Özü mayası temiz millet

Bir önceki yazımda, Pensilvan-ya’nın kurucusu William Penn’den ve Quakers anlayışından bahsetmiştim. Bunların nasıl heyecanlı ve anlayışlarına bağlı insanlar olduklarını göstermek bakımından bir misal vermek istiyorum:

Mary Fisher isimli Quakers, 1658’de anlayışını, Osmanlı padişahına anlatmak için altı kişilik bir heyetle yola çıkıyor. Önce İzmir’e geliyor. İngiliz konsolosluğuna gidip, kendisini Osmanlı padişahı ile görüştürmesi için yardımcı olmasını istiyor. Konsolos, bunun davasını anlatmak için gitmek istediğini anlayınca “Bu kadın başımıza iş çıkarır” diyerek, önce tamam diyor ve İstanbul’a gönderiyorum, diyerek Venedik’e giden bir gemiye bindiriyor. Yolda kadın durumu fark edince Mora’da gemiden iniyor. Oradan Edirne’ye gidiyor. Tam da o sırada Sultan IV. Mehmet, ordu ile Edirne’de imiş. Kadın, baş vezire ulaşıyor. Padişah’a çok mühim bir şey arz edeceğim, diyerek Sultan’ın yanına gidip yere oturuyor. Sultan, onu çok kibar ve nazik şekilde kabul edip, tercümana, herkesin içinde mi yoksa tek başına mı meselesini arz etmek ister diye soruyor. Kadın, herkesin içinde, deyince, anlatmasını istiyor. O da, Hz. İsa hakkındaki düşüncelerini anlatıyor. Sultan, onun konuşmasında teslis meselesi olmadığı için reddetmiyor. Ama Quakers inancını kabul etmiyor. Yine de “Eğer istersen İstanbul’a kadar korumalar vereyim veya nereye istersen, korumalarımla göndereyim. Sen bizim güvenliğimiz altındasın.” diyor. Kadın, koruma istemiyor… Çünkü Osmanlı ülkesinin güvenli olduğuna inandığı için korumaya ihtiyaç duymuyor. İngiltere’ye dönüyor ve bir kitap yazıyor. Hatıralarında, padişahla görüştüğünü anlatıyor. Sonra “Türklerin içindeki doğruluk ve dürüstlüğü başka milletlerde görmedim. Benim içimde onlara karşı sonsuz bir saygı ve sevgi var. Hayran oldum. Onların özlerini ve mayasını Tanrı’ya çok yakın gördüm. Bu milletteki güzel duygulara şahit oldum.” diyor. Daha sonra da Bahama Adaları’na davası için yola çıkıyor. Kocası ölüyor. Oradan İngiltere’ye sonra yine davası için Amerika’ya gidiyor. Ölüm tarihi 1698 ama daha sonra 1967’de kendisine azize muamelesi yapılıp Charleston’da özel bir yere gömülüyor. Gerçekten milletimiz hakkındaki görüşleri enteresan… Tahmin ediyorum, kaba-saba, vahşî ve anlayışsız bir millet şeklinde bir anlayışa sâhip iken ummadığı bir kibarlık ve nezaketle karşılaşınca şaşırıp kaldı.

Pennsilvanya’nın kurucusu William Penn’den ve anlayışından söz etmiştik… Penn, Quakers anlayışının kurucusu olan George Fox ile on sene beraber olunca artık o mezhebin hem teorisyeni, hem hukukî savunucusu oluyor ve bu hususlarda kitaplar ve makaleler yazıyor. Teoloji ve doktrini şekillendirdikten sonra Almanya’ya gidiyor. Tekrar İngiltere’ye dönüyor.

İngiliz Kilisesi’nin baskılarına karşı çok ağır bir dille tenkitlerde bulunuyor. “Krala karşı geldi, kâfir oldu” diye tutukluyorlar. Ona “Sözlerinden dön” diyorlar.  “Dönmem” diyor. 8 ay hapiste kalıp çıkıyor. “Benim hapsim benim mezarım olsa da, ben yine düşüncelerimden dönmem!” diyen Penn, hiçbir engel tanımıyor. Bundan sonra da birkaç defa tutuklansa da yazmaya ve söylemeye devam edip “Yalancılar, faizciler, ikiyüzlüler!” diyor.

Bu dik duruşu babasının da hoşuna gidiyor ve babası ona “Vicdanına güven… Dünyanın seni değiştirmesine fırsat verme!” diyor. Yine destek çıkmaya başlıyor. Krala mektup yazıp oğlunu ona emanet ederek sahip çıkıp korumasını istiyor. Babası vefat edince kendisine çok mal-mülk kalıyor. Kral da babasının isteğini yerine getirerek, “Bırakın onu, salıverin gitsin” diyor.

Veliahd York Dükü’nün Penn’in babasının borcu olduğu için, Amerika’daki bütün mülklerini, Delawera’dan itibaren Ohai’ya ve Kanada içlerine kadar hepsini borcu karşılığında kullanım hakkı olarak, William Penn’e tevdi ediyor. Çünkü, İngilizler Hollandalıları yenince, Amerika’daki bütün hakları Dük’e geçmiş oluyordu…

Write a comment

No Comments

No Comments Yet!

Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.

Write a comment

Only registered users can comment.