Cemil Şahin - Hitler öldü mü?

Hırsına esir düşen Hitler, dünya egemenliği hevesi için 2. Dünya Savaşı sürecinde 47 milyonu sivil yaklaşık 72 milyon insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu.

Hitler, Yahudilerin etkili olduğu bir yer olan Viyana’da büyüdü. O büyürken Yahudilere olan nefreti de büyüdü ve onları dünyadaki tüm problemlerden sorumlu tutmaya devam etti. İnanması zor olsa da, özellikle I. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yenilgisinden bile Yahudileri sorumlu tuttu.

1942 Şubat ayında,  Führer: “Onları acımadan temizlemek gerekiyor’’ diye bağırarak tekrar etti. Duygusallığa yer olmadığını, başlarına gelecek felaketi hak ettiklerini ve düşmanları ile birlikte onları yeneceklerini söyledi. Ve devam etti: “Bu süreci serinkanlı bir acımasızlıkla hızlandırmalıyız.’’

Hitler ve ekibi SS subayları, sırf bu hedeflerine ulaşabilmek için neredeyse kusursuz denebilecek bir sistem kurdular. Holokost veya “Şoa” neticesinde, 6 milyon civarında Yahudi kurbanın yanı sıra 200 bine yakın Çingene eziyet görüp katledildi. Bundan başka Ruslar ve Slavlar da vardı. Dikkate değer diğer bir grup da öldürülen 200.000’den fazla  zihinsel ve bedensel engelli Almandı.

Bu katliama dünyanın her yerinden gelen tepki oranı çok yetersizdi. Birçoğu da, hatta  Papa bile pek ses çıkarmadı. Katliama karşı yerel halkların tutumu basta görmezden gelmek iken, bu tutum zamanla Nazilerle işbirliği yapmak olarak devam etti. Daha acısı, kimse Nazilere yardım etmekten vazgeçmelerini de söylemiyordu. Bu durum, soykırımı durdurmayı veya yavaşlatmayı imkânsızlaştırdı.

Alman Yahudilerinin Avrupa’daki en iyi kaynaşmış ve başarılı toplum olmasına rağmen, Naziler onları toplumun geri kalan kısmından ayırmayı ve kısa bir zaman içinde onları orta sınıfın korkulu rüyası olarak göstermeyi başardı. Halkın buna inandırılmasıyla, sonraları kendilerinin bile inanamayacakları kanunlar çıkmaya, ardından da bu kanunları hızla ve denetimsiz bir şekilde uygulamaya başladılar.

Zeki ve kabiliyetli millet derlerdi bu ırka ama sahip oldukları başarılar kimini şüpheye, kimini kıskanmaya sevk etti  ve onlara beslenen husumeti günden güne artırdı. Belki de bu tereddütlü yaklaşım, hırsından gözü dönmüş yöneticilerin de kışkırtmasıyla onları aykırı bakışlara hedef haline getirdi. Sonra, aslında her biri kabul edilemez olan kurallar ve kanunlar sözde başarıların gölgesinde birer birer geçirildi ve gelinen noktada bir millet ezildi, işkence gördü ve sürüldü.

“Kavgam“ kitabında dünya lideri olma gayretini Aryanlar ve Aryan olmayanlar arasındaki mücadele olarak açıklayan Hitler, Yahudiler ve Çingeneleri en alt sıraya koyarken; Müslümanlar ve Yahudileri aynı seviyede ve hizmetkâr statüsünde resmetmişti. Müslümanlara “kırbaçlanması gereken maymunlar” dediği bilenen Hitler, bu sıralamayı kitabını 1939’da Arapçaya tercüme ettirince değiştirmiş ve 21 Kasım 1941’de Kudüs Müftüsü ile görüşmesini propaganda ve algı malzemesi olarak kullanıp çok yerde defalarca reklâmını yapmıştı.

Aylarca hatta yıllarca zindanla cezalandırılan masumlar oldu. Çok başarılı olanlar ya bir çırpıda parti zihniyetine kurban edildi ya da kaçmak zorunda bırakıldı veya eziyet edilenler kervanına dâhil edildi. Bu göçler kimi toplumlara ise fer oldu, başka bir deyişle geleceğin ülkesi olmalarında en tesirli sebep oldu. Onlar da eskiye takılı kalmayıp, göçtükleri yerlere destek oldular, oralarda yeni ufuklar açtılar.

Gitmek zorunda kalanlar dünyayı öğrendi. Bir kısmının projeleri dünya çapında değer kazanmaya başladı. Engellerinden kurtuldular ve kendileri olup dünyaya değer katmaya başladılar, hatta sistemler kurdular. Sahip oldukları negatif imaj birden masumiyete dönüştü ve mazlum olarak kabul görmeye başladılar. Dünya onlara farkına varmadan sahip çıkıyordu, onlar da bunu iyi değerlendirmeye gayret ediyordu. Belki vatan dedikleri ülkeleri artık yoktu ama dünya vatanları olmaya başlamıştı. Vardıkları yerlere çabuk uyum göstermeye, idealleri ve hedefleri için oralarda uğraşmaya koyulmuşlardı.

1933 yılı Almanya’sında üniversitelerde yazarları arasında Einstein’ın da olduğu kitaplar yakılırken, Einstein Princeton Üniversitesi’nde ders vermek üzere anlaşacaktı. Onun gibi memleketini terk etmek zorunda kalanlar sonraki girişimleriyle kendi milletleri ve idealleri için daha verimli ve hedeflerine daha yararlı organize olmayı başardılar.

Şimdilerde benzeri uygulamaları maalesef ülkemizde de görmekteyiz. Bundan sonra süreçte ne olur bilinmez ama bir gerçek var ki o da zalimlerin ve diktatörlerin sonunun hiçbir zaman değişmediği. Mazlumlara gelince, onlar da kendilerini bir an evvel toparlayıp mevcut hale göre yenilenmeyi ve daha ileriye bakmayı başarabilirlerse, Allah’ın izni ile istikbalde onlara nasip olacak güzel sürprizleri ömrümüz yettiğince göreceğiz. Günümüzde yaşanan hadiseler ışığında  güzel memleketimizin ve insanımızın mevcut hallerini görünce, Hitler ölmemiş de sanki birilerinin ruhunda yaşıyor diyebilirim.

Meraklısına not: Müslümanlar bu süreçte nasıl tavır aldılar derseniz, geneli sessiz kaldı. Ama her yerde olduğu gibi kahramanlar da yok değildi. 70 Müslüman, İsrail’in Holokost’u anmadan sorumlu vakfı tarafından “Ulusların İçinden Dürüstler” nişanıyla onurlandırılmıştır. Kurtardığı Yahudilere karşılık doğum yapmasının hemen ardından hanımı Naziler tarafından öldürülen Türk Konsolos Selahattin Ülkümen, 16 yaşındaki Arnavut Refik Vesili ve Bosnalı Derviş Korkut bunlardan sadece bazıları. İlginç bir bilgi de, Arnavutluk’un Müslümanlar önderliğinde savaştıktan sonra Yahudilere kucak açarak tüm Avrupa’da Yahudi nüfusunun arttığı tek ülke oluşudur.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.