AKP ve cuma konuşmaları

Ahmet Dönmez yapar mı bilmiyorum ama birisinin yapmasını çok isterim; şimdilerde korkudan dolayı yapılmıyor ve yapılamıyorsa yakın gelecekte yapılacağına ben garanti verebilirim.

Neden mi bahsediyorum? Cuma namazları çıkışında ve şimdiye kadar birkaç örneğini gördüğümüz üzere cami içinde mihrabın önünde siyasi konuşmaların yapılmasından. Gelin genel seçimlere yaklaştığımız şu günlerde daha sık göreceğimizi tahmin ettiğim –Perşembenin gelişi çarşambadan belli- siyasilerin ve devletluların bu konuşmalarına bir ad koyalım: Cuma konuşmaları.

Sakın yanlış anlaşılmasın; siyasilerin sahip oldukları dini bilgileri halka vaaz veya hutbe vesilesiyle anlatmalarını kastetmiyorum. Bunu da yaparlarsa hiç şaşırmam. Keşke yapsalar! İsterlerse ilk vaaz ve hutbe konularına yardımcı olayım; hırsızlık, adalet, emaneti muhafaza, vazife taksiminde ehliyet ve liyakat konuları ile alakalı ayet ve hadisleri nasıl yorumluyorsunuz? Seçim öncesi fena konular değil!

Sadede geleyim; AKP muhalifi siyasilerden tutun sokaktaki vatandaşa kadar hemen herkeste bir beklenti oluştu. Abartmıyorum; salı günü Meclis grup toplantılarındaki konuşmaları bekler gibi cuma konuşmalarını, cami çıkışı uzatılan mikrofonlara verilecek demeçleri bekleyen bir kitle var bugün Türkiye’de. Basının rolü yok mu bu manzaranın oluşumunda? Elbette var; var ama bir ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı dünyanın neresinde olursa olsun takip edilir ve konuştuğu her şeyin haber değeri vardır. Burada mühim olan basının değil siyasilerin almış olduğu tavırdır.

Bu ülkede camiye ilk giden siyasiler şu andaki iktidar partilerinin üyeleri değil. Daha önceden de çokları gitti. Demirel de gitti, rahmetli Özal da, merhum Erbakan da. Ama bunların camiye gidişleri bugünkü ölçüde haber değeri taşımadı. Neden? Yanlarına imam-hatipleri alıp mihrabın önünde konuşma yapmadılar. Cami çıkışı uzatılan mikrofonlara –istisnalar hariç- demeç vermediler. Hatta hatıralardan okuduğumuza göre gazetecilerden ricada bulunup haber yapmamalarını istediler. Özal’da çok sık gördüğümüz üzere bazen korumaları bile atlatıp camiye gizlice gittiler. Hakkını yemeyelim Tayyip Erdoğan’ın da yıllar önce aynı türden tavırlarına şahit olduk.

Ama ya şimdi? İşte problem burada. Ne oldu, ne değişti de birdenbire cuma namazlarına girişler-çıkışlar, konuşmalar-demeçler fotoğraflarla, videolarla gündemimize gelip oturdu. Önceki davranışlardaki temel ilke dinin siyasete alet edilmemesi idiyse -ki bu takdirle karşılanacak bir yaklaşım- şimdi bu ilke değişti mi? Dinin siyasete alet edilmemesi, dinin siyaset namına suistimal edilmesi ile yer mi değiştirdi? Cevabınız evet ise, neden? İsterseniz cevaba yardımcı olayım; cami çıkışlarında, mihrap önlerinde verilen bu görüntülerle dindar tabana “yolsuzlukların üzerini kapatmama rağmen hâlâ namazımda-niyazımdayım” mesajı veriyor olabilir misiniz? Bu davranışlarla “Siyasetçi ütmekle meşgul olur, kaybetmekle değil” sözünü doğruluyor olmayasınız?

Biz bu ülkede merhum Erbakan’la birlikte dindarların, devletlu kimlikleri ile dinin siyaset üzerinden nasıl okunabileceğini ve bu okuma modelinin devletin işleyişine, bürokrasiye etkisine, ekonomiye tesirine, en genel anlamda hayatın tüm kademelerinde toplumsal hayatımıza nasıl etki edeceğini gördük ve yaşadık; ama itiraf edelim böylesini ilk defa görüyoruz ve tek kelime ile dökülüyoruz. Yazıktır, günahtır, ayıptır; dini bu kadar siyasete alet etmenin vebali vardır, günahı vardır, cezası vardır. Son 2-3 yıldır ısrarla izlenen politikalar nedeniyle kutuplaşan toplumu bir de bu vesile ile bir kez daha kutuplaştırmanın, insanları bulundukları yerden daha ileriye sürüklemenin gerçekten günahı vardır. Benden uyarması.

Yeni Osmanlıcılık deniyor ya; bir de o zaviyen bakalım isterseniz. Evet; Osmanlı’da da bugünkülerden çok daha fazla samimi dindar olduğuna inandığım padişahlar da cuma namazlarına gidermiş. Cuma selamlığı ile halkla bütünleşirmiş. Ama hiçbir zaman bunu siyasetlerine malzeme yapmamış. Hünkar mahfilinde namazlarını kılmış. Camiye giriş ve çıkışlarında halk “Padişahım çok yaşa” diye tezahüratta bulunmuş ama arkasından şunu da söylemiş: “Gururlanma Padişahım! Senden büyük Allah var.” Şunu unutmuyorum; saray soytarılarının da, padişah dalkavuklarının da bizim kültürümüzde yeri var ama “Senden büyük Allah var” diyen bir kitle de var.

Bir yazı ile siyasilerin fikir ve davranışlarını değiştirebilecek değiliz. Öyle olsaydı şimdiye kadar yapılan uyarıları kaale alırlardı. Onun için onlara değil kendimize bakalım; nerede duruyoruz; saray soytarıları ve padişah dalkavukları arasında mı yoksa “Gururlanma Padişahım! Senden büyük Allah var.” diyenler arasında mı?

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.