Dertleşeyim derken aile mahremiyetini unutmayın

Dertleşeyim derken aile mahremiyetini unutmayın

Eşler arasındaki iletişim ve muhabbete zarar veren en önemli konulardan biri de mahremiyetin gözetilmemesi ve karı-koca arasında kalması gereken konuların dışarıya aksettirilmesi. Uzmanlar, böyle bir sonuçla karşılaşmamak için akıl danışma ve dertleşme ihtiyacı ortaya çıktığında muhatap olarak ehil kişilerin seçilmesini tavsiye ediyor.

Her insan bir ‘dünya’ olduğuna göre aile içinde birbiriyle en iyi anlaşabilen çiftlerin bile ayrı düştüğü konular olabiliyor. Bu vakitlerde taraflar kimi zaman kendi aralarında konuşarak orta yolu bulmaya çalışır. Bazen de bu yöntem yetersiz kalır. Üçüncü bir kişiye danışma ihtiyacı doğar. İşte bu noktada çiftlere gelen bir uyarı var; ‘derdimi paylaşayım’ derken aile mahremiyetini göz ardı etmeyin, eşinizin gıybetini yapmayın! Zira çoğu zaman bu durum sorunların çözülmesine değil işlerin daha da sarpa sarmasına sebep oluyor. İki kişi arasında sağlıklı bir iletişimle çözülebilecek ufacık sorun, çiftlerin önünde dağ gibi büyüyebiliyor. Peki, nedir aile sırrı ya da mahremiyeti? Uzmanlar, hakkında konuşulan kişinin, duyduğunda hoşuna gitmeyecek, onu rencide edecek küçük bir meselenin dahi aile sırrı olduğuna işaret ediyor. İnsanın hayatında en mahrem yere konumlanan aile ile ilgili meseleler dedikoduya meydan vermeyen, sorunlara çözüm üretebilecek insanlarla paylaşılmalı. İş ortamında ya da kadınlar arasında düzenlenen günlerde ‘muhabbet konusu’ olmamalı.

Aile danışmanları da karşılıklı güven içerisinde yürüyen bir ilişki için ‘dertleşme’ amaçlı da olsa ölçüyü kaçırmamaya davet ediyor. Psikolojik danışman Yusuf Bayalan’a göre ölçüyü belirlemek için çiftlerin kendini eşinin yerine koyması yeterli. Herkesin kendisiyle ilgili iyi şeyler duymak isteyeceğini anlatan Bayalan, “Özel hayatımızdaki önemli insanlar tarafından beğenilmek, onaylanmak da temel ihtiyaçlardan biri.” diyor. Bir tarafın diğeri hakkında başkalarına olumsuz ifadeler kullanması ise eşleri duygusal olarak son derece olumsuz etkiliyor. Bayalan’ın bu noktada çiftleretavsiyesi birbiriyle ilgili ulu orta konuşacaksa, iyi yönde konuşması.

Hayatımızda ‘sıfır sorun’ diye bir gerçeğin olmadığını hatırlatan Bayalan, bunun aile için de geçerli olduğunu söylüyor. İlişkileri çözümsüz kılan ise sorunların çözülme tarzı. Eşlerin birbirine karşı öfkelenmesi, onu eleştirmesi normal. Ancak burada önemli olan neyin, kiminle paylaşıldığı. Zira ‘kendini açmak’ denilen davranışın psikolojik sorunların oluşumunda önleyici işleve sahip olduğunu söyleyen uzmanlar, “Paylaşımda bulunduğumuz kişilerin güvenilir olmasına dikkat etmeliyiz.” diyor. Aksi takdirde dedikodu denilen yıkıcı dinamik harekete geçebiliyor. Güvenilirliğin yanında, sorunların paylaşıldığı kişinin olaylara tarafsız bakabilmesi gerektiğini anlatan Yusuf Bayalan, “Çünkü haklı olduğumuzu hissetmemiz her zaman haklı olduğumuz anlamına gelmez.” diyor. Bu durumda kişi haksız ya da hatalı olduğunda birilerinin uygun dille bunu ona ifade etmesi gerekiyor.

Sorunlar ehil insanlara anlatılmalı

Aile içi anlaşmazlıklarda sık karşılaşılan diğer durum ise karı koca dışındaki diğer aile fertlerinin araya girmesiyle derinleşen anlaşmazlıklar. Zira bazı insanlar meseleleri ‘ya hep ya hiç’ mantığıyla değerlendirebiliyor. “Bu kişiler için, eşleri ile arası iyi ise dünyanın en iyi insanı, değilse de dünyanın en kötü insanıdır.” diyen Yusuf Bayalan, hal böyle olunca eleştiri esnasında kantarın topuzunun da kaçtığına işaret ediyor. Daha sonra araları düzelince ise sanki başka bir insandan bahsetmiş gibi olabiliyorlar. Ancak kişiyi dinleyen yakını, onun daha önce anlattıklarından hareketle eşine karşı tavır alabiliyor. Aslında büyük anlaşmazlıkların yaşandığı bir dönemde çiftlerin kendini yalnız hissetmesinin sebebi de burada yatıyor. Çünkü en ufak bir sorunda yakınlarına gidip öfke patlaması yaşayan kişi, arası düzelince bambaşka hallere girince bu durum tekrarlandıkça yakınları tarafından önemsenmeyebiliyor. Psikolojik danışman Yusuf Bayalan, “Bu durumun önüne geçmek için eşimizle ilgili sorunları abartmadan, gerçeklikten kopmadan anlatmalıyız. Muhatabımız da anlayışlı, olaylara geniş açıdan bakabilecek, bilge tarafı gelişmiş kişiler olmalı.” tavsiyesinde bulunuyor.

Aile danışmanı uzmanı Fatma Taş ise kişinin aile mahremiyetinin farkında olması için önce kişisel mahremiyeti önemsemesi gerektiğini söylüyor. “Herkesin kendi içinde bireysel bir özeli vardır. Bunu iç dünyasında saklamayı bilir.” diyen Fatma Taş, eşler arasında düşünüldüğü zaman da taraflar bu hassasiyeti taşıyorsa karşılıklı güvenin oluştuğunu söylüyor. Öte yandan hiç umulmadık bir ortamda ve anda ortaya çıkarak iki kişinin arasındaki mevzu ifşa ediliyorsa bu güvenin kırıldığını anlatıyor. Aile içindeki mahremiyet konusunda en çok karşılaştığı olayın, çiftlerin samimi bulduğu ortamlarda birbirleri hakkındaki meseleleri anlatması. Arkadaş ortamı ya da anne-babanın yanında eşinin istemeyeceği şekilde onun hakkında konuşan kişi hem aralarındaki hukuka hem de aile mahremiyetine zarar veriyor.

Eşin olmadığı ortamlara onun hakkında konuşma alışkanlığının daha çok kadınlarda olduğu sanılsa da bu durum erkekler için de bir problem. Zira Fatma Taş’ın gözlemlerine göre erkekler de bir araya geldiğinde aile özelini ihmal edebiliyor. Kendince samimi bulduğu birine eşiyle ilgili paylaşımlarda bulunabiliyor. “Anlatan kişi orada kalacağını sanıyor ama bu böyle olmuyor. Günler sonra çok farklı birinden duyabiliyor.” diyen Fatma Taş şöyle devam ediyor: “Biz bunlara aile sırları diyoruz. Aile sınırları içinde kalması gerekirken bir bakıyorsunuz herkesin konusu oluyor. Hem eşiniz hem siz rencide oluyorsunuz. Onulmaz yaralara kapı aralanmış oluyor.”

