İkna gücü eriyen ülke

Son birkaç yıldır büyük bir yönetişim krizinin ve artan oranda iç istikrarsızlığın yaşandığı Türkiye, her alanda güç kaybediyor.

Kaybedilenler listesinin başlarında ise uluslararası ikna gücü geliyor.

Bir devletin ikna gücü, sert güç ile yumuşak gücün bileşkesinden oluşur. Entelektüel, sosyal, kültürel, demokratik, ekonomik, askeri bileşenleri vardır. Ülkenizi dünyaya reklam ve takdim ederken kullandığınız yöntem ve araçların kalitesiyle doğru orantılıdır. Tarih, devletlerin karşısına ikna gücünü test vakaları çıkarır. 1915 tartışması kuşkusuz Türkiye için bu testlerin en çetini.

1915’te Osmanlı vatandaşı bir milyonu aşkın Anadolu Ermenisi’nin savaş dönemi idarecilerinin verdiği Suriye’ye tehcir kararıyla telef olması, katledilmesi ya da anavatanını kaybetmesi konusunda devletin bir resmi politikası ve söylemi var. Amacı, olanlara uluslararası camiada ‘soykırım’ denilmemesi, böylelikle Türkiye’nin herhangi bir hukuki bedel ödememesi ve ülkenin dünyadaki imajının zarar görmemesi. Devlet, zihinleri doğrudan ve dolaylı yollarla bu resmi politikayı destekleyen veri ve algılarla doldurarak, nesiller boyu empatiden yoksun bir tarih perspektifi aşıladığı kendi halkını kendi hikayesine iknada büyük ölçüde ‘başarılı’ olmuştur. Ancak uluslararası camiayı iknada benzer ‘başarı’ gösterebilmiş olduğu söylenemez.

TÜRK’ÜN TÜRK’E PROPAGANDASI

Tarihsel bir grafik çizilirse, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1915 tezlerinin ikna edicilik keyfiyetinin uluslararası camiada giderek düştüğü görülür. Trajedinin yüzüncü yılında grafikteki inişler doğal olarak daha da keskinleşti. Vatikan, Almanya, Rusya devletleri, Avrupa ve Avusturya parlamentoları, zaten bir hayli uzun olan soykırımı resmen telaffuz edenler listesine eklendi. ABD Başkanı Barack Obama ise geleneksel 24 Nisan açıklamasında adeta tüm soykırım koordinatlarını verdi, sadece noktayı işaretlemedi. Türk Dışişleri, haftalardır yabancı ülkelere nota yazmakla, büyükelçi çekmekle, sitem etmekle uğraşıyor. Kısacası tablo pek parlak değil.

2015’in Ankara açısından çetin geçeceği, Ermeniler ve dostlarının büyük hazırlıklar yaptığı biliniyordu. Ancak Türkiye’nin ikna gücünün bu denli zayıflamasında ve yalnızlaşmasında, 1915’in yüzüncü yıldönümünü aşan faktörler de olduğu muhakkak. Türkiye’de Erdoğan liderliğinde fiilen gerçekleşen rejim değişikliğine dünyada duyulan yaygın alerji de etkili. Sıfırlanan komşuluk ilişkileri, nasırına basılan büyük devletler, hakaret edilen milletler. Yeni yetme rejim, sınır tanımazlığı, kendini beğenmişliği ve ağız bozukluğu ile sadece içeride değil, dışarıda da çoklarına yaka silktiriyor.

İkna gücünün önde gelen unsurlarından biri, caydırıcılıktır. Ekonomik ve askeri gücüyle caydırıcılığı yüksek ülkelere, haklı görülmediği konularda bile fazla ses çıkarıl(a)maz. Bu kadar yabancı ülke, ulusal çıkarları açısından büyük öncelik taşımayan, daha çok ahlaki mesaj boyutu olan 1915 meselesi yüzünden Ankara’yı kızdırmayı göze alıyorsa, durup düşünmeli. Demek ki Ankara’dan pek çekinmiyorlar. Dünya lideri, dünya devleti gibi popülist algı manipülasyonlarının temel tüketicisi, sadece eğitimsiz yerli kitleler.

Devletler, bazen ülkelerinin yumuşak gücü yardımıyla ulusal tezlerini kabul ettirirler. Ancak 1915 sorunu yumuşak güçle üzeri örtülebilecek gibi değil. Kaldı ki Türkiye’nin yumuşak gücünü dünyada temsil eden uluslararası saygınlığa sahip aydınları ve sanatçıları aşırı devletçi söylemlere genelde katılmıyor. Demokratik çeşitlilik artarsa, yumuşak güç faktörü devlet çizgisinin daha da aleyhine işleyecektir.

SOKAK EYLEMİ ÇÖZÜM MÜ?

Amerika’da bu yıl Türk devlet birimlerinin el altından organizesiyle kitle eylemleri düzenlendi. Hedefte Obama ve Ermeni gruplar vardı. İlk bakışta bir yumuşak güç katkısı gibi görülse de, bu tür hamleler Amerikalıları iknada cılız kalır. Hatta tam tersi etki yapabilir. Amerikan devleti ve kamuoyu gözünde Ankara’yı, kendi halkını endoktrinize edip çıkarları için kullanan, sivil toplumu dizayn etmeye çalışan rejimler kategorisine itebilir. Ayrıca çoğunluğu Hıristiyan ve Türk tezlerine inanmayan bir toplumda, Müslüman Türk azınlığı sokaklara dökmek çeşitli güvenlik risklerine de davetiye çıkarabilir. Türk diasporası, Ermenilerle ve Amerikan devletiyle cedelleşmeye değil, diyaloğa ve angajmana teşvik edilmelidir. Siyasiden ziyade kültürel perspektif ağırlıklı olarak devreye girmelidir.

1915 meselesinde ahlaki açıdan samimiyetsiz tutum sergileyen sadece Ankara değil. Sabık Amerikan yönetimleri ve Kongre’leri, ekseriyetle 1915’in soykırım olduğuna inandıkları halde Türkiye’nin jeostratejik değerinden dolayı ahlaki kaygılarını geri plana atageldiler. Niye? Türk ve Ermeni halkını toplayıp beşle çarpsan ABD için bir İncirlik üssü etmez. İran’ı uluslararası topluma kazandırayım derken Türkiye’nin benzer ruhlu bir rejime kaymasını seyretmeye de, 1915’te ikiyüzlülüğe de Beyaz Saray’ı iten, İncirlik gibi çıkarlar.

Tevekkeli değil, şu sıralar Washington strateji camiasında Amerikan yönetimine yapılan yoğun tavsiyelerden biri İncirlik’e alternatif üsler araması. Son olarak Bipartisan Policy Center raporunda aynı husus vurgulandı. Uzmanlar, bu üsse bağımlılığı ortadan kalkmadığı sürece ABD’nin Türkiye’nin olumsuz gidişatına dur diyemeyeceği kanaatindeler. Ankara’nın eski otoriterleri gibi yeni otoriterleri de İncirlik kartını rejimlerini meşrulaştırma adına iyi değerlendiriyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun mevkidaşı John Kerry’le görüşmesinde en büyük kozunun İncirlik’i IŞİD’e karşı kullandırıp kullandırmama olduğuna eminim.

Türkiye’nin dünyayı ikna kabiliyeti, demokratikleşmesine, sivilleşmesine, güçlü bir ekonomi ve orduya sahip olmasına bağlı. Kuru gürültüyle buraya kadar .

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.