NYT – “Türkiye’den mektup”
2011 yılında Kahire Tahrir Meydanı’ndaki ayaklanmaya şahit olmuştum. Bu sebeple Mısır’da ortaya çıkan olaylarla, Türkiye’de Taksim Meydanı’nda gerçekleşen Gezi Parkı eylemlerini kıyaslama fırsatına sahip oldum. Şunu fark ettim ki, iki olay birbirinden çok farklı. Mısır’da halk, Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’i devirmek istemişti. Türkler ise ”tiksinti” dedikleri bir hareket başlattılar. Bu hareketin amacı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı koltuğundan etmek değil, demokrasiye sahip çıkmaktı. Başbakan Erdoğan’a mesaj çok basitti; Baskıcı ve kendini beğenmiş ”Modern Padişah” olma sevdasından vazgeç.
Türk halkı ilk başta İstanbul’un sayılı yeşil alanlarından biri olan Gezi Parkı’nın yıkımı esnasında yollara döküldü; çünkü 11 yıldır Türk siyasetine egemen olan Başbakan Erdoğan karşıt görüşleri bastırmıştı. Erdoğan, Gezi Parkı protestolarının medyada yayınlanmasını da vergi cezalarını ve diğer yaptırım araçlarını kullanarak engellemeye çalıştı. Fakat gençler Twitter’ı kullanarak Taksim Meydanı’nda gerçekleşen olayları an be an duyurdular. Böylelikle Tayyip Erdoğan’a günümüz dünyasında iletişimin tek yönlü olmadığı mesajı verilmiş oldu. Artık liderler halkıyla çift taraflı iletişime geçmek zorundalar. Tayyip Erdoğan’ın her dediğini onaylayan yardımcılarıyla almış olduğu Gezi Parkı projesi kararı Erdoğan için pahalıya mal oldu.
Ne yazık ki, Başbakan Erdoğan’ın kendini beğenmiş, despot dürtüleri ve Yahudi aleyhtarlığı söylemleri, sıra dışı liderliğini kirletti. Erdoğan hükümeti dönemindeki, sağlık alanındaki gelişmeler, yeni köprü ve yollar ve halkın zenginleşmesi hükümetin elini güçlendirip, ordunun politikadan çıkmasını sağlamıştı. Fakat bu başarı Erdoğan’ın başını döndürdü ve halkına yasaklar ve dersler vermeye başladı. İnsanların alkol alma zamanını ve mekanını kısıtladı, her ailede 3 çocuk olması gerektiğini beirtti ve sezaryende ve kürtajda yasaklar getirdi. Zaman gazetesinin anketine göre Türk halkının yüzde 54.4’ü hükümetin kendi yaşam tarzlarına müdehale ettiğini düşünüyor.
LRN’in kurucusu, CEO’lara danışmanlık yapan ve “How” kitabının yazarı Dov Seidman; “Tıpkı Vladamir Putin gibi Başbakan Tayyip Erdoğan da gücün içinde olmakla, ona sahip olmayı birbirine karıştırıyor” dedi.
“Resmi ve ahlaki olmak üzere iki çeşit otorite vardır. Ahlaki otorite, resmi otoriteye göre günümüzde daha etkilidir. Siz, ahlaki otoriteyi doğuştan ya da sonradan elde edemezsiniz. Ancak insanlara karşı olan tutumunuzla ve onlarla aranızda güven ilişkisi kurarak ve bunu devam ettirerek ahlaki otoritenizi kazanırsınız. Ancak, siz her seferinde polisi kullanarak resmi otoritenizi kullanırsanız bu yetkinizi tüketirsiniz. Ahlaki otoritenizi ise insanlara saygı gösterek kullanırsanız bu yetkiyi daha fazla güçlendirirsiniz.”
“Bu çağda güç kullanarak insanları yönetmeye çalışmayı her lider bir kere daha düşünmeli. En etkili yönetme biçimi insanlardan güç üretmekle oluyor. Siz halkınızın güvenini kazandığınız zaman ve onların yardımını aldığınız zaman onlarla iletişime geçebilirsiniz.”
Pekala, Erdoğan bu dersleri öğrenebilecek mi? Cevabı Türkiye’nin yakın dönem istikrarı ve Erdoğan’ın mirası belirleyecek.
Haberin orjinali: http://www.nytimes.com/2013/06/19/opinion/friedman-postcard-from-turkey.html?_r=0
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment