‘Yeni Türkiye’ ABD’yi neden heyecanlandırmıyor?

Hükümetin içeride başarılı şekilde pompaladığı ‘lider ülke’ algısına rağmen, Batı dünyasından özellikle ABD’den bakıldığında durum çok farklı.

Yerli piyasanın büyük kısmına ‘Yeni Türkiye’ diye yutturulan ürünün uluslararası piyasada esamisi okunmuyor. İliştirilmiş medya tarafından muhteşem bir yükselme devri gibi sunulan şeyin aslında Türkiye için yeni bir gerilemenin başlangıcı olduğunun dünya farkında. Umarım uyuyan ya da uyutulan vatandaşlarımız da çok geç olmadan farkına varabilir.

Washington’daki gözlemciler, düne kadar İslam coğrafyasında başarılı bir demokrasi namzedi olarak ümit bağladıkları Türkiye’nin ani irtifa kaybına hem şaşırıyor hem üzülüyor. Görülen o ki birkaç yüzyıldır süregelen reformlara rağmen bu topraklardan saltanat hiç kovulmamış. Sadece el, renk, taktik, ideoloji ya da terminoloji değiştirmiş. Eski bir ABD büyükelçisi dostum bana bir süre önce Recep Tayyip Erdoğan’ın artan şahsi gücünü kastederek şakayla ‘Tebrikler, demokratik yollarla seçilen ilk sultanınıza sahip oldunuz!’ demişti. Kaldı ki o zamanlar Erdoğan henüz cumhurbaşkanı seçilmemişti. Kendi eliyle başbakan da tespit ve tayin etmemişti. Ve ağzından çıkan her şey -anayasaya, kanunlara, devlet geleneğine, uluslararası anlaşmalara, demokratik değerlere, insaf ve iz’an ölçülerine aykırı dahi olsa- buyruk kabul edilmiyordu.

‘ÇOCUKSU’ HİZMET TAKINTISI

Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti toplantısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu emanetçi başbakan ilan etme manzarası, Türkiye’yi ileri demokrasi kulübünden biraz daha uzaklaştırdı. Tek adamlı parti devletine geçişin resmiydi. Hele ülkenin en önemli idari konumlarını işgal edecek iki kişinin birden ‘paralel yapı’ yakıştırması adı altında bir sosyal hareketi hedef alması son derece çirkin ve iticiydi. Ulusal güvenliğe içeride ve dışarıda gerçek tehditler cirit atarken, anti-demokratik metotlarla sanal tehditlerle uğraşan bir zihniyeti demokratik dünyada kim ciddiye alabilir? Nitekim bir Türkiye uzmanı, Erdoğan ve Davutoğlu’nun sanki siyasi rakipleriymişçesine Hizmet’i nazara vermelerini ‘çocuksu’ bulduğunu ifade etti.

Washington’daki seviyeli Türkiye gözlemcilerinin elleri artık kaleme zor gidiyor. Çünkü ahlakî ve entelektüel tutarlılığı olanlar için Türkiye’yle ilgili olumlu şeyler yazmak epeyi zorlaştı. Ümitlerin diri olduğu dönemlerde yapıcı eleştirilerin anlamı vardı. Şimdiyse ABD başkentindeki beklentiler oldukça düşük. Avrupa’nın Türkiye’ye inancını en çok kaybettiği dönemlerde dahi sabır ve ümit aşılayan Amerikalıların yerinde yeller esiyor. Mesela siz en son ne zaman ağzından ‘model ortaklık’ tabiri çıkan bir Amerikalı uzman ya da yetkili gördünüz?

Ortak değerler hatta çoğu kez ortak çıkarlar noktasında ABD’yle giderek ayrışan Türkiye’ye Washington’da bir Batı kulübü adayından ziyade Ortadoğu ülkesi muamelesi yapma eğilimi baskın. Senede neredeyse altı kez Erdoğan’la görüşen Başkan Obama, artık altı ayda bir kerhen telefonla arıyor. Davutoğlu başbakan olunca, telefonu o kadar bile çalmayabilir. Zira ülkede tek bir şahıs tüm gücü elinde toplamışken, kim takar başbakanı ya da Dışişleri Bakanı’nı? Bir Amerikalı uzmanın tespitiyle, bundan böyle Türk-Amerikan ilişkilerinde Washington ve Ankara’daki büyükelçilere çok daha fazla iş düşebilir. Yani ilişkilerin siyasi düzeyinde ciddi bir düşüş söz konusu olabilir.

ABD, ‘Yeni Türkiye’nin ideolojik çerçevesinin Amerika ve Batı karşıtlığı temeline oturtulduğunun farkında. Türkiye’nin önünü açmak için hiçbir özel gayret sarf etmeyecekleri gibi, gerekirse çelme bile takacaklardır. Sadece kendi çıkarlarına hizmet eden durumlarda Ankara’yla çalışma yolları arayacaklardır. Halkın önüne Amerikan ve Batı karşıtı platformla çıkıp, hatta iliştirilmiş medyası aracılığıyla düşmanlığa teşvik edip, resmî ortamlarda dostluk ve müttefiklikten bahseden bir hükümete niye güvenip, destek olsunlar ki?

BATI’NIN KAPISINDAN TAMAMEN AYRILAMIYORLAR

Hükümet, ABD ve Batı’ya tüm nefretine rağmen kapısından da büsbütün ayrılamıyor. Çünkü uluslararası meşruiyeti ve hareket kabiliyeti için onlara muhtaç. ‘Çin’den füze almayız, Ermenistan’la sınırı açarız, karşılığında istediğimizi yine elde ederiz’ türü hesaplar yapıyorlarsa yanılıyorlar. ABD, Türkiye’deki yeni rejimi onayla(ya)maz. Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan gibi stratejik değeri yüksek ama siyasi rejimleri sorunlu ülkelerle yaptığı gibi, iş ilişkilerini sürdürür, o kadar. Washington’da ‘Türkiye’nin rejiminden bize ne, işimize bakalım’ diyen pragmatik ekoller de var şüphesiz. Ancak medya ve aydınlar onların frenine basacaktır. Ankara, Amerikan meydasında hükümet lehine yorum bulmanın artık neredeyse imkansızlaştığının farkında mı acaba?

Washington Post, 15 Ağustos tarihli başmakalesinde Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildikten sonra ‘Yeni Türkiye’ inşa etme ve tüm ülkenin arzularına saygı duyma sözü verdiğini belirtirken, ‘Fakat geçen yılki eylemleri Sayın Erdoğan’ın demokrasiye ve ötedeki dünyaya bakışına ilişkin sorular uyandırmıştı. ‘Yeni Türkiye’ eskisinden farklı olacak mı?’ diye soruyor. Benzer kuşkular Amerikan devletinde de yaygın. ‘Yeni Türkiye’nin eskisini bile aratabileceği endişesi var. ‘Eski Türkiye’deki laikçi karakterli otoriterliğin Batılılar için nispeten tolere edilebilir bir yanı vardı. Şeklen dahi olsa çağdaşlaşma, modernleşme adına yapılıyordu. ‘Yeni Türkiye’ otoriterliği ise Batı’nın birinci dereceden tehdit gördüğü Ortadoğu’daki İslamcı akımların tonlarını taşıyor.

Sözün özü, içeride otoriterleşen, Ortadoğu batağına saplanmış, Batı’dan uzaklaşan bir ‘Yeni Türkiye’ Washington’da artık kimseyi heyecanlandırmıyor. Yeni rejimi kendi şişintili algılarıyla baş başa bırakma ve yalnız bırakma eğilimi artıyor.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.