FINANCIAL TIMES-Türkiye Afrika’da nüfuz arayışında
Selim Bora, bir Afrika Birliği zirvesinde kullanılacak konferans merkezini yalnızca altı ayda tasarlaması ve inşa etmesine ilişkin talep gelmeden önce Büyük Sahra’nın güneyinde hiç bulunmamıştı.
Ancak bir hafta sonra 43 yaşındaki Türk iş adamı, Ekvator Ginesi’ne gitmişti. Aile şirketi Summa, 13.000 metrekarelik kompleksi Malabo’da düzenlenen 2011 Afrika Birliği Zirvesi’ne yetiştirdi.
Bora, oraya gittiklerinde ülkeyle ilgili hiçbir şey bilmediklerini ve her şeyi öğrenmeleri gerektiğini söylüyor.
Bora’nın öyküsü, Türkiye’nin Afrika hamlesinin bir parçası. Zira ülke Afrika’da ekonomik ve siyasi nüfuzunu garantileme arayışı içinde olan Çin, Brezilya ve Hindistan’ı takip ediyor.
Ankara, tekleyen Avrupa ekonomisinden kendini çekmeye ve değişik piyasalara yönelmeye çalışırken yalnızca yeni pazarlar değil, dünya sahnesinde daha çok öne çıkan bir rol de arıyor. Son üç yıl içinde Türkiye, Afrika Kıtası’nda 19 yeni büyükelçilik açtı. Şu anda Büyük Sahra’nın güneyinde 26 adet büyükelçiliği bulunan ülke, Recep Tayyip Erdoğan’ın Gabon, Nijer ve Senegal’e ziyarette bulunurken ocak ayı sonuna kadar Çad, Gine ve Cibuti’de yeni temsilcilikler açacak.
Türk yetkililer, ülkenin büyük bir mevcudiyet kazandığı Somali’yi taahhütlerini yerine getirmesinin bir ölçüsü olarak belirlemiş durumda. Erdoğan 2011’de, Somali’yi yaklaşık 20 yıl aradan sonra Afrika dışından bir ülkeden ziyaret eden ilk lider oldu.
Bir Türk yetkili, amaçlarının bağları geliştirmek, mesafeleri yakınlaştırmak ve Türkiye’nin daha önce hiç gitmediği yerlere gitmek olduğunu söylüyor. Bölgeye seyahat etmek de günden güne kolaylaşıyor.
Yüzde 49’u devlete ait olan Türk Hava Yolları geçen ay, Niamey, Ouagadougou, Yaounde ve Douala’ya direkt seferler başlatarak Sahraaltı Afrika’daki destinasyonlarının sayısını 24’e çıkardı. Bu tür diplomasi ve ulaşım bağlarıyla desteklenen Ankara’nın bölgeyle ticaret hacmi ise 2000’de 742 milyon dolarken 2011’de neredeyse 7,5 milyar dolara yükseldi.
Holdinginin toplam geliri yılda 300 milyon dolar olan Bora, bugün bölgedeki yatırımların yüzde 40’ının kendi grubuna ait olduğunu ifade ediyor ve Nijer’den Angola’ya kadar çeşitli ülkelerle bağlarını geliştirmek istediklerini belirtiyor. Bora, Türk inşaat sektörünün Kuzey Afrika’dan petrol ve doğal gaz yönünden zengin Batı Afrika’ya kadar genişlediğini de sözlerine ekliyor.
Bora, Türk yöneticilerinin zor veya alışılmadık koşullarda çalışmaya istekli olduğunun da altını çiziyor. Örneğin Ekvator Ginesi rejimi Zirve’de kullanılacak kompleks için 500 milyon avro harcaması nedeniyle eleştirildi ve etkinlik öncesinde tutuklananlar oldu.
Bora, “Rejime, coğrafi koşullara ve iklim koşullarına bakmaksızın her şey bizim için aynıdır. Bizim için önemli olan işin yapılmasıdır.” dedi.
Böyle projeler aynı zamanda daha büyük ekonomik sonuçlar da doğuruyor. Yakın geçmişte gazetemize verdiği bir mülakatta Türkiye Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Rusya ve Orta Doğu ile Afrika’yı aynı gruba soktu ve burayı Türkiye’nin AB dışındaki pazarlara yönelmesine yardımcı olabilecek ithalatlara hızla artan bir iştahı olan bölge olarak tanımladı: Başçı, “Bizim iş adamlarımız aşırı hızlı ve esnek şekilde bu piyasalara giriyorlar.” dedi.
Türkiye’nin Afrika ile bağlarının bir kısmı ise Ankara’nın faaliyetlerinden kaynaklanmıyor. Türk vaiz Fethullah Gülen ile ilişkili okullar da Kıta’nın dört bir yanında kurulmuş durumda. Gülen hareketine sempatik bakan Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) da birçok Afrika şirketi ile bireysel bağlar kurdu.
Ancak eski Türk diplomat, Carnegie Europe çalışanı Sinan Ülgen, Türkiye’nin Afrika’ya olan ilgisinin 2009-2010 yıllarında Ankara’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilmek için yürüttüğü başarılı kampanya esnasında başladığını belirtiyor.
55 ülke ile Afrika, Birleşmiş Milletlerde temsil edilen devletlerin dörtte birinden fazlasını teşkil ediyor. Bu da bölgeye siyasi olarak yatırım yapmak isteyen bir devletin oylarının potansiyel havuzu niteliğini taşıyor. Ülgen,Türkiye’nin duruşunu AB ile Çin arasındaki orta yol olarak tasvir ediyor.
Ülgen yapılan yardımları yönetim koşullarına bağlamıyor ancak bu ilişkiyi sadece ekonomik olarak da algılamıyor. Geçen yıl Sahraaltı Afrika ülkelerine 150 milyon dolardan fazla yardım yapan Türk yardım kuruluşu, insan hakları ihlalcilerine yardımda bulunmayı reddetmenin yardıma en çok ihtiyacı olanları cezalandırma riski taşıyabileceğini söylüyor.
Ülgen, Türkiye için en büyük tehlikenin çok fazla taahhütte bulunmak olduğunu belirtiyor: Ankara’nın 800 milyar dolarlık ekonomisi, Brüksel veya Pekin’in kaynaklarıyla boy ölçüşemez.
Ayrıca Sahraaltı Afrika ile ticaret, Türkiye’nin 376 milyar dolarlık toplam ticaretinin yalnızca küçük bir bölümünü teşkil ediyor. Türk beyaz eşya üreticisi Arçelik, Güney Afrikalı eş değeri Defy’yi 2011’de 325 milyon dolara satın almış olabilir ancak ülkenin bölgedeki yatırımları genelde daha küçük ölçekli.
No Comments
Only registered users can comment.
Let me tell You a sad story ! There are no comments yet, but You can be first one to comment this article.
Write a comment