3 milyonunu askerlerdi. Savaşlarda genellikle 1 askerin ölümüne karşılık 1 sivil doğrudan, 14-15 sivilse açlık, susuzluk, bulaşıcı hastalıklar gibi nedenlerden ölmektedir.

Son 10 yıldaki savaşlarda 2 milyon çocuk öldü. 6 milyon çocuk sakat kaldı. 12 milyon çocuk evsiz, 1 milyondan fazla çocuk anasız-babasız kaldı. 10 milyon çocuk psikolojik sarsıntı geçirdi ve on binlerce çocuk tecavüz ve işkenceye uğradı. Balkan savaşında Bosna’da 20 bin kadına tecavüz edildi. Körfez Savaşı’nda ABD müttefiki devletler, Irak-Kuveyt sınırına ve Basra kenti etrafına 1 milyon. Kuzey Irakta ise 1.5 milyon insan ölmüştür.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.