Eşleriniz sizin örtünüz, siz de onların…

Çiftleri birbirinin hoşuna gitmeyecek şekilde başkasına anlatma konusunda tek uyaran aile danışmanları ve psikologlar değil elbet. İlahiyatçılar da gıybetin bu hali karşısında ailenin zarar göreceğini söylüyor. Işık Yayınları’ndan çıkan Kadın Aile İlmihali, konuyu ele alırken önce gıybetin ne olduğunu açıklıyor. Buna göre, bir kişinin nesebinde, ahlakında, yaşayışında, işinde, giyim kuşamında, yaratılış özelliklerinde vs. bulunan bir kusuru, onun gıyabında ve duyduğunda rahatsız olacağı bir tarzda konuşmak gıybettir. İlmihal, ayet ve hadislere bakıldığında ‘Gıybet şu kişiler arasında cereyan etmez’ şeklinde istisnanın olmadığına dikkat çekiyor. Eşlerin birbirini gıybet etmesinin de bir mazereti olamayacağını anlatıyor. Aile ile ilgili hemen hemen bütün meseleleri ele alan eserde Kur’an-ı Kerim’de geçen, ‘Eşleriniz sizin örtünüz, siz de eşlerinizin örtüsüsünüz.’ buyruğuna yer veriliyor. Söz konusu ayetin farklı açılardan tefsirinin yapıldığını ifade ediyor. Birbirlerine günahtan koruyucu kalkan olmaları, birbirleri için huzur ve sükûn kaynağı olmaları gibi tefsirlerin yanında bir de karı-kocadan her birinin diğeri için başkalarının görmesini ve duymasını istemediği yönlerine örtü olması yorumu yapılıyor. “İşte eşler ne zaman birbirlerinin kusur ve açıklarını başkalarının yanında anlatırlarsa onun için ‘örtü/libas’ olma özelliğini yerine getirmemiş olurlar.” görüşüne yer veren ilahiyatçı yazarlar, konuyu açıklamaya şöyle devam ediyor: “Hiç şüphesiz ailede zaman zaman eşler arasında problemler yaşanabilir. Eşlerin bu problemleri karşılıklı konuşarak çözmeye çalışmak yerine sağda solda anlatmaları, tabii ki anlatırken eşlerini tenkit etmeleri, onların hata ve kusurlarını serrişte etmeleri gıybettir ve dolayısıyla caiz değildir.”

Mahremiyet çocuğa da öğretilmeli

Aile danışmanı Fatma Taş, aile içindeki her konunun her ortamda konuşulmaması gerektiğinin çocuklara da öğretilmesini öneriyor. Danışanlarından bazılarının çocuklarını ona getirip, “Ben ne konuşursam gidip babaanneye ya da başkasına anlatıyor.” diye şikâyet ettiğini söylüyor. Ancak çocuğun bu tür şeyleri dışarıda anlatma sebebi çoğunlukla anne babanın yetiştirme tarzıyla ilgili. Fatma Taş, çocuğun dünyasında ‘sır tutmak’ ya da ‘özel konular’ gibi kavramların olması gerektiğini, bu alışkanlığın ise 3-6 yaş arasında kazandırılabileceğini söylüyor. Bu dönemde ‘gizlilik’ kavramını içselleştirebilen çocuk ileriki yaşlarda da nerede neyin konuşulacağını daha kolay ayırt edebiliyor. Ve bunun öneminin farkına varabiliyor. Ancak bu dönem geçirilirse her bir olay üzerine ayrıca konuşularak onun dışarıda bu konuda paylaşımda bulunmaması için ikna edilmesi gerekebilir. Fatma Taş, 3-6 yaş sürecinde çocuğa gizliliği öğretecek oyunlar oynatmayı tavsiye ediyor. Örneğin bir konu üzerinde konuşup, ‘Ben bunu anahtarladım.’ ya da ‘Hadi biz bunu bir balona koyup gökyüzüne gönderelim.’ gibi bilinçaltına mesaj vererek bazı konuların iki kişi arasında kalacağı öğretilebilir.

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.